Gelecek ya yeşil olacak ya da hiç olmayacak!

  Tüm canlıların en başta gelen hakkı yaşama hakkıdır. Yaşamın sürmesi  için sağlıklı bir çevre şarttır. Bu ise temiz su, temiz toprak, temiz hava ve güvenli gıda demektir.

Birleşmiş Milletler, 1972 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de 133 ülkenin katılımı ile düzenlediği zirvede 5 Haziran tarihinin “Dünya Çevre Günü” olmasını oybirliği ile kabul etti. O günden bu yana devletler ve şirketler daima çevreyi ve doğayı korumaktan bahsettiler. Ancak hiçbir zaman somut adımlar atılmadı.

 

Sağlıklı Çevrede Yaşama Hakkı, uluslararası sözleşmeler, anayasa ve yasalarla hukuksal olarak güvenceye alınmasına karşın, yeterli yaşam koşullarını sağlayan onurlu ve refah içinde bir çevrede yaşayamıyorlar. Bu olumsuzlukta en önemli aktör yine insandır. Savaşlarla, sömürüyle hemcinsine büyük acılar yaşatıyor, doğal dengeyi bozarak, diğer canlılarla birlikte kendi sonunu da hazırlıyor.

2015 yılında, 190’ı aşkın ülkenin katıldığı Paris iklim zirvesinde bir anlaşma imzalandı.
Anlaşma ile küresel ortalama sıcaklık artış limitinin yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 2 derece arasında sınırlandırılması hedeflendi.

Kyoto protokolünde olduğu gibi, sermayenin iklim krizine yaklaşımı oldukça yüzeysel. Sera gazı salınımının azaltılması/sıfırlanması ancak sermayenin kâr hırsından vazgeçmesi ile mümkün. Bu seçenek olasılık dışı olduğuna göre yeni dönemde kapitalizm karşıtı bir ekolojik direniş hattını oluşturmalıyız.

 

Sermayenin dünya genelinde sürdürdüğü ekolojik yıkım süreci tüm hızıyla devam ediyor. Doğa, tükenmeyen bir kaynak olarak görülüyor. Ormanlar, tarım alanları, meralar, sulak alanlar, tahrip edilmekte, tüm canlıların yaşamını tehdit eden gazlar atmosfere salınmakta.

Sürdürülebilir bir yaşam istiyoruz

Su kirliliği, biyolojik çeşitliliğin azalması ve iklim krizi bugün somut olarak günlük yaşamlarımızda hissettiğimiz yansımalar. Öyle ki türler doğal hızlarından 1.000 kat daha hızlı bir şekilde yok oluyor. Tüm bu yok oluş süreci, ekosistemin devamlılığını sürdürülemez hale getiriyor.
İnsanın, doğaya yaptığı müdahale sonucu, küresel ısınma gün geçtikçe büyüyor ve kitlesel ölümlere neden olan çevresel felaketler yaşanıyor. Betonlaşan şehirlerde kendisine akacak yer bulamayan yağmur suları ani sel baskınlarına, can ve mal kayıplarına neden oluyor.

Sanayi üretimi sonucu ve otomobil egzozlarından havaya karışan zehirli gazlar nedeniyle Türkiye’de her yıl ortalama 32.000 kişi yaşamını yitiriyor.
2017 verilerine göre, dünya genelinde 1 milyardan fazla insan yeterli içme suyuna erişemiyor, 2,6 milyar insan yetersiz su nedeniyle hijyen olmayan koşullarda yaşıyor ve 1,4 milyon çocuk yeterli temiz su ve hijyen koşullarının olmaması nedeniyle ölüyor.

            Nükleer Enerji yalanı;

Küresel İklim değişikliğine önlem olarak ortaya atılan nükleer enerji santralleri, büyük bir aldatmacadır. Ülkemizde henüz nükleer santral olmadığı halde, nereden ve hangi yolla geldiği belli olmayan nükleer atıklarımız bulunmaktadır Ülkemizi ve tüm canlıları etkisi yüzyıllarca sürecek radyoaktif bir felaketle yaşamak durumunda bırakacak olan nükleer enerji santrallerine hayır diyoruz!

 

            Madencilik yaşamdan daha önemli değildir;

Siyanür liç yöntemiyle altın madeni işletmelerinin toprağı, suyu ve havayı kirlettiği pek çok bilimsel çalışma sonucunda kanıtlanmıştır. Bergama-Ovacık, Uşak-Eşme Kışladağ Altın Madeni işletmeleri kapatılmalı, Efemçukuru ve diğer projeler iptal edilmelidir. Bu faaliyetler nedeniyle şu ana kadar çevrede oluşan kirlenmenin temizlenmesi ve bozulan doğanın düzeltilmesi işi, madenci şirketlere yaptırılmalıdır.

 

            Kültürel mirasın korunması;

Binlerce yıl öncesinden gelen tarihsel değerlerimiz, insanlığın ortak kültür mirasıdır. Kültürel mirası yok etmeye hakkımız yoktur. Bu değerlerin araştırılması sürdürülmeli, ortaya çıkartılanlar, restore edilerek korunmalı, gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. Bu kapsamda, binlerce yıllık Hasankeyf'i sular altında bırakacak olan Ilısu Baraj Prjesi derhal durdurulmalıdır.

 

            Hayvan Hakları;

Yalnızca insanın değil tüm canlıların yaşama hakkı vardır. İnsan merkezli hak ve özgürlük anlayışı yerini  doğal çevreyi oluşturan tüm bileşenlerin, yani diğer canlıların da hakkın öznesi olduğu kabul edilmelidir.

Doğa ve yaşam mücadelesini büyütelim
Ekolojik kriz büyüdükçe, dünyanın her yerinden çevre ve ekoloji aktivistleri mücadelelerini büyütüyorlar. Bunun karşısında 2017 yılında 120’den fazla yaşam savunucusu, şirketler veya sermaye koruyucusu devletler tarafından katledildi.
Alacadağ, Gökçeyaka, Kızılcık ve Adala gibi bölgelerdeki taş ve mermer ocaklarına karşı bölge halkının da desteğiyle yaklaşık 6 yıl mücadele sürdüren ve kazanımlar elde eden Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çifti 9 Mayıs gecesi katledilmişti.

“5 Haziran dünya çevre günü” vesilesiyle bir kez daha belirtiyoruz ki doğa ve yaşam mücadelesi dalga dalga büyüyerek dünyanın tamamına yayılacaktır.
Tüm doğa ve yaşam savunucularını, mücadeleyi büyütmek için, Ekoloji Birliğine davet ediyoruz.

Gelecek ya yeşil olacak ya hiç olmayacak!

 

EKOLOJİ BİRLİĞİ

Editör: Haber Merkezi