ANKARA- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ RÖPORTAJ; Yeşil Sol Parti Eş Genel Sözcüleri Eylem Tuncelli-Sinan Tutal Gazeteci Hamza Özkan’ın sorularını yanıtladı;

Görüntünün olası içeriği: 7 kişi, Eylem Tuncaelli dahil, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar

 

Yeşil Sol Parti’nin kuruluş sürecinden bahseder misiniz?

Sinan Tutal: Yeşiller Partisi ile Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (EDP) birleşerek yeni bir parti kurma kararı aldılar ve topluma hem yeşil hem sol yeni bir siyaset çağrısı yaptılar. Yeşil Sol Parti, andığım iki parti ve bağımsız bireylerle 2012 yılında kuruldu.

Türkiye’de statükocu, milliyetçi, militarist, doğa düşmanı, muhafazakâr ve piyasacı güçlere, sermaye egemenliğine karşı duracak, toplumu boğan bu güçlere karşı geniş bir toplumsal desteğe dayanarak mücadele edecek eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojist bir siyasal harekete duyulan ihtiyaç üstünden kuruldu. Piyasaların hayatımızdaki tahribatına son vermek isteyen; kalkınma, gelişme, ilerleme gibi kavram ve olguları itirazsız kabullenmeyip “ne için” ve “kimin için” diye sorgulayan, yaşamın her alanındaki iktidar ilişkilerine, her türlü ayrımcılık, sömürü ve tahakküme karşı çıkanların sesi olmayı hedefledi.



Eylem Tuncaelli: Yeşil Sol Siyaset, ekolojistlerin ve dünyadaki yeşil partilerin sadece çevre meseleleri ile ilgilendiği düşüncesini çürüterek, ekolojik meselelerin yanı sıra toplumsal adalet mücadelesi ile ilgili birikimiyle sürdürülebilir ve mutlu bir gelecek için hayati bir önem taşıyor.

Dünya üzerindeki iklim değişikliğinden kaynaklı uluslararası krizler, su sorunları, mali krizler, büyüme hedefli ve kemer sıkmaya dayalı ekonomi modelleri, toplumsal ve türler arası adaletsizlikler, petrole ve fosil yakıtlara dayalı enerji politikalarının yarattığı sorunlar bizim kurmaya çalıştığımız Yeşil Sol Politikanın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.

Yeşil Sol Politika, ülkemizde ve dünyada sağlıklı bir çevrenin yanında, kimseyi dışarıda bırakmadan, ekosistemleri koruyarak, doğayla ve kendisiyle barışık bir toplum kurmayı amaçlıyor. Bu amaç doğrultusunda insana karşı doğanın, erkeğe karşı kadının, devlete karşı bireyin, işverene karşı işçinin ve yeryüzündeki milyonlarca yoksul insanın adaletli ve onurlu yaşama hakkını da kararlılıkla savunmaya devam ediyoruz.

Özetle Yeşil Sol umudun adı olarak kuruldu.



4 Adalet diyorsunuz, nedir 4 adalet?

Sinan Tutal: Toplumsal adalet hedefi, temelde dört alanda yeni talepler olarak okunmalıdır. Birincisi, kapitalist sömürüyle, yoksullukla, gelir eşitsizliğiyle, işsizlikle ve bölgesel eşitsizlikle mücadeleyi hedefleyen iktisadi adalet. İkincisi, herhangi bir etnik, dinsel ve cinsel farklı kimliğin dışlanmamasını garanti altına alan tanınma adalet. Üçüncüsü, siyasal alanın çoğulculuğunun önündeki yasal, fiili ve kültürel engellerle mücadele ederek, siyasal katılım eşitsizliğini ortadan kaldırmayı hedefleyen katılım adaleti. Dördüncüsü, kapitalist, endüstriyalist kalkınma ve büyüme anlayışının yarattığı doğa ve canlı yaşamının tahribatı, küresel iklim değişikliği ve ekosistemdeki yıkımlara karşı çevre ve iklim adaletidir.

Eylem Tuncaelli: “Ekmek” diyoruz… Gelir adaletsizliğine son verilmeden, adil bölüşüm sağlanmadan, mahalle bakkallarının süpermarketlere karşı savaşında safımızı küçükten yana belirlemeden, yerinde ve yerel olanı desteklemeden/var etmeden özetle iktisadi adalet gerçekleşmeden onurlu, insanca ve sürdürülebilir bir yaşam mümkün değildir.

