İSTANBUL ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ RÖPORTAJ: YAZARIMIZ TÜLAY YILDIRIM EDE Bir süre önce Ovacık’ın komünist belediye başkanı sevgili Fatih Mehmet Maçoğlu ile bir araya geldik. Ovacık’a, ülkeye dair konuştuk kendisiyle. Maçoğlu’na sohbetinden dolayı teşekkürlerimi sunarak sizleri söyleşimizle baş başa bırakıyorum…

KOMÜNİST BAŞKAN FATİH MEHMET MAÇOĞLU İLE SÖYLEŞİ



 

Öncelikle sizi tanımakla başlayalım. Elbette herkes Ovacık’ın komünist belediye başkanı olarak tanıyor ve icraatlerinizi az çok biliyor. Biz bundan evveline gidelim ve kısaca sizi tanıyalım.

 Tabi ki. 1968 Ovacık doğumluyum. İlk ve orta öğretimimi Ovacık’ta, liseyi sağlık meslek lisesinde okudum. 1988-89 da toplum sağlığı bölümünde sağlık memuru olarak atandım. Konya Bozkır Hisar kasabasında 3,5 yıl çalıştım. Sağlık ocağında 15 seneye yakın çalıştım. Dersim acilde de 6,5 yıla yakın çalıştım. Açık öğretim fakültesi hayvan sağlığı ve laborant bölümünü bitirdim. Evli ve 2 kız babasıyım. Kızlarımın biri hemşire, diğeri ise iktisatta okuyor.

KARANLIK ÜLKENİN AYDINLIK KOMÜNİSTİ

Ovacık halkı, Kaypakkaya zihniyetine sahip bir halk. Bunun hakkında neler söyleyebilirsiniz?

 1970’lerin başlarında Çorumlu bir Türkmen olan İbrahim Kaypakkaya ülke hakkında bazı söylemlerde bulunuyor ve bu söylemleri/eylemleri yok etmeye çalışan iktidara karşı mücadele ediyor. İdeolojik olarak dönemin iktidar yapısına kafa tutmaya, ona karşı bir mücadele vermeye çalışırken, devlet, Denizler Mahirler gibi onun hakkında da tutuklama ve hatta ölüm kararı veriyor. O da bunun üzerine mücadelesine Dersim dağlarında devam ediyor. Biz o zamanlar 5-6 yaşlarındaydık. Yeni yeni mevcut iktidarın dışında başka şeylerin de tartışıldığı bir dönemde, baskıcı iktidarlara karşı Kürtler, Aleviler, Ezilenler vs. için demokrasi mücadelesi veren bu kişiyi duyan Ovacık halkında, halkın zaten çizgisi ezilenlerden yana olması hasebiyle de Kaypakkaya’ya bir sempati başladı. Ben de bunlarla büyüdüm ve 1984 ten itibaren yani 17 yaşımdayken örgütlenmeye başladım. Elbette bu oluşumun içinde yer almamın nedenleri var. Türkiye’deki sınıf çelişkilerinin derinleşmesi, diktatörel ve militarist siyasetin sertleşmesi ve dolayısıyla her birimizin yakınının canının yandığı bir ülkede muhalif damarımız daha da canlandı. Araştırmalar içerisine girdik. Kaypakkaya’nın dağlarda mücadele vermesi, yakalanması, işkenceler yapılması, Diyarbakır’a götürülüp işkencelerle bedeninin parçalanması, 90 gün boyunca çözülmeyişi, ailesine verilmesi vs. bu serüvenin tamamı her birimizi aldı götürdü o dünyaya doğru. Ser veren sır vermeyen komünist önder olarak yazıldı Kaypakkaya dağlarımıza, taşlarımıza. Araştırmaya başladığınızda görüyorsunuz gerçekleri. Muhalif kimliğin ideolojik arka planını okuyorsunuz. Toplumların halkların kader tayin haklarını, Kemalizm’in kendisi gibi düşünmeyenlere ne kadar baskıcı, sert olduğunu ve bunların önünde dik duran ve başkaldıran militan ruhu görüyorsunuz.

