‘Seccade’ Okuyucuyla Buluştu

Gazeteci Yazar Roni Nasır Kaya’nın ‘Seccade’ adlı ilk öykü kitabı okuyucuyla buluştu. Kaya, Yaşamları bir mengeneye sıkışmış halde hayat mücadelesi veren Kürtlerin acılarını, devletle olan ilişkilerinde yaşanan ve içinde mizahi esinlenmeler bulunan öyküleriyle çok konuşulacak bir çalışmaya imza atmış. Kaya’nın yıllarca heybesinde taşıyarak yazdığı; ‘Kilim’ hikâyesinde dilimize kilim dokurken, Zilan katliamının arka planında yaşananları, ‘Adliye’ isimli öyküsünde Adliye binalarında ki Savcı-personel ilişkilerine, çocukları dağda olan Kürt ailelerinin yaşamlarına kadar yaşamımıza sığmayan birçok hikâyeyi kitabına yansıtmış.

Nasır Kaya ile kitabını ve geleceği Gazeteci Oktay Candemir konuştu:

Uzun süren bir gazetecilik hayatınızın ardından ilk kitabınızı yazdınız. Bir gün hikâye yazmak başından bir planladığınız bir durum mu, yoksa son yıllarda gelişen bir duygu mu?

Habercilik refleksiyle yazı yazmaya ilişkin az çok alışkanlığım vardı. Gazetecilikten kaynaklı insanların hikâyelerini duyuyor ve dinliyordum. Duyduğum hikâyeleri sürekli hafızamda canlandırıp durdum. Ta ki bundan beş altı yıl önce belleğimde iyice olgunlaşan hikâyeleri yazmaya başladım. Bu süre içerisinde sık sık yazboz yaparak bugüne kadar geldim. Ve böylece ortaya bu kitap çıktı.

Sürgün yıllarının hikâyelerinize etkisi nedir?

Tabi ki oldu olmaz mı sürgün hayatı mutlaka insanı bir şeyler yapmaya ister istemez sevk ediyor. Yoksa günler aylar ve yılların geçmesi mümkün mü? Benim için yazmaya sevk eden en büyük etken itiraf etmem gerekirse yalnızlık oldu. Kuzey Avrupa’nın karanlık ülkesi yazmama daha çok vesile oldu.

Yalnızlık adlı bir öykünüzdeki Hasan karakteri siz misiniz? Yalnızlığı nasıl tarif edersiniz?

Hasan, yalnızlık duygusunu yaşayan herkestir. Söz ettiğiniz öyküyü ülkemden topraklarımdan, dost ve arkadaşlarımdan uzak yaşadığım bir dönemde yazdım. Yalnızlık duygusu tarif edilecek gibi değil ancak yaşayan insanlar nasıl bir şey olduğunu bilir. Yalnız kalmak bir süre için insanın ruhunu dinlendirebilir fakat zaman uzadıkça o dinlenen ruh bu sefer daralarak delirecek duruma gelir. Yalnızlık acıdır insanın genzini yakar. Bazen de insanı yaratıcı kılar hayal dünyasını zenginleştirir bende bir nebzede olsa öyle yaptım yazdığım hikayeler de böyle bir sürecin ürünü olarak ortaya çıktı.

Dünya ve Türkiye edebiyatında hangi yazarlardan daha fazla etkilendiniz. Size ilham kaynağı olan yazarlar hangileri oldu?
Bu soruya nasıl bir cevap vereceğimi bilemiyorum. Birinin ismini söylesem diğerinin gönlü kalır, örneğin Dostoyevski desem sevgili Yaşar Kemal’i anmadan geçmek ayıp olur. Willam Saroyan, Anton Çehov, Mehmet Uzun, bunlar feyiz aldığım yazarlar. Ayrıca Kemal Varol’un Haw kitabını çok yaratıcı buldum. Bu yazarları severek ve isteyerek okuduğum, ilham aldım. Tabi aktif olarak yazmaya sevk eden en önemli şahıslardan biride Sayın Salahattin Demirtaş oldu. Sadece siyasetçi kimliğiyle tanıdığımız Sayın Demirtaş edebiyatla ilgili yazmaya başlayınca bizim gibi heves edenlere de cesaret aşıldı. Bu saydığım yazarlardan ekilendim ve daha ismini sayamadığım birçok yazarın da olduğu gibi. Benim için en büyük kaynak son yıllarda izlediğim sinema filmleri oldu. İzlediğim filmler hayal dünyamı biraz daha derinleştirdi diyebilirim. Yazdığım hikâyelerinde görsel yanlarının ağır bastığına inanıyorum.

Ben kitabınızda en çok ‘Ağlayan Kilim’ öykünüzden etkilendim. Sizin en çok etkilendiğiniz öykünüz hangisi oldu.

İnsan yazdığı hikâyelerin hiç birini değerinin önüne koyamıyor hepsinin ayrı ayrı duygusu ve tadı var. Sanırım şu daha iyi bundan daha çok etkilendim desem sanki hikâyelerimin arasında ayrımcılık yapmış olurum diye düşünüyorum. Bazen bir hikâyenin içinde sadece bir cümle bile insanı çok etkiliyor. Onun tercihi okuyucuya bırakmak lazım.

“Hikâye gibi anlattım” adlı hikâyenizde Zilan katliamını anlatıyorsunuz. Neden hikâye gibi anlatma yöntemi seçtiniz. Ortada ayan beyan bir katliam var neden hikâye gibi.