“Söz” diyoruz… Ortak görüş ve irade oluşturmak için çaba harcamadan, bunu esas kabul etmeden, otoriter, tehditkâr ve hiyerarşik tartışma ve karar mekanizmalarını reddetmeden, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan, katılım adaleti var edilmeden ve içselleştirilmeden, demokrasiyi seçimlerden ibaret görerek yeni bir toplum inşa etmek olanaksızdır.

“Kimlik” diyoruz… Farklı kimliklerin ve kültürlerin tarafların mutabakatıyla anayasal güvence altına alınması, herkesin kendi anadilini geliştirmesi, eğitim ve öğrenimini kendi anadilinde yapması hakkını, çok dilli kamu hizmetini de içeren yerinden yönetim uygulamalarını savunuyoruz. Kimsenin kimliğinden, etnik kökeninden ya da inancından, farklı cinsiyetinden veya cinsel yöneliminden dolayı kamusal hayatta ayrımcılığa uğramadığı bir dünyayı var etmek için tanınma adaletini istiyor ve mücadelesini veriyoruz.

“Su” diyoruz… Sağlıklı suya ve gıdaya erişimin ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının gasp edildiği, ekosistemin tahrip edildiği, iklim değişikliğinin hız kazandığı bir dünyada nefes alıp vermeye çalışıyoruz. İklim değişikliğinden en fazla, sera gazı salımı çok az olan yoksul ülkelerin halkları zarar görüyor. Ekosistemin kirletilmesinden en büyük zararı yoksul kesimler ve dezavantajlı topluluklar yaşıyor. Bizler, “mutlu, zengin azınlığın” dünya halklarının ve canlılarının yaşam ortamlarına saldırmasına karşı mücadele etmeden; çevre ve iklim adaletini var etmeden başka bir dünyanın mümkün olmadığını görüyoruz.

Emek-sermaye çelişkisinden kaynaklı emekçi isyanlarına, kapitalizm-doğa çelişkisi nedeni ile yeşil isyanlar ekleniyor. Tüm bu uzlaşmaz çelişkileri görerek, siyasetin yerelleşmesi, yerinden/yerel katılım ve yönetim mekanizmalarının oluşturulması, güçlendirilmesi, adalet, eşitlik ve barışın sağlanması, birlikte mücadele zemininin genişletilmesi ile yaşam sürdürülebilir olabilir. Bu nedenle 4 Adalet diyoruz.

 

Yerel seçim değerlendirmeniz nedir?

Sinan Tutal: YSK’nın İstanbul seçimleri ile ilgili akla, hukuka aykırı gerekçelerle oy çokluğuyla almış olduğu karar halkın iradesine indirilmiş bir darbedir.

Tek adam rejiminin baskılarına direnemeyen YSK aslında aldığı bu kararla hukuki değil, siyasi bir karar vermiş ve bağımsızlığını ve güvenilirliğini yitirdiğini  tüm dünyaya ilan etti.

31 Mart Yerel Seçimleri, seçim sonrası yaşananlar, YSK’nın itiraz eden partiye göre başvuruları ret veya kabul etmesi, yenilenecek olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, KHK mağdurlarının mazbatalarının alamamaları ve hatta oy kullanma haklarının bile tartışılır hale getirilmesi gibi birçok hukuksuz uygulama nedeniyle daha çok konuşulacak.

1 Nisan tarihi itibari ile yaşananlar, iktidar blokunun akıl almaz itirazları, YSK’nın tek adam rejiminin baskılarına yenik düşmesi ülke tarihinde kara leke olarak yerini aldı ve toplumun her kesiminin vicdanlarını sızlattı. Demokrasinin son kırıntıları da bu uygulamalarla tarumar edildi, rejim ve tüm organlarının gayrimeşruluğu su götürmez bir gerçek haline geldi.

31 Mart yerel seçim sonucunda özellikle İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Türkiye nüfusunun %70’ine yakınını barındıran büyükşehirlerin yönetimleri el değiştirdi. Batı’da AKP’ye kaybettirildi ve genel olarak AKP’nin yenilemeyeceği algısı kırıldı. Topluma bir süredir yayılmış olan umutsuzluğun yerine bu sistemin değiştirilebileceği umudu aldı.