Mücadelenin direniş alanlarında, çok resmi demokratik alanlarda paramentalist değil tersine sokaklarda direnişi güçlendiren bir anlayışı savunduğu için devlet tarafından çok erken yol alan biridir Kaypakkaya. O zamanlar televizyonda bu bağlamda tartışmalar yürütüldüğünde Mahir Kaynak diye bir mitçi konuşurdu. PKK, DHKP-C, Deniz, Mahir’den bahsederken bir şeyler söyler ama Kaypakkaya’dan bahsederken “Çok tehlikeli bir ideoloji” derdi. Sanki tek tehlike Kaypakkaya’ymış gibi. Adaleti, hakkı, eşitliği savunmak, ezilenlerden/fakirlerden yana tavır almak ve bunu da bilimsel sosyalizm ile hayata taşımak elbette değerlidir. Kaypakkaya hakkında sayabileceklerimizi birçok farklı kişi de sayabilir, savunabilir. Muhafazakârlar, liberaller vs. Ancak olaya bilimsel sosyalizm ile bakıp yaşama aktarmak çok farklı. O yüzdendir ki gönlümüz, söylemimiz, eylemimiz Kaypakkaya’dan yanadır.



Siz Ovacık’ın ilk komünist başkanısınız. Şimdiye kadar kısa bir süre HDP’nin olması hariç hep CHP orada hakimdi. Halk Kaypakkaya zihniyetini taşımasına rağmen, neden CHP’den yana tavır aldı?

 Bizim halkımız1996’nın sonlarına kadar parlamenter sistem siyasetinden uzak duruyordu. Yerel ve genel seçimlerde siyasetin o liberal ya da baskıcı/sömürücü siyaseti içerisinde iş yapamayacağını, yapmak istese de yaptırılmayacağını biliyordu. Bundan dolayı halkımız bu alana kapalıydı. 2004 ten itibaren yerelleşmeyle ilgili bir çalışma başladı. Demokratik halklar federasyonu, devrimci halkçı yerel yönetim adı altında “söz, yetki, karar halka” şiarının uygulanabilirliği üzerinde bir karar kılındı ve bu da demokratik halk dayanışmaları ile yapıldı. CHP’den veya mevcut iktidarlardan bıkmış her bir vatandaşın siyaset yapabileceği alanlar doğmuştur halk dayanışmalarıyla. O halk dayanışmaları aslında ilk önce Hozat’ta kazandı. 2009’da Hozat’ta ve Mazgirt’te de kazandı. 2014’te de Ovacık’ta karar kıldı. Hozat, Mazgirt ve Ovacık, Kaypakkaya çizgisi ile mevcut siyasetin delindiği yerlerdir. Ovacık elbette çok daha önce bu kararları alıp seçimini yapabilirdi. Ancak HDP, DBP gibi bölgenin siyasetine yakın oluşumlarla ilk önce yol alması gerekti. Bu böyle olmalıydı. Çünkü bulunduğunuz bölgeyi burjuvazinin ellerine kaptırmamak için, en yakın siyasi oluşumlarla bir araya gelmeliydik. 2014’te bu oluşumların bizi tam olarak karşılamadığında karar kıldık. Hozat ve Mazgirt’ten sonra Ovacık’ın da bizim çizgimizdeki bir siyasi oluşumla devam etmesi gerektiği sonucuna vardık ve Ovacık’ta kazanıp yönetime geçtik. Elbette bu Ovacık veya Hozat ya da Mazgirt ile sınırı kalmayacak. Yerelleşme çalışmalarımız örgütlü olduğumuz her yerde devam edecek.

17 yaşından beri örgütlü çalışmaların bizzat içerisinde olduğunuzu söylediniz. 2014 itibariyle Ovacık’ta belediye başkanı oldunuz. Zemin buna zaten hazırdı. Neden daha önce değil de şimdi bu denli aktif siyasette var oldunuz? Zemin ve halk buna fazlasıyla hazırken, daha önceden orada belediye başkanı olma ve yönetime geçme şansınız varken, neden 2014’te?

