ANKARA-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ;  Emine Bulut’un katledilmesi sonrası kadın katliamları ile birlikte yargının tutumu, cezasızlık, medyanın kullandığı dil ve kadınların bu anlamda mücadelesi tekrar gündeme geldi. Avukat Arzu Kurt, gazeteci Burcu Yıldırım ve Ankara Kadın Platformu’ndan Esma Çağlak, bu sorunlara dair değerlendirmelerde bulundu.


JINNEWS'ten Habibe Eren'in haberine göre; Kırıkkale’de Emine Bulut’un boşandığı Fedai Baran tarafından katledilmesinin ardından kadınlar, tüm kadınların “ölmek istemiyorum” çığlığını eylem alanlarına taşıdı.  Emine’nin ölümünden sonra yargının eril tutumu, yürürlükte olan ancak uygulanmayan 6284 sayılı yasa, İstanbul Sözleşmesi, nafaka tartışmaları ve medyanın kadın katliamlarında kullandığı dil tekrar gündeme geldi.


Kadın katliamlarında yargının tutumu ve yasal güvenceler ne durumda? Medyanın dili ve söylemi kadın katliamlarına nasıl yansıyor ve kadınlar bu mücadelenin neresinde duruyor? Bu soruların cevabını avukat Arzu Kurt, gazeteci Burcu Yıldırım ve Ankara Kadın Platformu’ndan Esma Çağlak cevapladı.


‘Hükümet konjonktürel olarak mecbur kaldı’


6284 sayılı yasanın, İstanbul Sözleşmesi’nin iç hukukta yerleşmesi ve uygulama kolaylığını sağlaması amacıyla hazırlandığını belirten Arzu Kurt, bu kanuna göre şiddet mağduru kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurlarının korunması ve şiddetin önlenmesi amacıyla etkin tedbirlerin somut olarak belirlendiğine dikkat çekti. İstanbul Sözleşmesi’nin 2011 yılında İstanbul’da imzaya açılması ve Türkiye’nin ilk imzalayan ve onaylayan ülke olması, aynı şekilde 6284 sayılı yasanın 8 Mart (2012) gibi sembolik bir günde kabul edilmesinin dönemin konjonktürel koşullarının bir getirisi olduğuna işaret eden Arzu, özellikle 2002-2009 yılları arasında işlenen kadın cinayetlerinin yüzde 1400 gibi olağanüstü bir şekilde artmasının hükümeti bu girişimlerde bulunmaya mecbur bıraktığını söyledi.


‘Kamuoyunda sadece uzaklaştırma tedbiri olarak biliniyor’


6284 sayılı kanunun kadınların tüm ihtiyaçlarının karşılanmasında devlete net olarak sorumluluk yüklediğini, hukuki ve diğer yolları düzenlediğini aktaran Arzu, “Oysa kamuoyunda ve pratikte yalnızca kişiden ve aile konutundan uzaklaştırılma tedbiriyle bilinen kanun haline getirilmiştir. Tam olarak uygulanması halinde yasal başkaca düzenlemeye ihtiyacımız yokken çoğu kadının içeriğini bilmemesi ve haklarına ulaşımına yönlendirilmemesi sebebiyle hukuki, ekonomik, psikolojik ve tıbbi her türlü yardımdan mahrum kaldığı bir durum söz konusudur. Bunun içinse hem kadınlara ve şiddet mağdurlarına gerekli bilgilendirme, haklara ulaşım eğitimi ve kanun içeriği konulu eğitimler yapılmalı hem de sorumlu kurum ve birimler aktif hale getirilmelidir” diye belirtti.


‘Formalite icabı değil hakkıyla uygulanması için ısrarcı olmalıyız’


Son zamanlarda hem erkek egemen zihniyetin sürmesini isteyen erkekler tarafından hem de bizzat ataerkinin değirmenine su taşıyan hükümet tarafından saldırıların hedefinde olan bu kanunun, yüz yıldan fazladır süren kadın mücadelesinin en büyük yasal kazanımlarından biri olduğunu vurgulayan Arzu, “Bu saldırılar karşısında kazanımlarımızı korumak zorunda oluşumuz, kadın cinayetlerinin ve artarak devam eden şiddetin de en temel sebeplerindendir. Bu nedenle eril ve gerici tüm siyasi söylemleri, erkeklik algısının saldırısı altındaki kanun ve tedbirleri korumak için kadınlar olarak mücadeleyi yükseltmekle birlikte aynı zamanda daha net daha somut tedbirler alınmasını, yaptırımların işlevsel hala getirilmesini, kanun hükümlerinin formalite icabı değil hakkıyla uygulanmasının ısrarcısı olmaya devam etmeliyiz” ifadelerini kullandı.


