MALATYA - Madımak Katliamı'nın tanığı Ali Balkız, “Zihin birçok şeyi kendi kendine siliyor. Ancak is kokusunu silemiyorsunuz. Her rüzgar esintisinde o koku yeniden burnunuza geliyor” dedi.  

Sivas Madımak Oteli’nde 35 insanın diri diri yakılarak katledildiği, 51 kişinin de ağır yaralı kurtulduğu katliamın üzerinden 29 yıl geçti. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin düzenleyeceği şenlik için bir araya gelen yüzlerce insanın konakladığı otel kalabalık ırkçı bir grup tarafından kameraların önünde yakıldı. 2 Temmuz 1993 tarihinde Cuma namazı çıkışı ırkçı güruh, Hükümet Konağının bulunduğu meydana geldi. Buradan Madımak Oteline yürüyen ve sayıları gittikçe artan güruhtan sık sık, "Şeytan Aziz!", "Sivas, Aziz'e mezar olacak!" "Kahrolsun laiklik!", "Müslüman Türkiye!", "Yaşasın Şeriat!" sloganları attı. Madımak Oteli'nin önünde toplanan güruh önce oteli taşladı, ardından otel önündeki araçları ve otel içerisindeki eşyaları ateşe verdi. Saldırganların toplandıkları saatlerde yazar Aziz Nesin, dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü'yü arayıp kendilerini kurtarmaları talebinde bulundu. İnönü, "Hiç merak etmeyin. Gerekli tedbiri aldık" cevabını verdi, ancak otelin içerisinde tutuşturulan perdeler ve otelin alt katında bulunan eşyaların yanmasıyla yüzlerce kişi otel içerisinde mahsur kaldı. 35 insan kameraların önünde yakılarak katledildi. 

KATLİAM SAHİPLENİLDİ

Dönemin Başbakanı Tansu Çiler ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, yaptıkları açıklamalarla adeta katliamı sahiplendi. Çiler, “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” açıklamasında bulunurken, Demirel olayı münferit olarak tanımlayıp, “Ağır tahrik var, bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş, güvenlik güçleri ellerinden geleni yapmıştır" dedi. Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu ise, Aziz Nesin’i hedef göstererek “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir” beyanlarında bulundu. 

Geçen onca yıla rağmen acısı değişmeyen ve hala aynı öfkeyle hatırlanan Madımak Katliamı'nın canlı tanıklarından Ali Balkız, katliam günü yaşadıklarını anlattı.

‘SEMAH DÖNMEYE GİTTİK'

Ankara'dan 2 otobüsle yazarlar, şairler, gençler, öğrenciler, aileler olarak Sivas’a doğru yola çıktıklarını, Pir Sultan’ı anmaya, semah dönmeye halay çekmeye gittiklerini ifade eden Balkız, şenliğin ilk günü her şeyin olağan seyrinde ilerlediğini, planladıkları şekilde programlarını yaptıklarını söyledi. Balkız, “İmza günleri, karikatür sergisi, tiyatro gösterisi yapıldı. Kültür merkezi önünde kitap sergisi yapıldı. Konser oldu. Kültür merkezinde açılış programı vardı. Panel vardı, o yapıldı. Her şey normaldi” dedi. Katliamla birlikte seyri değişen şenliğin ilk başlarken çok güzel geçtiğini, salonların tıklım tıklım dolduğunu vurgulayan Balkız, “Biz Ankara’dan oraya yaklaşık 120 kişi gittik. Ama Alevi-Sünni Sivaslılar bin 800 kişilik kültür merkezini tıka basa doldurmuşlardı” dedi.  