Bu sonucun ortaya çıkmasında HDP’nin uygulamış olduğu seçim stratejisinin de yabana atılmayacak katkısının olduğunu teslim etmemiz gerekir. Bu başarı aynı zamanda toplumun ezilen, yok sayılan, ötekileştirilen, emekçilerin, kadınların, gençlerin, farklı kültürel kimliklerin, ekolojik ve demokratik mücadele alanlarının ortak başarısı olarak okunmalıdır.

 

Halk, iktidarın onca baskısına ve yaratılan korku iklimine rağmen sandığa giderek kurulmakta olan tekçi ve otoriter rejimi sorguladığına dair mesajını verdi. “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” diyen iktidar, 1 Nisan sabahı itibari ile kaybetmenin nasıl bir his olduğunu yaşadı. Ancak kabullenmesi ne yazık ki demokratik teamüller çerçevesinde gerçekleşmedi. Bu yenilgiyi hazmedemeyip özellikle İstanbul’da seçimi iptal ettirmek için yaptıkları aslında ülkeden çok kendi “beka”larını düşündüklerinin bir göstergesidir.

İktidarın hazmı ne kadar sürerse sürsün seçimler sonucunda; Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi olarak da sunulan tek adam rejiminin kurumsallaştıracak anlayışa karşı bu sistemin inşa girişimlerini boşa çıkaracak bir hamle gerçekleşti. Sistemin meşruluğu tartışılır duruma geldi. Özelikle 6 Mayıs 2019 tarihli YSK’nın İstanbul seçimlerinin iptaline ilişkin vermiş olduğu karar, sistemin ve tüm organlarının gayrimeşru olduğunu tüm dünyaya bir kez daha gösterdi.

Yeşil Sol Parti ve Türkiye demokrasi güçleri bu anti demokratik karara sessiz kalmayacak ve İmamoğlu’nu seçmiş olan halkın iradesine sahip çıkacaktır. Tüm muhalifler, demokrasi güçleri İstanbul’u tekrar kazanmak için seferber olmalıdır. Zafer bir kez daha demokrasi, adalet ve hukuktan yana tavır koymuş İstanbul halkının olacaktır.

 

Avrupa seçimlerinde Yeşil partilerin aldığı sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sinan Tutal: Merkez sağ ve merkez sol partilerin gerilediği, liberal, yeşiller ve ırkçı milliyetçi hareketin ciddi şekilde yükselişe geçtiği bir seçim sonucu ortaya çıktı. Bunu geleneksel siyaset anlayışına karşı bir tepki olarak görebiliriz. Uzun süredir biriken sorunlara karşı oyalama ve çözüm geliştirmeme durumu böylesi bir sonucun ortaya çıkmasında etkin olmuştur. İklim krizi, doğa ve çevre gibi orta ve uzun vadede hayati konulara ilişkin somut adımlar atılmaması Yeşilleri güçlendirdi. İşsizlik, göç ve mültecilik gibi konuları ırkçı milliyetçileri beslerken, aşırı sağın yükselişinden ortaya çıkan rahatsızlık da dengeleyici karşı tepki olarak liberalleri yükseltti. Avrupa’yı artık daha yeşil ve daha liberal bir siyaset anlayışı bekliyor.



Eylem Tuncaelli: Avrupa Yeşiller Partisi bu seçimlerde iklim krizini ve sosyal adalet talebini öne çıkaran bir kampanya yürüttü. Sloganları “Hemen şimdi harekete geç” ve “Başka bir Avrupa mümkün”dü. Yeşiller, insan hakları ve sosyal adaletin korunmasını savunuyor. Irkçılık, antisemitizm, ayrımcılık, yabancı düşmanlığına karşı mücadele ediyor. Örneğin mültecilere vatandaşlık verilmesini talep ediyor.

Emekten, doğadan, özgürlük ve adaletten yana tavır koyan insanlar, ırkçılığın ve sağcılığın hızla yükseldiği kıtada, karşıt güç olarak Yeşiller Partisini seçti. Ve bu mücadelede ciddi bir taban desteği de sağladılar.

Özellikle 30 yaş altı seçmenin büyük çoğunluğunun güvenini sağladıklarını gördük bu seçimlerde. Artık daha Yeşil bir Avrupa olacak diyebiliriz. Gençliğin güvenini sağlayan geleceği de kurar.

Ötekilerin Gündemi Olarak Teşekkür ederiz 

 

 

 

 
Editör: Haber Merkezi