İSTANBUL-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ; Baskı ve engellere rağmen gerçekleri yazmaya, halkın haber hakkını savunmaya devam edeceklerine vurgu yapan gazeteciler, Metin Göktepe’lerin, Hrant Dink’lerin, Ape Musa’ların kalemini yere düşürmeyeceklerini söyledi.
MA'nın İstanbul muhabiri Melike Ceyhan'ın haberine göre; 4 Ocak 1961'de basın çalışanlarına bazı haklar ve yasal güvence sağlayan 212 sayılı kanun Resmi Gazete’de yayınlandı. Ancak dokuz gazete patronu, 212 sayılı yasaya ve Basın İlan Kurumu’nun oluşmasına ilişkin 195 sayılı yasaya karşı çıktı. Sendika üyesi gazeteciler, patronların boykotu boyunca “Basın” adlı bir gazete yayımlamaya karar verdi. Basın Gazetesi 11 Ocak günü yayına başladı ve üç günlük boykot sırasında yayını sürdürdü. Üç gün süren bu dayanışmasının ardından 10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kutlanmaya başladı. 1971 yılındaki askeri müdahaleden sonra ise gazetecilere yönelik ağır baskılar nedeniyle günün adı, "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” olarak değiştirildi.


10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü vesilesiyle basın üzerindeki baskı ve engellemeleri değerlendiren gazeteciler, doğru bildiklerini yapmaya, hakikati ortaya çıkarmaya devam edeceklerini dile getirdi.


'MUHALİF GAZETEDE ÇALIŞMANIN ZORLUĞU'


Cumhuriyet Gazetesi'nde yargı muhabiri olan Seyhan Avşar, 95 yıllık bir gazetede çalışmanın sorumluluğunun ağır olduğunu ifade ederek, bu sorumluluk çerçevesinde her gün özenle yeni sayıyı hazırladıklarını kaydetti. Çoğu zamanının adliye koridorlarında, duruşma salonlarında, hakim ve savcılarının kapılarının önünde geçtiğini dile getiren Avşar, adliyede muhalif bir gazetede çalışmanın zor olduğunu söyledi. Avşar, ana akım medyanın kolaylıkla ulaşabileceği belgelere ulaşmak için daha büyük bir çaba harcamak zorunda kaldığına dikkat çekti.


Cinsiyet eşitsizliği denilen olgunun gazetecilikte de karşılarına çıktığını vurgulayan Avşar, "Gazetecilikte kadınların çok daha başarılı olduğuna inanıyorum. Ancak erkeklerin başarıları daha öne çıkıyor. Erkek gazeteci yöneticilerin oranı her zaman daha yüksek. Bu durum tabi ki ücret eşitsizliğine de yansıyor" dedi.


'GERÇEKLERİ YAZMAKTAN VAZGEÇMEDİLER'


Ülkede gazeteciliğin yaşam mücadelesi verdiğinin altını çizen Avşar, şöyle konuştu: "Gazetecilik, tüm dünyada baskıcı iktidarların ilk hedef aldığı iki meslek grubundan birisidir. Türkiye basın tarihi de sansürlerle, kapatılmalarla, yargılamalarla ve katliamlarla dolu. Şu an iktidar partisinin ve destekleyicilerin hoşuna gitmeyen yazılan her cümle soruşturma konusu oluyor. Neredeyse muhalif her gazeteci hakkında bir soruşturma  açılmış durumda. Yüzlerce gazeteci cezaevinde. Dahası ülkenin Cumhurbaşkanı, tutuklu olan isimlerin gazeteci değil terör örgütlerinin destekçisi olduğunu iddia ediyor. Ancak muhalif gazeteciler her dönemde olduğu gibi bu zorlu günlerde de gerçekleri yazmaktan asla vazgeçmedi, dik durdu ve bedel ödemeyi göze aldı. Uğur Mumcuların, Metin Göktepelerin kalemini yere düşürmediler. Düşürmeyecekler."


'MUTLAKA SENDİKALI OLMALIYIZ'


"Gazetecilik gibi sosyal güvencesi olmayan bir mesleği yapıyorsanız mutlaka sendikalı olmanız gerekiyor" diyen Avşar, gazetecilik mesleğinin bireysel ve rekabetçi yapısının, gazeteciler arasındaki gelir adaletsizliği gibi konuların sendikalaşmanın önünde büyük bir engel olduğuna dikkat çekti. Avşar, "Gazeteciler, özellikle işsiz kalma korkusu ile yasal haklarını kullanamıyor ve sendika üyesi olamıyor. Durum böyle olunca örgütsüzlük nedeniyle çok sayıda meslektaşımız işten çıkarmalar karşısında etkisiz kalıyor. Her zaman her şeyin daha da fazlasını isteyen medya patronları bu kez de gazetecilerin kazanılmış olan haklarını ellerinden almaya çalışıyor. O nedenle en kötü sendika bile sendikasızlıktan iyidir" diyerek tüm gazetecileri sendikal mücadeleye çağırdı.


