ANKARA-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ;  İHD Ankara Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Sevinç Koçak, son yıllarda muhafazakârlaşmanın artması ile birlikte cinsel suçlarda da bir artış gözlendiğini belirterek, cinsel istismara karşı atılması gereken ilk adımların koruyucu önlemler olması gerektiğini vurguladı.

JINNEWS'ten Habibe Eren'in haberine göre;  Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de cinsel istismara maruz kalan çocuk sayısı her geçen gün artıyor. 2014 yılında 74 bin 64 olan istismar mağduru çocuk sayısı, 2016 yılında 83 bin 552’ye yükseldi. Resmi olmayan kayıtlara göre ise, bu sayı kat be kat fazla. İstismara karşı gerekli düzenlemeler yapılmazken, son zamanlarda özellikle okul ve öykü kitaplarında cinsel istismarı meşrulaştıran ifadelerle karşılaşılıyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Sevinç Koçak ile hem cinsel istismarı hem de istismarın olağanlaştırılmasını konuştuk.


* Son süreçte çocuklara yönelik istismarda ciddi bir artış var. Bu artışın nedenleri nelerdir?


Türkiye’de yaşayan çocukların yüzde 33’ü yani her 3 çocuktan biri istismara maruz kalıyor. Son 2 yılda resmi kayıtlara geçen gebe çocuk sayısı 21 bin 957. Son 16 yılda 440 bin çocuk doğum yaptı ve son bir buçuk yılda 23 bin 906 çocuk resmi nikâhla evlendirildi. Bu veriler gösteriyor ki; çocukları korumayan, istismar karşısında ‘sesi çıkmadı’ diye çocuğun ‘rızasını’ arayan, istismar edene ‘iyi hal’ indirimi uygulayan, çocuğu istismar edenle evlendirmeye çalışan, evlilik yaşını 12'ye indirmeye çalışan devlet politikaları çocuk istismarını besliyor. İstismarı önlemenin birinci yolu çocuğu koruyacak yasalardan geçer. Çocuğu koruması gereken devletin kendisiyken, çocuk hakları savunucuları olarak devletle bunun mücadelesini veriyoruz, hükümetin politik adımlarına karşı çocukları korumaya çalışıyoruz. Bir taraftan da son yıllarda muhafazakârlaşmanın artması ile birlikte cinsel suçlarda da artış gözleniyor. Türkiye, çocuk haklarına dair imzacı olduğu uluslararası sözleşmelere uygun davranmıyor. Bu koşullar altında çocuk istismarının artmasından daha doğal ne olabilir ki?


* Çocuk istismarını konuşurken biraz da bunun meşrulaştırıldığı metinlerden bahsedelim. Sosyal medyada, öykü kitaplarında hatta okul kitaplarında dahi çok sorunlu ifadeler karşımıza çıkıyor. Bu kadar kontrolsüz olması ve normalleştirilmesinin nedeni nedir?


Çocuk kitaplarında toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyen, yetişkin çocuk ilişkisine hiyerarşik yaklaşan metinler, çocukları güçlendirmek yerine savunmasız hale getiriyor. Önce çocukların hakları olan bireyler olduğunu kabul etmek lazım. Çocukla temas eden her şey gibi, çocuk kitaplarının da titizlikle ele alınması şart. Milli Eğitim yayınlarında da, bağımsız yayınevinden çıkan kitaplarda da son derece problemli metinlerle karşılaşıyoruz. Sosyal medyaya yansıdıkça yankı buluyor ve geri çekiliyor bunlar. Çocukluk hafife alındığı için, çocuk edebiyatı da hafife alınıyor. Oysa çok özen gösterilmesi gereken bir alan çocuk edebiyatı. Çocukla temas eden her şey gibi.


* Peki eğitim alanında müfredatın nasıl yenilenmesi gerekiyor? Önerileriniz neler?


Toplumsal cinsiyet eşitliği, cinsellik ve çocuk hakları eğitiminin müfredatta olması gerekiyor. Bunların hiçbiri Milli Eğitim müfredatında yok ne yazık ki. Yıl olmuş 2019, doğru bir cinsellik eğitimi hâlâ verilmiyor. Ailelerin de bu konuda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Çocuğu hem okulda hem ailede doğru bir eğitim ve doğru yaklaşımlarla güçlendirmek, acilen gündeme alınması gereken önleyici tedbirlerden. Bir yandan çocuğun hem beden farkındalığını hem de birey olarak haklarını öğretirken, diğer yandan aynı konuda toplumsal farkındalığı artırmak şart.