 Ben aslında böyle bürokratik bir yere gelmeyi istememiştim. Ülke yönetimine ister sosyalistler ister devrimciler ister liberaller gelmiş olsun, sonuçta belediye devletin bir kurumu. Belediyeler bürokrasinin güçlü olduğu bir alandır ve bu benim çok ilgimi çeken bir şey değildi. Ben daha özgürlükçüydüm. Sokakta gezmeyi, köylerde çalışmalar yapmayı seviyordum, bürokrasiden uzak durmaya çalışıyordum. Sonra gelinen aşamada benim aday olmam kararı verildi. Bunun üzerine aday olmuştum 2014’te. Daha önce olmadı, çünkü benim biraz daha hazır olmam gerekiyordu. Kamu kurumunda çalışıyordum. Sağlık memuruydum. Belli bir süre daha tecrübe edinmem gerekiyordu. Aslında mesleğimi de seviyordum bir sağlıkçı olarak. Ancak yerel yönetimler programı Türkiye coğrafyasında işlevsellik kararı alınca, her birimize görevler düştü. Ben de onun bir parçası oldum.

Memnun musunuz geldiğiniz noktadan?

Tabi ki memnunum. Kurum, sizin çalışma alanlarınızı belirlerken mutlak danışır size. Baskıcı, üstten atamacı bir tarzı yoktur. Sizi bu işe ikna edene kadar yoldaşça davranır ve siz bunu artık kabul ettiğinizde, bu görevin size ait olduğu, bu görevle yaşayacağınız konusunda kendinizi motive etmeye başlarsınız. Mevcut durumda yorucu da olsa, farklı sıkıntılar da çıksa önümüze, istediğinizi yapma veya o koşulları yakalayamama durumları da olsa, aidiyet hissettiğiniz görev ve tüm sıkıntılara rağmen çalışmalarınızın meyvesini görmek, elbette memnun ediyor sizi.



Ovacık belediyesinin çalışmaları artık tüm Türkiye’ce biliniyor. Ovacık’ta halk ve belediyenin ortaklaşa çalıştığı, halkın örgütlü olarak hareket ettiği, sınıfsal ayrımın olmadığı bilinen güzel bir gerçeklik, ki muhafazakarların nezdinde bile takdire şayan bir durum bu. Medyaya yansımayan ama aslında var olan nelerden bahsedebilirsiniz bize Ovacık’a dair?

 Şunu bilmesi lazım. Bizim orada yaptığımız fasulye, nohut ekimi değil. Halkın kendi ekonomisini planladığı, kendi ekonomisini yönetebilme kabiliyetinin geliştirildiği bir alan oluşturma söz konusu. Zorlanıyor muyuz? Evet zorlanıyoruz. 80 yıldır birilerinin gelip yönettiği bir yere “Hadi sen gel yönet, beraber yönetelim. Sen yönet ben memurun olayım” dediğinizde, en yakınınız bile sizi eleştiriyor. Diyorlar ki “Kardeşim biz seni seçtik ki sen bizi yönetesin. Nedir bu böyle? Çocuklarla oturuyorsun, kadınlarla oturuyorsun, yerinde oturmuyorsun, kravat takmıyorsun, takım elbise giymiyorsun”. Bizim en büyük tedirginliğimiz, alışılmış hastalıklı yönetimden halkı sıyırabilmekti. Türkiye’deki yönetim şekillerinden farksız değildi Ovacık halkının alışık olduğu yönetim. Biz bu bağlamda ve alışkanlıkların dışına çıkmak adına halkı örgütledik. Ancak bu örgütleme bizim siyasetimizin adamı olsunlar anlamında değil. Ürettikleri üzerinden kooperatif olarak örgütlensin, hayvancılık yapıyorsa o alanda örgütlenip örneğin hayvan birlikleri kursun, turizm işi yapıyorsa o alanda örgütlensin istedik. Nasıl hangi alanda örgütlendiği kısmı bizi çok ilgilendirmiyor. Oralarda örgütlendiği anda halk, mevcut sisteme karşı kafa tutmuş oluyor. Çünkü ürettiğinin, emeğinin üzerinde baskıcı güç değil, kendisi söz sahibi oluyor. Orada mevcut kapitalistlerin, emperyalistlerin dışında bir şey üretmeye başlıyor ve kendisine yönelik herhangi bir baskı/saldırı geldiğinde de ailece/halkça edindikleri örgütlenme sayesinde kazançları/emekleri için buna topyekûn kafa tutabilecek hale geliyorlar. Ovacık’ta sağlamaya çalıştığımız budur. Mesela, Türkiye’de geçmişten gelen bazı birliklerin ayaklanması ve anlaşmalarla bastırılmasını biliyoruz. Fiskobirlik’in tarla fiyat üzerinden karatenizdeki fındığa müdahalesinden halk sokağa çıkıp ayaklandıysa, Malatya’da kayısıları nasıl sokağa döktülerse, bizim Ovacıklıların da böyle bir örgütlenme ile haksızlıklara ve emeklerinin sömürülmesine gerektiğinde başkaldırabileceklerini sağlamak amacımız. Burada hedef halkın emeğini gözetmek olduğu için, halk elbette bu anlamda kendilerini örgütlemek isteyenlere düşmanca bir tavır sergilemiyor. Ovacık’ta her belediyenin yaptığını biz de yapıyoruz. Bu yapılanları saymanın bir manası yok, ki zaten her belediye yapıyor bunları. Bizim derdimiz her belediyenin rutin yaptıklarıyla yetinmek ya da bunlarla anılmak değil. Bizim derdimiz, yönetim şeklini değiştirip halkı yönetime katmak. Herkes kendi yaşadığı bölgede söz sahibi olsun, yönetime dahil edilsin istiyoruz. Üyesi olduğum örgütle yerelleşmeye doğru gidiyorken, bölgenin kendi mimarı, kültürü, sosyoekonomik yapısını bilip bu yönde çalışmalar başlattık. Ovacık aslında kendisini yönetebilme kabiliyetinin, sözün, yetkinin, kararın halka ait olduğu bir alanı örgütleme çalışmasıdır.

