ANKARA -ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ;  Klinik Psikolog Efsun Tatar, intihara sürüklenen kişiler için “psikolojik sorunları var” algısı yaratılmasının; ekonomik ve siyasi koşulları, işsizliği, gelecek beklentileri ve umudun azalmasının yok saymak olduğunu söyledi.
Son dönemde Türkiye'deki baskılar, ekonomideki düşüş ve işsizliğin önüne geçilemez bir hal alması sebebiyle intihara sürüklenmeler de sıklaştı. Ankara'da 3 kişi tren raylarına atlayarak yaşamına son verirken, bir işçi de bin 600 derecelik çelik eritme kazanına atlayarak hayatını kaybetti.


MA'dan Gözde Çağrı Özköse haberine göre; Psikolog Sevgi Türkmen ve Uzman Klinik Psikolog Efsun Tatar içinde bulunduğumuz süreçte intihara sürüklenme sebeplerini ve intihar şekillerinin şiddetlenmesini Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.


'PSİKOLOJİ DURUP DURURKEN BOZULMUYOR'


Son dönemki intiharların gözle görülür düzeyde artmasını, “Türkiye'nin mikro düzeyde bir göstergesi” olarak niteleyen Psikolog Sevgi Türkmen, "İntiharı düşünmek, intihara karar vermek psikolojik bir süreçtir, duygusal bir zorlanma halidir. Bu zorlanma ve bunalımlar sadece bizim duygusal yaşantımıza, bunlarla baş edebilme gücümüze bağlı değildir. Çevresel etkenlerin ruhsal sağlığımız üzerinde doğrudan etkisi vardır. Eğer psikolojik olarak kendimizi ölüm fikrine daha yakın buluyorsak mutlak suretle bunun nedenleri vardır: ekonomiktir, sosyaldir, siyasaldır, kültüreldir…" değerlendirmesinde bulundu.


'GENÇLER BİR İŞE YARAMAMA FİKRİYLE BAŞ ETMEK ZORUNDA’ 


Özellikle; gençler arasında intihar olaylarının sıklaşmasına dikkat çeken Türkmen, şöyle devam etti:  "Gençler, geleceğe ve kendi yaşamlarına ilişkin beklentileri neredeyse kalmamış, hüsran ve umutsuzluk içindeler. Türkiye’deki eğitim sisteminin hali ortada. Yine gençler hem eğitim sisteminden hem de iktisadi nedenlerden kaynaklı istedikleri, başarılı olabilecekleri alanlarda eğitim alamıyor ve çalışamıyorlar. Artık bu tercihler, lüks olmaya başladı. İstenilen alanda eğitim almak ve çalışmak dahi çok zorken üniversite bitirmek dahi bir iş ya da kariyer sahibi olmakla sonuçlanmayabiliyor. Gençler bir işe yaramama fikriyle baş etmek zorunda bırakılıyor. Kapitalizm o kadar güçlü bir baskıyla sistemini işler hale sokuyor ki, insanları her yerden bağlayıp ‘senin hatan, senin eksikliğin, sen iş bulamıyorsun’ mesajıyla bir yanılsama yaratıyor.”


'BAŞARISIZ, BECERİKSİZ ALGISI YARATILIYOR'


Çalışan genç nüfusun da aslında insani şartlarda yaşamadığını dile getiren Türkmen, "Ama sermaye aklı, liberal akıl ayda bin 500 TL’ye günde 12 saat çalışan kişiyi size ‘şanslı, yarışabilen, çalışırsa başaran’ olarak gösteriyor. Dolayısıyla iş bulamayan, işten çıkarılan kişinin ‘başarısız, beceriksiz, sorunlu’ olduğu algısı yaratılıyor" değerlendirmesinde bulunarak, bu baskılar ve beklentiler altında ortaya çıkan erime ve yok olma halinin insanı duygusal olarak ölüme yaklaştırdığını söyledi.


‘İNTİHARLARDAN HEPİMİZ SORUMLUYUZ’ 


İntihar biçimlerinin içinde bulunduğumuz süreci anlattığını belirten Türkmen, şunları söyledi: "Maalesef; geldiğimiz noktada artık intiharı değil, intihar biçimlerini konuşur olduk. İntihar eden insan sayısı arttıkça, intiharlar ve intiharlara neden olan şiddet patolojik bir biçimde normalleşmeye başladı. Artık neden intiharların yaşandığı üzerinden düşünülmeden ‘bir insan intihar yolu olarak nasıl bin 600 derecelik kazana kendini atar’ diye şaşırılıyor. Bu, hepimizin patolojisidir. İntihar sayısının genele oranla az olması genelin daha ‘sağlıklı’ olduğu anlamına gelmemektedir. İntihar, sadece intihar edenlerin bir sorunuymuş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. İntihar durumlarının sürekli olarak tekil örnekler halinde sunulması; intiharın hepimizin sorunu, her intihardan da hepimizin sorumlu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmayacaktır. Şunu düşünelim; nasıl oluyor da insan yaşamdan, sevdiklerinden vazgeçecek kadar kendini çaresiz ve sıkışmış hissediyor ve bir insan fiziksel ve ruhsal olarak ne kadar acı çekmiş, ne kadar yaralanmış olabilir ki bin 600 derece sıcaklık artık onun ne bedenine ne de ruhuna bir zarar vermiyor?”


