Ayhan Erkmen yeni yaşam gazetesine için yazdı: Rüyaları virAN bir kadın; Hınara Tajdin

Bedeni Erivan’da lakin yüreği, ruhu ve rüyası hiç görmediği, virane Van’ın talan tarihinde unutulmuş. ‘Cevahiri karartmayan’ Serhatlı sürgün kadın şairleri anlatmak istiyorum sizlere.

20. yüzyılın ilk yarısından itibaren Kafkaslarda, Kürt edebiyatının rönesansı başlıyor; Erebê Şemo, Casîmê Celîl, Heciyê Cindî, Qanadê Kurdo, Xelîlê Çaçan ve yüzlerce isimsiz kahraman, sönmüş ateşi harlıyorlar.









20. yüzyılın ikinci yarısında, bu sefer kadınlar sahneye çıkıyor; Cemîla Casîm, Nura Cewarî, Porsora Sebrî, Seva Balyoz ve Aslîka Qadir okuyup mezun oluyorlar; köy köy dolaşıp, kızların küçük yaşta evlenmemesi ve okuması için bir kampanya başlatıyorlar.

Ve şimdilerde, tedrisatını ustalarından almış, o yazım geleneğini aynı şiar ve heyecanla yürüten ve inatla şiir yazan kadın şairler var. Kalemleri çok güçlü, kadınlık ve şairlik yüreklerini sonsuz güzelleştirmiş ve bunu mısralarına ustaca nakşediyorlar. Hinara Tajdîn, Xaylaza Reşît, Gohara Mamo ve diğerleri, inat şairleri.

Hınara Tajdi’nin ailesi, geçmiş yüzyılın başında, Êzidîlerin yaşam koşulları kalmadığında, Yaşar Kemal’in köyü Ernis’e (Ünseli) yakın Pişkumbet köylerinden Ermenistan’a göç ediyor. Ve Hınara Tajdin Pışkumbet köyüne yazdığı şiirinde o hasretin dili oluyor.

‘Dedemin kapısına varsaydım/ yürek yaramı yayıp/ stranlarımı söyleseydim/ dedemin ve nenemin hasretinin, ahının dili olsaydım…’

Dengbêj geleneğinin güçlü olduğu bir ailede doğuyor Hınara Tajdin. Dedesi Recef ve onun kardeşleri Teyar ve Morof dengbêjler, annesi Gulizer taziyelerde ağıtlar yakıyor. Bu vesile ile yazar Heciyê Cındi ailenin müdavimidir, dede dostudur yani.

Hınara Tajdin on dört, on beş yaşlarında, şiir yazmaya başladığında, dedesi onu alıp Heciyê Cındi’ye götürüyor; Kürtçe yazabilmesi için torununa yardımcı olmasını rica ediyor. Heciyê Cındi’nin o gün kendisine hediye ettiği Kürtçe alfabe kitabını Hınara Tajdin gözünden sakınıyor ve en kutsalıymış gibi kütüphanesinin başköşesinde halen de saklıyor. Ondan sonra Hınara Tajdin’in Kürtçe yazma serüveni başlıyor. Şiirlerini etkisinde kaldığı ve öğretmenlerim dediği; Fêrîkê Usıv, Sımoyê Şemo ve Eskerê Boyık’a gösteriyor, onların öğütleri ile tarzını oluşturuyor.

İlk şiirlerini ‘Riya Teze’ gazetesine götürdüğünde, gazetenin iki kadın çalışanı, Porsora Sebri ve Porsora Serdar genç kadın şairi, büyük bir heyecanla karşılayıp destek oluyorlar ve artık Hınar’ın şiirleri ‘Riya Teze’ gazetesinde yayınlanmaya başlıyor.

Hınara Tajdin aralıksız yazıyor ve her biri 400-450 şiirden oluşan altı şiir kitabı yayınlıyor; yedincisini şu an yayına hazırlıyor. Şiiri melodiktir; dörtlükler ölçülü ve kafiyelidir. Şiir yaşamının her anına yayılmış. ‘Yazmaya çaresizim, yazmasam yaşayamam’ diyor. Kalemi ve kâğıdı hep el altındadır; gezerken, iş yaparken ve uyurken bile, ekmek gibi su gibi yaşamının vazgeçilmezidir. Hiçbir duygusunu sır yaşamıyor, hüznünü de, sevincini de şiire döküyor, ‘şiir benim yoldaşımdır’ diyor. Hınara Tajdin acının ve aşkın şairidir. Aile büyüklerinin yaşadığı acılar ve hasret şiirinde çok büyük yer alıyor.

‘Keşke Murat Çayı olsaydım
Muş’a, Erzurum’a aksaydım.
Gidip Van denizine karışsaydım
Baba yurduna misafir olsaydım.’

Dedesinin, Ağrı Dağı’na karşı oturunca, derinden ah çekip, gözyaşı akıtmasını unutamıyor. Köyünün toprağını öpme hasretini, ağlaya ağlaya torununa anlatan kaç dede vardır acaba? Ondan olsa gerek Hınar rüyalarında dedesinin ve kendisinin hep yapmak isteyip de yapamadığı yolculuğa çıkıyor, Van’a gidiyor ve her gidişinde vücudu kamalarla parçalanıyor.

Şengal’de yaşanan fermanda büyük acı çekiyor. Uzakta, eli kolu bağlı kalmak istemiyor; aktivist olup, sokağa çıkıyor, ses oluyor ve virane yurda, yakılmış evlere, en acısı da pazarlarda satılan canlara şiirler yazıyor. Şiir kitabı ‘Kula Şengalê’ (Şengal’in Dert Yarası) böyle doğuyor.

Vatandan uzakta bir ömür geçirmesine rağmen umudunu hiç yitirmiyor. ‘Gelecek güzel olacak ve insanlık bahtiyar, halklar kurşunlarla değil, güllerle karşılayacaklar birbirlerini’ diyor. ‘Gumana min’ (Umudum) kitabı bu hayalini kurduğu ve diri tuttuğu geleceğin kitabıdır. Dostî û Biratî (Dostluk ve Kardeşlik) ve Tîrinja Royê (Güneş Işığı) kitapları bu felsefesinin dilidir. Buram buram sevda kokan şiirlerini Dilê Şikestî (Kırık Yürek) ve Êşa Evînê (Aşk Acısı) kitaplarında paylaşıyor.

Bu ailede kelam sonsuz ömürlük; dengbêjlikle başlayan gelenek şairlikle devam ediyor; kızı Seyran ve torunu Zozan da Hınara Tajdin gibi şairler.

Haftaya, aynı gelenekten yüreği ağıt yakan bir başka Serhatlı kadın şairi, Xaylaza Reşid’i anlatacağım sizlere.
Editör: Haber Merkezi