Evet, haklısınız ortada ayan beyan bir katliam var hem de yüz yıllık bir katliam. Zilan katliamıyla ilgili belki de yüzlerce makale kitap yazı yazıldı. Belgeseller çekildi. Bende farklı bir yöntemle bu konuyu dile getirmek istedim. İnsanlarımız gerçeklere çok fazla inanmıyorlar hikâyelere daha çok inanıyorlar. Hikâye gibi anlatmamın nedeni budur. Hikâye gibide olsa rivayette sanılsa geçek olan ortadadır. Görgü tanıkların dile getirdikleri şeyler dehşet vericidir. İnsanın tüylerini diken diken ediyor. Köpeklerin insan etini yemekten delirmesi gibi. Bu kadar trajik bir olayı hikâye şeklinde tam olarak anlatabilmişsem bu beni mutlu eder

Kitabınızın ismi Seccade ve kitabınızın ana konusu ağırlıklı olarak Kürt sorunu ve çatışmalı dönemde yaşanan acılar… Hikâyelerinizde bu konuya dair vermek istediğiniz mesaj nedir?

Öykü konuları genelde Kürt bölgesinde geçiyor doğal olarak zaman zaman Kürtlerin başından geçen trajikomik olayları da içinden barındırıyor. Yoksa çok bilinçli bir şekilde Kürt sorunu ele almış değilim bunu siyasetçiler yeterince dile getiriyorlar. Mümkün mertebe olaylar ve olguları hayal dünyamı da katarak ele almaya çalıştım. Bu öykü kitabında kadın hikâyeleri gelenekler, kadere boyun eğdirilmiş kadınların hikâyeleri. Yine Kuzey Avrupa’dan Paris’e uzanan bir Yalnızlık hikâye var. Seccade adlı öykünün konusunda dile getirildiği gibi 90lı yıllarda köyleri yakılıp yıkılan evleri viran edilen ve zorla metropollere sürülmeye çalışılan ve buna karşı köyünü evini terk etmemek için her şeyi göze alan karı koca yaşlı iki insanın hikâyesini mümkün mertebe yalın bir şekilde dile getirmeye çalıştım. Kendi halinde namazında niyazında iki insan aynı zaman dağda olan çocukların mutlaka bir gün döneceği umudunu hiçbir zaman yitirmiyorlar. Diğer bir konu ise topraklarına sıkı sıkı bağlı olan bu iki yaşlı insan metropollere göç etmekten ise ölmeyi tercih ediyor olmalarıdır. Tabi en büyük sır Seccadenin içinde saklıdır.

Acının anlatıcısı bir yazar olmak sizin tercihiniz mi, ya da zorunluluk olarak mı hissettiniz mi?

Acının anlatıcısı olmak tercih ettiğim bir şey değildir. Sizin de belirttiğiniz gibi 40-50 senedir sürekli acılar katmerleşerek devam ediyor. Bunlardan kaçınmak mümkün gibi görünmüyor. Benimde yazdığım hikâyelerde acılar söz konusu fakat yine de elimden geldiğince acıları acıtarak anlatmamaya çalıştım. İnsanlar zaten yetirince acı çekiyorlar yazdığım hikâyelerde azda olsa de yer yer tebessüm etmelerini de sağlamaya çalıştım. Örneğin Maruzat adlı öyküde ve Adliye adlı öyküde yaşanan olayları olguları mizah katarak yazmaya çalıştım. “Coğrafya kaderdir” deniliyor ya sanırım bizimde payımıza acılar düşmüştür. Kaldı ki acılardan herkes payına düşeni fazlasıyla aldı. Sonuç itibariyle sadece ben değil hiçbir yazar sadece acıları yazmak ve acının anlatıcısı yazarı olmak istemez. Varsın acılar bizden uzak dursun.

Hikâyeleriniz kaynağı yaşanmış olaylar mı, yoksa sizin kurgunuz mu?

Yaşanmış olaylardan yola çıkarak kurguladığım hikâyelerdir.

Kitabı okuyacak olan okuyucunuza ne önerirsiniz?

Okuyucuya öncelikle sabırlı olmalarını önerinim. Keyifle okumalarını umut ediyorum.

Size tek kelimeyle kitabınızı tarif edin dersem ne dersiniz?
Tek kelimeyle ifade etmek zor olur birkaç kelimeyle ifade etmeme müsaade ederseniz şunu derim. Film tadında bir kitap.

Van gibi hikâyesi bol bir şehirde doğup büyüdünüz. Önümüzde ki yıllarda yazacağınız kitaplarda Van’ı anlatacak mısınız?
Sizin de edebiyatla ilgilendiğinizi biliyorum. Umarım en yakın zamanda kitabınız da çıkmış olacak şimdiden sizi tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim. Sanırım insan bir kitabı yazıp bitirdikten sonra bir daha hiçbir şey yazmayacağını düşünür en azında benim için şimdilik böyle. Yazıyla ilgili en zor olan şey bir yerden başlamak ondan sonra gerisi geliyor. Mütevazılık olsun diye söylemiyorum. Eve keşke Van’ı Van Gölü’nü anlatabilecek kadar hayal dünyam geniş olsaydı.

Son olarak neler söylemek istersiniz?
Tanrıdan tek dileğim bizi biran öce bu korona belasından kurtarması. Normal halimize dönelim biran evvel. Ayrıca bana bu imkânı tanıdığın içinde sana çokça bolca teşekkürlerimi sunarım…

Roni Nasır Kaya kimdir?

Van Çaldıran doğumlu 2002-2007 yılları arası Dicle Haber Ajansı’nda muhabirlik ve yöneticilik yaptı. Birçok önemli haberlere imza attı. 2008 yılında Finlandiya’ya göç etti. Orada da Helsinki Teknik Üniversitesinde Dijital Medya bölümünü okudu. Daha sonra çeşitli yapım firmaları ve televizyon kanallarında yapımcı olarak çalıştı.
Editör: Haber Merkezi