POLİS ‘ÖNEMLİ BİR ŞEY DEĞİL’ DEMİŞ

Saldırının yapılacağına dair ilk gün hiçbir belirti olmadığını dile getiren Balkız, şenlik için kente astıkları afişlerinin, pankartlarının yerinde durduğunu, polislerin kapılarının önünde beklediğini söyledi. Ancak ikinci günün sabahında çıkan yerel gazetelerde hedef gösterildiklerine dikkati çeken Balkız, “Baktık ki durum berbat. Kültür merkezinde ilk gün yapılan panelde biri, ‘Devrim şehitleri ölümsüzdür’ sloganı atmıştı. Onu planlı bir şekilde bütün salon attı diye sundular. Sonra Aziz Nesin’e ilişkin eleştiriler yer alıyordu. Bir de KESK'in o tarihte Ankara’da bir yürüyüşü vardı. Onun için tüm kentlerden şubeler Ankara’ya gitmek için yollara çıkmışlardı bizden bir gün önce İstasyon Caddesi'nde yürüyüş yapmışlardı. Sanki o yürüyüş de dernek tarafından organize edilmiş gibi sundular. Oradan hareketle ‘Şehrimize komünistler geldi. Burayı karıştıracaklar’ gibi manşetler atılmıştı” diye anlattı. Olayın yaşanmasına sebep olan ve Sivas’ın her yerinde dağıtılan bildirileri hatırlatan Balkız, o bildirilerden birini şenliğin daha ilk gününde bulduğunu ve polislere gösterdiğini, polisin ise kendilerine, “Önemli değil ondan bizde de var” dediğini aktardı.

HER ŞEY BİR ANDA OLDU

Katliamın olduğu gün Sivas Buruciye Medresesi içerisinde davullar ve çığırtkan eşliğinde orta oyunu sergiledikleri sırada Cuma namazındaki kalabalığın “ezanımızı keserek namazımızı sabote ettiler” sözleriyle insanları tahrik ettiğini belirten Balkız, şöyle devam etti: “O Buruciye Medresesi'nin kalın duvarlarından ses nasıl oraya ulaştı ise onlar bunu bahane edip yaygara kopartmış. Bunu arkadaşlarımıza ilettik, onlar da çalan davulu susturdular. O gün otelin katlarına dağılmış bir vaziyetteydik. Hepimizde bizi kurtaracaklar diye bir umut vardı. Ama bu umut giderek zayıflıyordu. Otelin kırılmadık camı kalmamıştı. Atılan sloganlar vardı. Cumhuriyete karşı sloganlar atılıyordu. O sebeple hepsi ‘devlete karşı kalkınma’ maddesiyle yargılandı. Orada arabaları ters çevirdiler, benzin attılar. Otelin giriş katındaki duvarlara kaplı lambirileri kırıp, perdeleri indirdikten sonra mobilyaları otelin önüne yığarak orayı öylece ateşe verdiler. O ateş, beş katlı apartmanın merdiven boşluğu boyunca siyah kırmızı renklerle yaka yaka, insanların imdat sesleri ile çok kısa sürdü… Sesler kesildi. Kalan bir kısım da birinci katta binanın arka tarafına açılan koridordan ışık gördüğümüz yere yöneldik ve camı kırıp aşağıya atlayarak kurtulduk.” 

PLANLI BİR KATLİAM

Yaşanan her şeyin planlı bir şekilde geliştiğini ifade eden Balkız, şunları söyledi: “İkinci gün garnizon komutanının, askerin, polisin tavrını gördük. Daha sonra Meclis Araştırma Komisyonu'na ifade veren MİT yetkililerinin ifadelerini gördük. Otelin içerisine giren polis ‘Burada polis var mı?’, gelen yüzbaşı ise, ‘Burada asker var mı?’ diye sordu. Kayseri’den güya bizi kurtarmaya gelen polis gurubu yanımıza gelerek Aziz Nesin’in komiser olan korumasını görünce ve ona küfür edince anladık ki bu iş çığırından çıkmış. Bütün bunlar birer veriydi. 8 saatlik bekleyişle gittikçe artan ve azgınlaşan bir kalabalığın durdurulması dağıtılması ancak polisin zor kullanmasıyla olacak bir şeydi ancak bu da yapılmadı. Güya bizi kurtarmaya gelen komutan yangına dakikalar kala askerlerini de alıp gitti. Anladık, gördük ki bu işin içerisinde bizim bilmediğimiz tanımadığımız bir güç ve irade var. Tüm bunlar işin bir plan olduğunu gösterir.” 

