Her aşamasında emeğin olduğu, her dokunuşuyla teslimiyetin kabul edildiği Çini sanatı, kadın eliyle kusurları güzelleştiriyor. Mersin’de tek Çini sanatçısı olan Merve Kara değdiği, ortaya çıkardığı her bir ürünle çiniyi alışılagelmişin ötesine taşıyor. Kadın teması üzerine yaptığı eserlerle bir yandan geleneksel 600 yıllık tarihe dayanan motiflerle şekillendirirken, bir yandan da sınırların ötesine geçerek anlam derinliği katıyor.

Kadından Haber/Elif Kurttaş

15 yaşlarında İstanbul Topkapı Saray’ını gezerken devasa çinilerle karşılaşan ve 600 yıllık bir tarihi olan Çini sanatına hayran kalarak bu yolda ilerleyen Çini Sanatçısı Merve Kara, o dönem etkilendiği çinilerle sanatını icra etmeye devam ediyor.

“BİLMEDEN TEMSİLİYET DUYGUSUYLA YAPIYORSUN”

Aşamalı ve zorlu süreçten geçilen bir sanat olduğunu ifade eden Kara “Fırınlamasında sürekli dizimi değişiyor. Birde bu işin sır olayı var. O camsı yüzeyin oluşmasını sağlayan şey. Ne olacağını bilmeden teslimiyet duygusuyla yapıyorsun. Muhteşem bir şey yaptığını düşünürken fırın diyor ki; ‘Hayır tekrar yapacaksın’. O yüzden sabır gerektiren bir şey. Ayaklarının üzerinde durma kısmı işte burası. Benim için o mutfak kısmı.” dedi.

“KABULLENİŞLE BAŞLIYOR”

Hiçbir şeyin mükemmel olmadığının vurgusuna değinen Kara “Bunu ifade etmeyi çok seviyorum. Bu sanatın bir getirisi hayatının bir felsefesini oluşturuyor. Anlamı derinliği farklı. Bana kattığı en büyük şey kusuru ve hayatı kabul etmek ve o kabullenişle tekrar başlamak daha iyisi için başlamak. O mükemmel değil, bende değilim şans deneyimdir. Bütün bunları önce bir fırına at ki çıkacak mı biliyor musun?” diyerek hiçbir şeyin kusursuz olmadığını söyledi.

 “CİNSİYET FARKI DEĞİL BAKIŞ AÇISI FARKI VAR”

Cinsiyetten ziyade bakış açısının önemine değinen Kara “Bu tamamen çiniyi yapan kişinin eğitimiyle, hayata bakış açısıyla ne istediğiyle, sanatın neresinde olduğuyla alakalı bir şey. Ben asla ve asla geleneksel sanat yapan insanları yargılamıyorum çünkü bu sanat devam etmeli. O sanat kaygısını düşünüyorsan ya da bir sanatçı kimliği kaygısı düşünülüyorsa o zaman sadece orada yapılmış olanı yaparsan bu sanat kaygısı taşımaz. O sanat eseri orada duruyor. Onun üzerinden bir başka tasarım oluşturup sentezleyebiliyorsan bir mesaj, bir anlatı vermek istiyorsan ne olursa olsun. Ya da en basiti kendini ifade etmek istiyorsan o zaman kaygıyı taşımalısın. Ona göre tasarım oluşturmalısın. Ben geleneksel motiflerle bugünün çizgilerini kullanmayı severim. Çünkü ben Rolling Stones dinliyorum, ben Jim Morrison dinliyorum, Pop Art akımını seviyorum. Başka birisi empresyonizmi, romantizmi sevip kullanabilir. Neyi, neyle ne kadar yapmak istiyor bu önemli.” şeklinde ifade etti.

EPİLEPTİK ART

Epileptik Art’ta 3’lü kadın temalı çinilerini sergileyen Çini Ustası Kara, “Burası Taylan Deprem’in atölyesi. Kendisi hem fotoğraf sanatçısı hem de müzisyen. İki yıldır pandemi sürecinde kapalıydı.  Geçtiğimiz 2 yılın sonunda bir başlangıç yapılmak istendi. Bana da teklif edilince katılım gösterdim. Karma sergi güzel oldu, uzun sürecin ardından gelen kitlenin ve ulaşılabilirliği açısından harikaydı. Üçlü kadın temam devam edecek.” diyerek kişisel sergisinin de orada olacağını söyledi.

Bir şeylerin tetiklemesiyle sanatın ortaya çıktığını vurgulayan Kara “Kadınlar olarak en ağır şeyleri bizler yaşıyoruz. Temel anlam hep yeniden doğuyoruz, parçalanıyoruz, bölünüyoruz, kırılıyoruz. Bedenimizden daha çok ruhumuz inciniyor ve bu bizi daha da mahvediyor ama hep yeniden filizleniyoruz. Kafanda o an canlanıyor ve görüyorsun.” diyerek oradaki üç çalışmasının bu konuyla ilgili olduğuna değinerek sözlerini sonlandırdı.

(Kaynak: https://www.kadindanhaber.com/cini-sanati-bir-teslimiyet-bir-kabullenis/ )

Editör: Haber Merkezi