ANKARA - Kadın gazetecilerin medya alanının erkeklere ait bir alan olduğu algısını kırmakta olduğunu ifade eden gazeteci Diren Yurtsever özellikle batıda kadınların cinsiyet ayrımcılığına karşı kurumsal örgütlenmeye ihtiyacı olduğunu kaydetti.

Basın emekçilerinin sosyal ve ekonomik haklarını güvence altına alan 212 Sayılı Basın Yasası'nın 1961'de yürürlüğe girdiği gün olan 10 Ocak "Çalışan Gazeteciler Günü" olarak biliniyor. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin 2020 yılı gazetecilere yönelik hak ihlalleri raporuna göre, 79 gazeteci gözaltına alındı, 24’ü tutuklandı. 19 gazeteci saldırıya maruz kaldı, 43 gazeteci toplam 150 yıl 15 gün hapis ve 56 bin 310 lira para cezasına çarptırıldı, yaklaşık 2 bin habere ise erişim engeli getirildi ve şu anda 91 gazeteci cezaevinde.

Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığının kanıtı niteliğindeki bu veriler ortadayken kadın gazeteciler hem iktidarın hem de erkek meslektaşlarının ayrımcılığına karşı mücadele veriyor. Yaklaşık 6 yıldır gazetecilik yapan Mezopotamya Ajansı Muhabiri Diren Yurtsever, gazeteci kadınlara ilişkin konuştu.

Ayrımcı yaklaşım ana akım medyada daha yoğun

Medyanın erkek alanı olduğu algısının beraberinde getirdiği cinsiyet ayrımının sahaya “en iyi görüntüyü erkek çeker”, “en iyi kareyi erkek yakalar” gibi örneklerle yansıdığını ifade eden Diren, erkeklerde yaratılan bu özgüvenin kadın meslektaşlarıyla olan ilişkilerine tahakküm şeklinde yansıdığını kaydetti. Diren, “Bazen de erkeklik bunu yardımlaşma şeklinde ama örtülü anlamda ayrımcılıkla yapıyor. Ana akım medya toplumsal cinsiyete duyarlı bakış açısının, bu alanın erkek alanı olduğu önyargısının çok daha hakim olduğu bir alan. O nedenle kıyaslamaya gidilince özgür basında çalışan erkek arkadaşlarımız, daha duyarlı dikkatli davranıyorlar” dedi.

‘Basında da ‘me too’ hareketi gerekiyor’

Sosyal medyada erkek yazarların tacizlerinin ortaya çıkarıldığı gibi basın alanında da ifşaların özellikle ana akım medyada yaşanması gerektiğine inandığını belirten Diren, erkeğin kendi iktidarını kurabileceği ve yaygınlaştırabileceği alan olarak medyada bu durumun zor olduğunu ifade etti. Diren “Medyanın kişiyi görünür kılan bir yanı, bir itibar mevzusu var. Zaten medya alanında kadın temsilinin daha az olduğu bir durum var. Bazen bu kaygılar ifşanın önüne geçebiliyor. Biz bu gibi şeylere rastlamadık ama yaşanmadığı anlamına gelmiyor” diye belirtti.

‘Algıyı özgür basın kırıyor’

Medyanın cinsiyetçi yapısına karşılık özgür basın geleneğinde çalışanların daha belli bir bilinç düzeyine sahip olmaları açısından daha avantajlı olduğunu dile getiren Diren, özgür basının yayın politikası ve kadın odaklı haberciliğe denk dilinin de farkındalık yarattığını vurguladı. Kullanılan dilin mekanlara, erkek ve kadınlarla olan ilişkilere yansıdığını belirten Diren, “Bu alanın erkeğe ait olduğu önyargısı o kadar fazla ki çalışma ortamımızdaki erkekten doğru da yaşayabiliyoruz. Ancak bu alan böyle bir düşünceyi dönüştüren bir alan. Burada da mücadele ediyoruz. En yakınımızdaki arkadaşlarımıza kadın bakış açısını sunmak için fırsat sunuyor. Karşılık da buluyor” şeklinde konuştu.

‘Kadınlar karar mekanizmalarında yeterince yok’

Özgür basında dahi bazen haber dağılımı yapıldığında cinsiyete dayalı ayrımcılık yaşanabildiğini, ekonomi dış politika gibi alanlarda öncelikle erkekler akla gelirken sağlık veya eğitim alanındaki bir haberin kadınlara verildiğine değinen Diren, “Oysa dış politikada, ekonomide uzman olan kadınlar var. Kadınların sözünü açığa çıkaracak kadın muhabirler de var. Bu sorunlar yaşansa da aşılıyor. Aşılmasına neden olanlar da kadınlar. O karar mekanizmalarında da kadınların yeteri oranda dahil edilmediğini söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.

‘Kadın gazeteciler dil konusunda farklılık yaratıyor’

Diren, kadınların medyada var olmalarıyla bu alanın erkeklere ait olduğu önyargısını kırdıklarını ve cinsiyet eşitlikçi yaklaşımların habere yansıdığını söyledi. Hala İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılabildiği bir dönemde kadın katliamlarını siyasi atmosferden ve iktidar gerçeğinden bağımsız ele almadıklarını belirten Diren, habere yaklaşımdaki kadın farkını, “Dil konusunda farklılık yaratıyor. Bir habere gidildiğinde kadına dönük şiddet varsa bazen erkekler şiddeti gerekçelendiren bir dili haberinde yansıtabiliyor. Kadınlarsa daha duyarlı ve bilinçli yansıtabiliyor. Erkeğin şiddetinin hiçbir gerekçesinin olmadığını kadın yansıtıyor. Kadın ve erkek başka bakabiliyor. Bu fotoğrafı çekerken bile bakış açısına yansıyor. Erkekler kadınların verdiği mücadeleyi ön plana çıkaramayabiliyor. Bilinçli ya da bilinçsiz kadını daha görünmeyen bir yerde ortaya koyabiliyor” sözleriyle anlattı.

‘Gerçekleri açığa çıkaran gazetecilere baskı uygulanıyor’

Dünyada kadın örgütlülüğünün güçlü olmasına rağmen, mesleki anlamda özellikle batıda yeterli kadın örgütlülüğünün olmadığını kaydeden Diren, var olan dayanışmanın yetersiz olduğunu dile getirdi. Özellikle iktidarın özgür basına olan sansürcü ve baskıcı politikalarından özgür basın içinde yer alan kadınların birebir etkilendiğini söyleyen Diren, şunları belirtti: “Biz bugünü mücadele günü olarak ele alıyoruz. Bu iktidar gerçeklerin açığa çıkmasını istemiyor çünkü suç işliyor ve açığa çıkaran gazetecilere ciddi baskılar uyguluyor. Ama bunu zaten yaşarken özelde de kadın olduğumuz için de cinsiyete dayalı şiddet ve eşitsizlik yaşıyoruz. Kadın olmaktan kaynaklı sahada cinsiyetçi söylemlere maruz kalabiliyoruz, ya da taciz edilebiliyoruz. Kadınlar daha az işe alınıyor. Evli ya da çocuğu olur ya da gece geç saate kadar çalışamaz denerek işe alımlarda sıkıntı yaşıyoruz.”

‘Kurumsal örgütlülük şart’

Şiddetin, tacizin had safhaya çıktığı ortamda kadınların doğalında bir dayanışma gösterdiğini ancak bu dayanışmanın yetersiz olduğunu belirten Diren, daha kurumsal düzeyde örgütlülüğe ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi.

( Kaynak: JINNEWS-Melike Aydın

Editör: Haber Merkezi