‘Fail sadece uzaklaştırma kararıyla engellenemeyecektir’


“Emine Bulut cinayeti ve yarattığı infiale rağmen art arda işlenen kadın cinayetleri göstermektedir ki bizim üzerinde durmamız gerek nokta önlemlerin yetersizliğidir” diyen Arzu, kadın cinayetlerinin yüzde 91’inin kadınların yakını ve tanıdığı erkekler tarafından işlendiği ve pek çoğunun da eşi veya eski eşi olduğu göz önünde tutulduğunda, şiddet faili erkeğin yalnızca kağıt üzerinde bir uzaklaştırma kararıyla engellenemeyeceğine dikkat çekti.


‘Ruhuna ve amacına uygun bir inşa süreci işlenmelidir’


GREVIO’nun hazırlamış olduğu 2018 Ekim Raporu’nda Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmediği, hayata geçirmediği, somut projeler uygulamadığı ve politika olarak gerisinde kaldığının rapor edildiğini söyleyen Arzu, “Ancak buna rağmen Türkiye hala gerekli önlemleri almamıştır. Yasal düzenlemeler bu anlamıyla tek başına yeterli değildir, ruhuna ve amacına uygun bir inşa süreci de işlenmelidir. Yargıçlar, savcılar, avukatlar, kolluk kuvvetleri, destek danışman personeli gibi her türlü hukuk uygulayıcısının öncelikle bilmesi, benimsemesi ve bu kaygıyı taşıması gerekir” dedi.


‘Şiddet erki AKP ile sistematikleşti’


Arzu, 17 yıldır süren AKP iktidarı süresince kadın katliamları, cinsel saldırı, istismar ve erken yaşta evlendirme gibi başat sorunların azalmadığı gibi aksine arttığını, dini ve geleneksel kodların kadının eşitlik ve özgürlüğünü baskılayan yansımaları meşrulaştırdığını vurguladı. Arzu, “İktidarlar tarih boyu olduğu gibi elindeki yönetme ve şiddet erkini, erkek akılla empatiyle kurarak sürdürebildiği için, toplumsal cinsiyet eşitliğinin tesisini kendine tehdit olarak algılayıp, hareket etmişlerdir. Türkiye’de son zamanlarda artan şiddet oranı, hem bu süregelen sorunların birikimi hem de arttırılan şiddet oranıyla birlikte okunmalıdır. Kürtlere, göçmenlere, farklı mezhep ve dini topluluklara, işçilere şiddet uygulanmasını zımni ve doğrudan destekleyenlerin kadınlara uygulanan şiddete karşı da sessiz kaldığını görmekteyiz” dedi.


‘Tedbirleri almaktan çekiniyorsanız suçu hafifletirsiniz’


En büyük sorunlardan birinin de yargı kararları ve cezasızlık politikası olduğunun altını çizen Arzu, şöyle devam etti: “Kadına karşı şiddet sizin için en asli sorunlardan biri değilse, bu sorunun çözümü için gerekli tedbirleri almaktan çekiniyorsanız izin verilen suçların yaptırımlarını da aynı şekilde hafifletirsiniz. Hepsi aynı zihniyetin aynı mekanizmanın parçasıdır. Siz cinayet işleyen, tecavüz eden erkeğe mahkemede takım elbise giydi diye iyi hal indirimi; eşi yemek yapmadı diye öldüreni haksız tahrik indirimiyle meşrulaştırma çabasına girerseniz, bu hem katilden yana bakmak onu aklamak hem de potansiyel şiddet uygulayıcılarını yüreklendirmek anlamına gelmektedir.”


‘Hukuk kadınların aleyhine erkeklerin lehine işliyor’


Pozitif hukukun yasal düzenlemelerin uygulanmasından ibaret gibi görüldüğünü ancak hukuki belirsizliğin yasanın kime, hangi durumda, nasıl uygulanacağının değişiminin kadınların aleyhine erkeklerinse lehine işlediğinin altını çizen Arzu, “Bir suçun toplumun aklında ve vicdanındaki ağırlığı, en net olarak onun ceza miktarıyla ilintiliyse, cezasızlık sorunu erkeğin gerek gördüğü durumda kadın cinayeti işlemesinin yeterince büyük bir suç olmadığı fikrini korumakta ve güçlendirmektedir” dedi.


‘Medya ancak sansasyonel bir olayı mı haber yapar?’


Evrensel ile Ekmek ve Gül Muhabiri Burcu Yıldırım da, medyanın dilinin kadın katliamlarındaki artış ile alakalı olduğunu dile getirerek, “Emine'nin eski eşinin attığı 'gerekirse yatarım' mesajı, cebinde bıçakla dolaşıyor olması, ailesine tehditler savurmasını Emine ölmeseydi belki de hiç duymayacaktık. Fakat sorun da buralardan başlıyor, bir insan bu hale nasıl gelir, toplum buna nasıl sessiz kalır, medya ancak sansasyonel bir olay çıkınca mı haber yapar, emniyet ve yargı sistemi kadını ne zaman korur sorularının arkasında yatan kadın politikaları ve topyekün zihniyet hikayelerini sonradan öğrendiğimiz kadınları bir bir aramızdan alıyor” diye belirtti.


