İSTANBUL-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Türkiye’nin üzerine kurulu olduğu iki ayaklı masanın bir ayağını iktidar, diğer ayağını ise laik-milliyetçi cephenin oluşturduğunu belirten HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, "Türkiye halklarının kaderini belirleyecek olan üçüncü ayaktır" dedi.



HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu MA / Ferhat Çelik'e konuştu;  Çıkan yangın sonrası kamuoyunun dikkatlerinin yeniden döndüğü İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nin kapıları 8 ay sonra açıldı. Yürütülen tecrit politikası kapsamında PKK Lideri Abdullah Öcalan ve diğer 3 isim aileleri ve avukatlarıyla görüştürülmüyordu. Kürt kamuoyunda yükselen tepki üzerine Öcalan, Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş 3 Mart'ta aileleriyle görüştürüldü. Adada tutuklu Hamili Yıldırım'ın Türkiye'de yaşayan akrabası olmadığı için görüşme sağlanamadı. Ağabeyi ile görüşen Mehmet Öcalan, PKK liderinin hem Türkiye hem de Suriye özelinde Ortadoğu’daki gelişmelere dair görüşlerini MA aracılığıyla kamuoyuna paylaşmıştı. 



Daha önceki görüşmelerinde Türkiye’de barış ve demokratik bir ortamın sağlanması için “Üçüncü Yol” çizgisini örmek gerektiğini belirten Öcalan, bu görüşmede ise "masa" olarak tarif ettiği siyasal ve sosyal dengenin üçüncü ayağını demokrasi güçlerine düştüğünü hatırlattı. Öcalan'ın mesajını değerlendiren Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, emek ve demokrasi güçlerinin birlikte mücadelesine dikkati çekti.


DİĞER İKİ AYAK KİMLER?


Uğurlu, Öcalan’ın mesajında tarif ettiği iki ayaklı masanın bir ayağını iktidar cephesinin, diğer ayağını ise kendisini muhalefet olarak konumlandıran laik-milliyetçi cephenin oluşturduğunu ifade etti. Türkiye’nin kaderini belirleyecek şeyin bu iki ayak olmadığını söyleyen Uğurlu, “Türkiye halklarının kaderini belirleyecek olan üçüncü ayaktır. Kimdir bu üçüncü ayak? Kürtler, gençler, kadınlar ve Türkiye’de yaşayan tüm halklardır. Aslında bu ayak meselesi sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir sorun da değil. Bu Türkiye, Suriye’yi, Irak’ı, İran’ı ve genel olarak Ortadoğu’yu ilgilendiren bir durumdur. Bu üçüncü ayağı inşa da ise Türkiye’de yaşayan Kürtlere, devrimcileri, demokratlara, sosyalistlere, kadınlara, gençlere yani bir anlamda bu iktidarın ötekileştirdiği herkese görevler düşüyor. İktidar; ‘sadece benim gibi düşüneceksin’ diyor ama ülkenin yarısı buna rıza göstermiyor. Önemli olan bu rıza göstermeyenleri güçlendirmek ve belirleyici özne olarak o masanın üçüncü ayağını kurmaktır. Diğer türlü Türkiye’nin iki ayakla gidemediğini tarihi boyunca gördük. Bu nedenle muhaliflerin, barış, özgürlük, eşitlik ve adalet içindeki bir toplumda yaşamak isteyenlerin, doğayı savuna kesimlerin örgütlenmesi ve üçüncü ayağı oluşturması çok çok önemlidir” dedi.


‘TOPLUMUN HER KESİMİNİN İTİRAZI VAR’


Bugün toplumun üzerinde çok büyük bir baskı olduğuna dikkat çeken Uğurlu, baskının büyük olmasının büyük bir muhalefetin canlanacağı anlamına geldiğini vurguladı. Tam tersine toplumlar üzerindeki baskıların muhalefetin ‘artık yeter, böyle gitmez’ dediği dönemlerde arttığını dile getiren Uğurlu, “Toplumların tarihi de hep bu şekildeydi. Burada hem HDP’ye hem HDK’ye vurgu yapmak gerekiyor. HDK bir kongre, toplumun örgütlemesini amaç edinen, her kesime dokunmaya çabalayan ve bunu önüne hedef olarak koymuş olan kapsayıcı bir kongre. HDP de HDK içinden çıkan bir parti. Burada HDP’ye önemli görevler düşüyor. HDP’nin yapması gereken şey sokaktaki muhalefeti, evdeki muhalefeti kısaca yaşamın her alanındaki muhalefeti güçlendirmektir. Sadece parlamentodaki muhalefet yetmiyor. Aslında HDP’nin güçlenmesi ve HDK’nin örgütlenmesi için o kadar çok araç var ki, önemli olan kapıları çalmak. Zaten hazır olan kitle var. Onların yaşamlarına dokunmak yeterlidir. Bu doğrultuda örgütlemek doğru olur. Zaten toplumun her kesiminden bu yaşama karşı itirazı var” diye konuştu.