Ovacık malum komünist bir belediye başkanına sahip. Ancak mevcut iktidar muhafazakâr. Bundan dolayı destek anlamında sıkıntı yaşıyor musunuz?

 Sıkıntı olmuyor. Şunu söyleyeyim size. Yapılan şeyler çok radikal, slogansı çalışmalar değil.  Tersine halkın talepleri doğrultusunda bilimsel bir çalışmaya gittiğimiz andan itibaren devletin kurumları içerisinde birçok kişide sempati de uyandırıyorsunuz. Şimdi değil ama belki 3 yıl, 10 yıl veya daha ileriki bir zamanda, bu yönetim şeklini devlet tehlike olarak görüp müdahale edecek belki. Bu da kaçınılmaz elbette. Sistemin kendisi kapitalizm ile besleniyorken, kapitalizmin çarkına bağlı iktidarların kendisine benzemeyen yönetimleri tehlike olarak görmesi kaçınılmaz bir durum. Şu an için bir sıkıntı söz konusu değil. Engellemeler de olmuyor bize karşı. Ancak çok sevildiğimizi de söyleyemeyiz.

Devletin belediyelere bakışı nettir. Bölgedeki nüfus sayısına göre katkı payı verilir. İktidar yanlısı olan belediyeler daha çok desteklenip belediyenin projeleri güçlendirilir ama muhalif olanlara bu destek daha azdır. Bazı projelerimize elbette engellemeler oluyorlar. Bazı projeler onaylanırken, bazıları engellemelerden nasibini alıyor. Sadece kamu çıkarı olan projelere onay veriyorlar. O da mecburen. Genel olarak büyük sıkıntılarımız yok devletten yana. Her belediyeye verilen katkı payı gibi bize de veriliyor. Ancak zamanla sorun çıkartmayacaklarının garantisi yok. Önümüzde Terzi Fikri tecrübesi var.

Terzi Fikri ile siz birbirine benzeyen kişi ve yapılarsınız. Dilerim sizlerin akıbeti Terzi Fikri gibi olmaz.