KATLİAMI YAPANLAR KAÇTI

Otelin önüne hiçbir yere dökülmeyecek kilit taşlarının birkaç gün önce döküldüğünü, “Hicret Koşusu” adı altında şehre atlet kılığında militanların sokularak yurtlara ve otellere doldurulduklarına dikkati çeken Balkız, “Malatya Valisi Saffet Arıkan, Malatya’dan, Sivas’a Aczmendicilerin gittiğini söyledi. Ayrıca katliam sonrası henüz yollar kesilmeden, garlar kapatılmadan bir sürü insanın şehirden kaçtığı biliniyor” diye belirtti. 

İS KOKUSU…

“Katliamdan kurtulanlar olarak orada geçirdiğimiz saatleri ve yaşadıklarımızı hiç unutmadık” diyen Balkız, mahkeme süreçlerinde acılarını tekrar tekrar yaşadıklarını ifade etti. Balkız, “Zihin birçok şeyi kendi kendine siliyor. Ancak is kokusunu silemiyorsunuz. Saçınızın dibindeki hücrelere kadar sinmiş gibi hissediyorsunuz o is kokusunu. Her rüzgar esintisinde o koku yeniden burnunuza geliyor” diye konuştu. 

DAVA 

Açılan davanın 2013 yılında zaman aşımı gerekçesiyle kapanmasının ardından dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” dedi.  2020 yılında ise müebbet hapis cezası ile tutuklu bulunan Sivas Katliamı faillerinden Ahmet Turan Kılıç'ın cezası Erdoğan tarafından affedildi.

DAVA SÜRECİNDE KATLİAM GÖZ ARDI EDİLDİ

Sivas Katliamı nedeniyle gözaltına alınan 190 kişiden 124’üne dava açıldı. Katliam davasının ilk duruşması 21 Ekim 1993’te Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde görüldü. 26 Aralık 1994'te karara bağlanan dava sonucunda 22 sanık hakkında 15'er yıl, 3 sanık hakkında 10'ar yıl, 54 sanık hakkında 3'er yıl, 6 sanık hakkında 2'şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi. Yargıtay, Devlet Güvenlik Mahkemesi kararını bozdu. Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi katliamın “Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu” belirterek Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını esastan bozdu.

33 SANIĞA AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET

Yargıtay’ın kararından sonra yargılama yeniden başladı ve Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin 28 Kasım 1997’de verdiği kararda 33 sanık Türk Ceza Yasası'nın 146/1 maddesine göre idam ve 14 sanığa 15 yıla kadar değişen hapis cezaları verildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 24 Aralık 1998'de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise “usul noksanlıkları” nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000'de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi.

FİRARİ SANIK EMNİYETTİN DİBİNDE ÇIKTI 

Serbest bırakılan, tahliye edilen ve hiç gözaltına alınmayan çok sayıda fail ise firar etti. Davanın faillerinden 7 kişinin Almanya'ya, 2 failin de Suudi Arabistan'a iltica ettikleri ortaya çıktı. Firari sanıklardan İhsan Çakmak 2002’de yakalandı. Çakmak, firariler arasında yakalanan tek isim oldu. 

Soruşturmanın “1 numaralı sanığı” olarak aranan dönemin Refah Partisi Belediye Meclis üyesi Cafer Erçakmak ise 18 yıl boyunca firari olarak arandı, hakkında kırmızı bülten çıkartıldı. Erçakmak’ın, Sivas'ta emniyete 500 metre mesafede bulunan çocuğunun evinde kalp krizi sonucu öldüğü ortaya çıktı. Hala 12 firari sanık hakkında kırmızı bültenle arama emrinin verildiği biliniyor, ancak dava avukatları firari sanık sayısının 20’yi aştığını belirtiyor.

AYM 7 YIL SONRA TOPLANDI 

Bir yandan firari sanıklar yönünden yargılama sürerken, dava avukatları ve katliamda yaşamını yitirenlerin yakınları 2014 yılında “yargısal sürecin etkisiz olduğu” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. AYM başvurudan 7 yıl sonra 29 Haziran’da başvuru üzerine toplandı ancak başvuruyu değerlendirmek için tarih vermeden toplantıyı erteledi.

AYM'deki dava 2023 yılında zaman aşımına uğrama riski taşıyor.

MA / Ceylan Şahinli

Editör: Haber Merkezi