* İHD Ankara Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu olarak bu konuda ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?


Ankara’nın çeşitli mahallelerinde yetişkinlerle ve çocuklarla atölyeler yapıyoruz. ‘Çocuğu susmaması için güçlendir sen de susma!’ başlığıyla yürüttüğümüz atölyelerde yetişkinlere çocuk istismarıyla ilgisi pedagojik, psikolojik ve hukuksal süreçler üzerine eğitim verirken, çocuk atölyelerinde de yaratıcı drama yöntemini kullanarak oyunsu bir süreç içinde çocukları güçlendiren çalışmalar yapıyoruz.


* Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada çok tartışıldı bir öykü kitabında çocuk istismarını özendirici ve meşrulaştırıcı ifadeler yer alıyordu. Yazarına ‘pedofili’ dendi. Kısa bir sürede büyük bir tepki çekti bu kitap öncelikle bu durumu hangi çerçevede değerlendirmek gerekir?


Öncelikle tartışmayı doğru kavramlar üzerinden yürüterek başlamalı. Çocuk istismarı konusu her geçtiğinde direkt bir pedofili tartışması gündeme geliyor. Bu durumda çocuğa karşı işlenmiş bir suçla birlikte, tedavi edilmesi gereken bir hastalıktan bahsediyor oluyoruz. Burada bir sıkıntı var. Bu ikisini birbirinden ayırmak gerekiyor. Adı geçen kitaba gelince; kurgusal metinler üzerine sanat, edebiyat, estetik tartışmaları yürütülebilir. Ama bu tartışmanın kendisi doğrudan suç ve ceza ilişkisi üzerinden tartışılamaz. Kurgusal bir metinde yazılanları suç unsuru görüp ceza talep ederseniz, gerçek yaşamda suç teşkil eden herhangi bir eylemi kurgusal düzlemde yazanı, filmini yapanı vs. fail olarak kabul etmeniz gerekir. Bu durumda her türlü kurgusal metin bir suç unsuru barındırabilir. Linç kültürünün her fırsatta kendisini gösterdiği topraklarda yaşıyoruz zaten ve bu durum çok tehlikeli. Burada görülmesi gereken şey şu: Metnin kurgusal bir metin olduğunu gözden kaçırmadan hareket etmek gerekir. Elbette edebi olarak da estetik üzerinden de ‘yargılanabilir’. Eleştirel olarak yargılamadan bahsediyorum. Bahsi geçen kitabın sosyal medyada dolaştığı kadarına ben de maruz kaldım ve yerden yere vurabilirim, kişisel olarak tonlarca şey söyleyebilirim ama yazarın yargılanmasını talep edemem. Sanat - estetik tartışması üzerinden çok şey söyleyebiliriz ama bu tartışmayı hukuk üzerinden yürütemeyiz. Kurgusal bir metnin cezalandırılmasını talep etmek demek, bütün kurgusal metinler için cezalandırma talebinin önünü açmak anlamına gelir.


* Politik anlamda artan çocuk istismarına karşı nasıl bir farkındalık yaratmak gerekiyor?


Çocuk istismarını önlemenin ilk adımını çocukları koruyucu önlemlerin alınması, cezaların artırılması ve yasaların çocuğun üstün yararına göre düzenlenmesi oluşturuyor. İlk adımın gereklerinden biri olarak istismar durumunda yargılama sürecine dâhil olan herkesin (avukat, polis, savcı, hâkim) eğitimden geçirilmesi ve tüm sürecin uzmanlar eşliğinde yürütülmesi zorunlu hale getirilmeli. Bu ilkesel düzeyde kabul edilse de ne yazık ki pratikte uygulanmıyor. Hâkimin çocuğun rızasını aradığı, polisin çocuğa nasıl davranması gerektiğini bilmediği bir yerde çocuğun tekrar tekrar travmaya uğradığı bir sürecin içerisinde çocuğun üstün yararından söz edilemez.


Üçüncüsü, toplumsal ayağın ve eğitim ayağının örülmesi. Okullarda müfredat dâhilinde çocuk hakları, beden farkındalığı ve toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine eğitimler verilmeli. Aileler de bu konuda bilinçlendirilmeli ve çocuklarla doğru ilişkilenmeleri sağlanmalı. Zincirin bir halkası koptuğunda diğerleri tek başına yetmiyor. Zincirin bütün halkalarını doğru örmek ve güçlendirmek için devlet sorumluluğunu yerine getirerek üzerine düşeni yapmalı, çocuk hakları savunucularını da sürece dâhil etmeli.

Editör: Haber Merkezi