‘Medya ailenin kaybına odaklandı’


Emine'nin ölümünden birkaç saat sonra yine eşi tarafından 20 yerinden bıçaklanarak bir kadının daha katledildiğini hatırlatan Burcu, konuşmasına şöyle devam etti: “İsmini bilmediğimiz ve bu şiddetten nasibini alan ve haberimiz olmayan daha kaç kadın öldürülüyor kim bilir. Bunun için geç de olsa bir önlem dahi alınmıyor. Emine'nin sesi 'ölmek istemiyorum' çığlıklarıyla duyuldu, yaygınlaştı ve her birimizin içine kadar işledi. Medya ise bunu üzüntüyle karşıladı ve sessizce yaşanan acıya ve ailenin kaybına odaklandı. ‘Vah’larla ‘tüh’lerle bir kadını daha ritüellerle uğurladılar.”


Ama aynı medyanın savaşın, şiddetin, iktidarın ve politikalarının değirmenine her gün su taşıdığını söyleyen Burcu, “Emine Bulut'un katlini bile bir programda 5 erkek yan yana tartışıyor yani kadınlar ölümlerinde bile söz hakkı alamıyor. Kendi kaderlerine ve onca şiddete maruz kalan kadınlara ise ölüm çığlıklarıyla ses çıkarmak kalıyor. Ölmeden önce yaşamayı seçen kadınların birlikteliği, mücadelesi ve dayanışması burada çok önemli ki bu dil yakalanırsa da kadınların coşkulu çığlıkları her yeri saracak ve sarsacaktır” diye konuştu.


‘Medya tüm okları kadınlara çeviriyor’


Görünür olan kadın cinayetlerini görünmez hale getiren bu dilin toplum içerisinde yaşanan vakaları da meşrulaştırdığına dikkat çeken Burcu, şöyle dedi: “Emine'nin çığlığından ve bunu çok izlenmek için kullanan medyanın tavrını eleştirdik ama o videoyu çeken kişinin gözaltına alındığı, neden alındığı çok konuşulmadı. Aynı medya bu faktörü görmedi ve çok az yerde yer aldı. Her ne olursa olsun 'aileyi dağıtmama' meselesi kadınlara ve topluma her kanaldan empoze ediliyor. Suçlu da aranacaksa hemen oklar kadına çevriliyor. Şiddet arttıkça net bir şekilde söz söyleyen ve çözüm üreten kurumlar da bir bir kapatılıyor. Hatırlayalım Kadın Bakanlığı önce kapatıldı son iki dönem de yanına iki bakanlık sığıştırıldı. Tepeden beslenen, üretilen ve tüketmesi kolay olan bu dil toplumu da kargaşaya itiyor. Nihayetinde bu şiddet de kadınları, çocukları, doğayı ve iktidarda egemen olmayan, 'işe yaramayan' herkesi öğütüyor.”


‘Diktatörlüğün yukarıdan aşağıya örgütlediği erkeklik etkili’


Uzun yıllardır Ankara’da birçok siyasetin beraber mücadele verdiği Kadın Platformu içinde yer alan Esma Çağlak ise, son yıllarda kadın katliamlarında ve kadına yönelik şiddette ciddi artışlar olmasında “tek adam diktatörlüğü”nün yukarıdan aşağıya örgütlediği erkekliğin etkili olduğunu vurguladı. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve birçok AKP’li siyasetçinin erkek şiddetini meşrulaştırdığını belirten Esma, “Kadınları ikincilleştiren dil ve üslup kullanımı AKP’nin politikalarıyla da birleşince, iktidardan alınan bir güçle erkekler kadınlara şiddet uygulamaktan, öldürmekten çekinmemektedir. Burada AKP’nin kadın politikalarını özel olarak açmak gerekir. İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı kanun, nafaka hakkı son bir yılda AKP’liler tarafından çok yoğun bir şekilde saldırıya uğruyor. Kadınların kazanılmış hakları olan bu yasaların kaldırılması erkek şiddetinin önünü açacak bir yerde duruyor. Son olarak tüm bunlar karşısında kadınların militanlığı ve kararlılığı mücadelenin gelişmesini ve büyümesini sağlıyor. Önümüzdeki yıllar bu mücadelenin tek adam diktatörlüğünü yenmesine de şahit olunacaktır” ifadelerini kullandı.
Editör: Haber Merkezi