 Aslında çok yabancısı değiliz baskıların, tutuklamaların vs. Ancak biz toplumun kodeslere tıkılmasını istemiyoruz. İnsanların en güzel şeylere layık olduğunu düşünüyoruz. Yaşam hakkının sonlandırılmasını veya engellenmesini reddediyoruz. Devletin birçok alanda bize yönelttiği ideolojik yapımızdan kaynaklı adam vuran, kıran, tartıştıran, Allah/ana/baba tanımaz komünistler söylemlerini reddediyoruz. Biz bu toplumun içerisinde yaşayan bir kadından doğduk. Bu toplumun geleneklerinden göreneklerinden gelen bir babanın çocuklarıyız. Bizler de bu toplumun bireyleriyiz. Ancak toplumun belli kesiminden farklı olarak kendi farkındalığını yaratmış, ideolojik olarak mevcut kapitalist veya emperyalist zihniyeti taramış, en üstten bakan yapıyı tanımış ve buna hayır demişiz. Onun dışında bu coğrafyanın insanlarından farklı değiliz. Ezilenden yana tavır alışımız, sisteme boyun eğmemişiz. Asla da burjuvaziye boyun eğmeyi düşünmüyoruz. Sosyalist bir iktidar da olsa ve o da halkı eziyorsa, aynı şekilde ona da başkaldıracağız. Ben demokratik halklar federasyonu yani DHF’liyim. Benim içinde bulunduğum oluşum iktidar olsun diye bir dileğim yok. Biz iktidar sevdalısı değiliz. İktidarın sirayet ettiği alanlarda yaptığı zulme karşı çıkmak niyetimiz. Derdimiz komünizm ülkeye hâkim olsun da değil. Kim gelirse gelsin ama zulmetmesin, adaletli olsun, hak yemesin, burjuvazi hâkim olmasın. Dünyada tüm ezilenler/fakirler bitene kadar da mücadele etmeye devam edeceğiz. Zulüm devam ettiği sürece, en ufak böceğin bile yaşam hakkı alındığı müddetçe, biz bunlara karşı çıkmaya, savaşmaya, başkaldırmaya devam edeceğiz.

Biraz ülkeye dair konuşalım. Eskiden doğu illerinde çatışmalar yaşanırken, artık çatışmalar yoğun olarak batıya da taşınmış durumda. Batılılar kendilerini bu ateş sarmayacak zannederken, canlı bombalarla çatışmalar arasında buldular kendilerini. Özellikle doğu illerinde Kürt halkına yapılan dayatmalar, haksızlıklar, zulüm, katliamlar söz konusu ve siyasiler de bu kaostan bir şekilde besleniyor bitirmektense. Ne düşünüyorsunuz bunlar hakkında?

 Kısa vadede evet siyasiler ve iktidar besleniyor ama uzun vadede çürüyor. Ciddi anlamda Türk ile Kürdü birbirine düşürme oyunları oynanıyor halk üzerinde. Ancak ben inanıyorum bu oyunu halk çözecektir. Kim veya hangi siyasi oluşum hata yaparsa yapsın, eninde sonunda halk bu hatanın karşılığını verecektir. 1980’lerde Anavatan partisinin ne kadar güçlü geldiğini biliyoruz. Kaç yıl hüküm sürdüğünü de biliyoruz. Biz o dönemin genç çocuklarıydık. O dönem bunların gideceğini söylediğimizde herkes gülüyordu ve “her geçen seçim daha da güçleniyor” diyorlardı. Ancak anavatan partisinden eser kalmadı.

Dünya içerisinde sorun yaşayan bir iktidar, kendi ülkesinde huzuru sağlayamaz. Ekonomiyi de düzeltemez. Çünkü dışa bağlı bir yaşamı vardır. Demokrasisi, özgürlük alanı geniş bir ülke inşa edemez. Bağlı olduğu devletlerin hepsi sömürü, emperyalist devletlerdir. Ekonomik olarak dışa bağımlı olan iktidarlar ne kadar güçlü gibi görünse de zamanı gelince yok olurlar, giderler. Ülkemizin düştüğü durumda bundan ibarettir. Halk olarak aldığımız maaşlardan bile fark ediyoruz nasıl kötü bir ekonomiye gittiğimizi. Fakirin hep fakir, zenginin ise daha zengin olduğu bir ülkeyiz ve fakirliğin sürekli arttığı bir sisteme sahibiz. Kuzey Kürdistan coğrafyasını iyi tanımlamak lazım. Türkiye’de birçok halk yaşıyor. Lazlar, Çerkezler, Ermeniler, Gürcüler, Kürtler vs. Bunu kabul etmek zorundayız. Bu ülkeye tüm bu halkların sahip olduğunu kabul etmek ve tüm var olan halklarla ülkeyi inşa etmek zorundayız.