'HEDEF GÖSTERİLİYORUZ'


Hem kadın hem de muhalif gazeteci kimliği nedeniyle iktidar tarafından hedef haline getirildiklerini belirten Evrensel gazetesi muhabiri Eylem Nazlıer, "Darp ve tehdit ediliyor, gözaltına alıyor, hatta tutuklanabiliyoruz. Sokakta haber takibi esnasında devletin kolluk kuvvetleri tarafından işimizi yapmamız engelleniyor, görüntü almamıza izin verilmiyor. Mesela geçen haftalarda sürekli olarak takip ettiğimiz Cumartesi Anneleri eylemine saldırı olmuştu. Görüntü çekmem engellendiği için tepki gösterdiğimde bir polis tarafından çok rahat bir şekilde ‘seninle sonra görüşeceğiz’ diyerek tehdit edildim. Bunun gibi pek çok örnekle karşılaşıyoruz" diye konuştu.


'SARI BASIN KARTI ALAMIYORUZ'


Sarı Basın Kartı'na ilişkin yeni yapılan düzenlemeye değinen Nazlıer, bu düzenlemeyle Sarı Basın Kartı almanın daha da zorlaştığını söyledi. İletişim Fakültesi mezunu olduğunu hatırlatan Nazlıer, "Normal şartlar altında 6 ay içinde Sarı Basın Kartı almam gerekirken yaklaşık bir buçuk yıldır bekliyorum. Bana denilen tek şey ‘Genel merkeze gönderildi’ oluyor. Herhangi bir gerekçeleri olmadığı için reddetmiyorlar da. Muhalif basın kuruluşunda çalışan gazetecilere karşı bir tutum olduğunu düşünüyorum" dedi. Nazlıer, önemli davalara Sarı Basın Kartı olmadığı için duruşma salonuna alınmadıklarını, bunun da mesleğini yapmalarının önünde büyük engel olduğunu söyledi.


Her ne olursa olsun gerçekleri yazmaya, halkın haber hakkını savunmaya devam edeceklerine vurgu yapan Nazlıer, "Metin Göktepelerin, Hrant Dink’lerin, Ape Musa’ların kalemini yere düşürmeyeceğiz" dedi.


'UCU İKTİDARA DOKUNCA...'


Daha önce Habertürk Gazetesi, Geo Dergisi, Dokuz Sekiz Haber'de çalışan İrem Afşin ise, şu an Medyacope Tv'de "Yaşamın İzleri" adlı haftalık bir sohbet programı yapıyor. Ana akım gazeteciliğin tamamen iktidar odaklı olduğunu ifade eden Afşin, Doğan Medya'nın da satılmasıyla birlikte havuz medyasında gazetecilik adına bir şey yapılamadığını dile getirdi. Son 5 senede yurttaş ve sokak gazeteciliğinin öne çıktığını aktaran Afşin, "Sosyal medyayı aktif kullanarak anlık haberi anında okuyucuya izleyiciye ulaştırabilen gazetecilik hem öne geçti hem de gerçekliğini ve rüştünü ispat etmiş oldu" dedi. Afşin, doğru haber yaptığında ise iktidar tarafından hedef gösterildiğini söyleyerek, ucu iktidara dokunan her türlü haberde gazetecilerin saldırıya uğradığını söyledi.


'TARİHE İZ DÜŞECEK'


Cezaevindeki gazeteci arkadaşlarının sorumluluğunu üzerinde hissettiğini belirten Afşin, şöyle konuştu: "Bazen haber yaparken o arkadaşlarımı düşünerek 'Burada olsaydı mutlaka yazardı' diyorum. Önümüzdeki süreç çok parlak ve çok da iyiye gidecek gibi görünmüyor. Bundan 10 yıl sonra Türkiye’de bu dönemde neler olup bittiğine birileri baktığında ellerindeki en önemli belgeler bizim yaptığımız haberler, röportajlar, canlı yayınlar, haber bültenleri olacak. Bunların hepsi tarihi iz düşecek. Her kelimeyi yazarken bunu düşünüyorum."


'DOĞRU BİLDİĞİMİZİ SÖYLEMEYE DEVAM'


Doğru bildikleri şeyleri söylemeye, ortaya çıkarmaya devam edeceklerini ifade eden Afşin, "Tüm baskı ve engellere rağmen gazeteci arkadaşlarımız da gazetecilik faaliyetlerini sürdürmekten kolay kolay vazgeçmeyecektir. Yaptığımız haberleri insanlara ulaştırabildiğimiz her gün bizim için bir gazetecilik günü" dedi.


Editör: Haber Merkezi