MEDYADAKİ İNTİHAR ALGISI 


Klinik Psikolog Efsun Tatar da, intihar olaylarının medyada, “kişinin psikolojik sorunları var” şeklinde yer bulmasının yanlış bir değerlendirme olduğunu ve bu tür yayınların intiharın önlenmesi yolunda oldukça olumsuz sonuçlara yol açacağını belirtti. Medyanın intiharlardaki toplum sorumluluğunu hafifleterek duyarsızlaşmaya yol açtığını belirten Tatar, şu noktalara vurgu yaptı: “Bu durum, toplumun genelinde intiharın sadece kişilerin ‘durup dururken’ bozulan ruh sağlıklarıyla ilgili olduğu algısını yaratır. Ancak bu kesinlikle yanlış bir yargıdır. İntihar haberini bu şekilde servis etmek bazen konu hakkında yetersiz bilgiden kaynaklı olsa da, bazen burada bilinçli bir yok sayma olduğunu düşünüyorum. Neyi yok sayıyoruz diye bakmak gerek; ekonomik koşulları, siyasi iktidarı, işsizliği, borçları, bunlardan kaynaklı olarak gelecek beklentilerinin azalmasını, insanların umudunu canlı tutma güçlerinin tükenmeye başlamasını, kısacası nasıl bir yerde yaşadığımızı görmezden gelmiş oluruz. Bunların hepsini bir kenara attığımızda, o kişi ‘yaşadığı psikolojik sorunlar’ yüzünden intihar etmiş olur. Toplumun vicdanı da rahatlar.”


'BİR İNSAN ACIDAN DELİRDİĞİNDE DİĞERLERİ…’


Kişinin intihara karar verirken kafasında intihar yöntemlerini şekillendirdiğini, duruma göre, örneğin bir polisin intihar için kendisini silahla vurması gibi, daha ulaşılır olan yöntemi seçtiğine değinen Tatar, bazen de bu yöntemin kişinin deneyimlemekte olduğu acıyla paralel şekillendiğini dile getirdi. Tatar, "Son dönemdeki intiharlara baktığımızda intihar yöntemlerinin daha sert, şiddetli olduğunu görüyoruz. Bu noktada kişinin yaşadığı ıstırabın büyüklüğü, bir türlü duyuramadığı sesini hayatına son verdikten sonra duyurma yönünde (muhtemelen bilinçli olmayan) beklentisi göz ardı edilmemelidir. ‘Bir insan acıdan delirdiğinde diğerleri onun acısını değil, deliliğini görürler’ sözü bu konuda sık sık hatırladığım bir sözdür. Bin 600 derece sıcaklıktaki erimiş demirin içine atlamak, tam da böyle bir çaresizliğin, böylesine yoğun acı ve umutsuzluğun sonunda ortaya çıkacak bir durumdur" ifadelerini kullandı.


İntiharların ardında hangi sosyal, ekonomik, politik motivasyon olduğunu görmezden gelindiği sürece, ancak o kişilerin "deliliğinin” görüleceğini belirten Tatar, "Biz ‘deli’ olmadığımız için sorun yoktur, hayatımıza devam edebiliriz. Oysaki insanları böylesine sert intiharlara götüren yola çıkan ara sokaklarda yürüdüğümüzün farkında varmayız. Kısa süreli olarak akıl sağlığımızı korumamızı sağlayabilen bu yaklaşım, hepimizin gelecekteki olası çaresizlik ve vazgeçişlerinin sebebi olma potansiyeli taşımaktadır” diye konuştu.


'AHKAM KESMEK DÜZENE HİZMET ETMEKTİR'


Charlie Chaplin'in “Hayat uzak çekimde komedi, yakın planda trajedidir” sözlerine atıfta bulunan Tatar, "Bir insanın, yalnızca ölmekle kalmayıp, en şiddet dolu şekilde ölmeyi tercih etmesi de uzaktan bakıldığında anlamsız gelmekte olsa da, yakından bakıldığında çaresizliğin boyutlarını göstermektedir” dedi. Tatar, “Bu tür haberleri okurken ya da bu konuda yorum yaparken, kişinin içinde yaşadığı toplumun yapısını göz önüne almak, kişinin yaşadığı zorlukları fark etmek aslında insani görevimizdir. Kişinin ölümüne davetiye çıkaran düzeni değerlendirmeden, çocuğuna okul kıyafeti alamayan babanın intiharı hakkında ahkam kesmek, ancak ve ancak o düzene hizmet etmeye yarar" diye konuştu.


'İNTİHAR ETMEK TEHLİKELİDİR TABELASI’ 


Tatar, son olarak; “İnsanların yaşam koşullarına dair umutlarını nasıl yitirdiklerine, en temel ihtiyaçlarını karşılayamamalarının ardında yatan faktörlere ve sonuçlarına bakmadan, yalnızca intihar eden kişinin psikolojik sorunlarına odaklandığımız sürece, Trabzon’da intihar vakalarının görüldüğü iş hanının çatısına giden merdivenlere asılan 'intihar etmek tehlikeli ve yasaktır’ yazılı tabeladan farkımız kalmayacak” dedi.


(kaynak MA / Gözde Çağrı Özköse)
Editör: Haber Merkezi