EMEĞİN KAZANIMA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ


Bu noktada Öcalan’ın ‘Her şey doğru mücadeleyle olur’ sözlerini hatırlatan Uğurlu, şunları söyledi: “Burada büyük emekler veriliyor. Önemli olan bu emeğin kazanıma dönüştürülmesidir. Daha planlı, programlı ve sonuç alıcı adımlar atmak, projeler koymak, şunu gerçekleştireceğiz deyip onun üzerinden yoğunlaşıp kolektif bir ruhla, kolektif bir akılla bir emek vermek gerekir. Daha derli toplu ve topluma enerji veren, aynı zamanda topumdan enerji alan bir şekilde hareket etmek gerekir. Bu anlamda HDP’nin kongresi başlangıç olarak gerçekten çok iyiydi. Seçmen iradesinin yanında olduğunu bir kez daha gösterdi. Bunu herkes çok iyi okudu. Bence bunu Saray da çok iyi okudu. Şimdi burada önemli olan o kongre sürecinde orada olan 30 binlik enerjiyi daha geniş tutmak. Sınırlı bir kadro ile değil, daha çok sayıyla daha çok mahalleye yayılarak, sokaklarda ve evlerde olarak örgütlenmek. Zaten HDP salonlarda kurumlarda örgütlenmiş bir parti değil. Gücünü de buradan alıyor.”


‘SORUN MUHATAPLARIYLA ÇÖZÜLMELİ’


İmralı’daki görüşmede Öcalan’ın AKP iktidarın sıkışmışlık halini tanımlamak işaret ettiği noktalardan bir diğeri  Türkiye’nin Suriye politikası üzerinden sıkıştığı anlarda bir Amerika bir Rusya’nın yanında yer alması oldu. Türkiye halklarının artık bu durumun farkına vardığını ve bu siyaseti sorgulamaya başladığını söyleyen Uğurlu, bir sorunun ancak muhatapları ile çözüm bulabileceğinin altını çizdi. Uğurlu, “Bunun muhatapları kim? Muhataplar Rojava’daki Kürtler, Ermeniler, Araplar, Süryaniler ve hala var olan devlet temsiliyetidir. Sorunlar ancak Suriye’nin bütünlüğü korunarak çözülür. Aynı zamanda Türkiye’de de yarıda bırakılmış bir Dolmabahçe Mutabakatı var. Türkiye’nin de oraya dönmesi gerekiyor. Bu hem Türkiye açısından hem Suriye açısından hem de Ortadoğu halkları açısından dönülmesi gereken elzem bir yer olarak duruyor. Bu sorunun muhatabı da kesinlikle Kürtler ve Suriye’de yaşayan diğer halklardır. Başka bir muhatap yok. Bu Rusya ya da ABD ile çözülmez. Rusya’nın oradaki amacı belli bir güç elde etmek. Bunun için bir sorun varsa bu muhataplarıyla çözülmelidir” diye konuştu.


‘ROJAVA, HALKLAR BAHÇESİDİR’


Uğurlu, ancak Türkiye’nin ise Rojava’yı sürekli kendisine tehdit olarak gördüğü üzerinde durdu. “Rojava o bölgede bulunan bütün halkların ortak mutabakatıyla kurulmuş ve yaşama geçirilmiş bir devrimdir” diyen Uğurlu, şöyle devam etti: “Kadın özgürlükçü ve eşitler üzerinden ortaklaşa karar verilmiş ve yeni bir yaşam tahayyülü var eden bir devrim. Dünya halkları için Rojava bir esin kaynağıdır. Bir ilk olduğu için çok önemlidir. İlk olduğu için de buna karşı yönelimler var. Çünkü Rojava devrimi başka bir yaşamın mümkün olduğunu kanıtladı. Burada ulus devlet anlayışıyla hareket eden ve kendine rant elde etmek isteyen çevreler tarafından tehdit olarak görünüyor. Rojava tekliğin değil, çokluğun ifadesidir. Farklılığı düşmanlaştırmayan, farklılığı zenginlik olarak gören bir arada yaşanabileceğini gösteren bir halklar bahçesidir.  Ortadoğu halklarının çözüm anahtaradır. Rojava bütün halklar için bir alternatif.  Bu alternatifin daha çok kapsayıcı olmasından, umut olmasından, model olmasından korkan bir tekçi zihniyetle karşı karşıyayız.”


‘UMUTLA MÜCADELE ETMEK GEREKİR’


Ortadoğu ve Türkiye’deki sorunların çözümü için Öcalan’ın bir çok çözüm önerisinin olduğunu vurgulayan Uğurlu, bu yüzden de uluslararası bir komployla yakalanıp, Türkiye’ye getirildiğini ifade etti. Öcalan’ın ‘Bu sorunu bir haftada çözebilirim’ sözlerini hatırlatan Uğurlu, “Öcalan, ‘ben barışa, eşitliğe, özgürlüğe, Ortadoğu halklarının barış içerisinde yaşayabileceği bir dünya için hizmet edebilirim’ diyor. Bunlar çok önemlidir. Ama ne yazık ki bu karşılık görülmüyor. Bir kapı aralandı. Belki HDP kongresi veya İdlib’te yaşananlar bunda etkili oldu. Ama bu tecridin kalktığı anlamına gelmiyor. Öcalan üzerindeki tecrit bütün topluma uygulanıyor. Bunu kırmanın yolu da her zaman tecride karşı mücadeleden geçiyor. Türkiye’de yaşayan tüm kesimlerin barışın, adaletin sağlanması için mücadele etmesi gerekiyor. Bu muhalefet daha çok güçlenmelidir. Umut birçok şeyi perçinleştiren çok güçlü bir duygu. Umutla, mücadeleyle ama bilinçle hareket etmek gerekir” diye konuştu.
Editör: Haber Merkezi