Şu an halklar arasında da ziyadesiyle bölünme mevcut. Halkların birbirine düşmanlığı söz konusu.

 Evet aynen öyle. Özellikle son 2 yıldır bu durum daha fazla ayyuka çıktı. Ancak halkların şunu iyi bilmesi lazım. Türklerin özgürlüğü Kürt halkından geçer. Kütlerin özgürlüğü de Türk halkından geçer. Diğer halklar için de aynı şey geçerli. Bunun iyi anlaşılması lazım. Bir masanın tek ayağı olmazsa o masanın sağlam olarak durması mümkün mü? Değil. Ayaklardan biri olmazsa, o masa ayakta olamaz, çöker/devrilir. Halklardan biri olmazsa, ülkenin bütünlüğü, huzuru, barışı sağlanamaz. Halkları düşmanlaştıran ideolojiyi boşaltmamız şart. Gün be gün tüm halklar adına mücadeleyi arttırmamız, herkesi kapsayacak şekilde bu mücadelede yer almamız lazım.

Bu söylemlere HDP sahipti. Ancak "terörist" olarak yaftalandığı için çok ilerleme kaydedemedi.

 Kısa vadede bu tutar. Ancak uzun vadede eğer HDP hakikaten bütün halklara eşit bakış açısında olduğunu devam ettirirse Türkiye’de hak ettiği yere doğru gider. Ama eğer adaletten, eşitlikten, halkları eşit görmekten uzaklaşırsa, çok ilerleme kaydedemez. Kürdistan’da halka yapılan zulmün, katliamların tamamını görüyoruz. Bunlara duyarsız kalanlara elbet ateş de sıçrayacaktır. Duyarsız kaldıkları acılar, gün gelecek onları da bulacaktır. Gönlümüz elbette kimsenin bu acılara muhatap olmaması ve acıların son bulması yönünde. Tüm halkları kucaklayıcı adımların atılması ile de bu acılar azaltılacak ve zamanla son bulacaktır.

Toplumda özellikle bazı suçlar fazlasıyla artmaya başladı. Örneğin yakın bir zamanda Ensar Vakfında birçok öğrenciye yapılan taciz, tecavüz olaylarına şahit olduk. Çocuk istismarı sanki muhafazakâr kesimde oluyor gibi gösterilse de aslında her alanda ve toplulukta baş gösteriyor. Kadına şiddet, kadın cinayetleri, faili meçhuller de aldı başını gidiyor. Toplum gittikçe suça batıyor. Toplumun bir tarafı bilinçlenirken ve mücadele ederken, diğer ve azımsanmayacak kadar olan taraf da suçu arttırıyor. Dolayısıyla ülke de batağa sürükleniyor bu kişiler sayesinde. Suçların bu denli artmasıyla ülke nereye gidiyor size göre?

 Aslında bunu kendiniz de ifade ettiniz. Bataklık demek, birçok pisliğin türemesi ve etrafa saçılması demek. Biz toplum olarak ahlakı din üzerinden vücudun belli yerlerine hapsettik. Ya kadın üzerinden ahlak söylemlerinde bulunduk ya da bunu din üzerinden yaptık. Bundan ötesine götüremedik değerleri. Çünkü götürürsek kadına tecavüz etme, dövme, çocukları istismar etme durumumuz ortadan kalkacak, kadın ile erkek eşit olacak ve kadın, erkek gibi sokakta rahatça dolaşacak. Elbette bu belli bir zihniyetin işine gelmiyor. Avrupa’da bir ailede kaldım. Ki kaldığım aile yıllardır dostum olan sosyalist bir aileydi. Arkadaşım markete gidince eşi ve çocuğuyla ben evde yalnız kaldım. O an “Acaba bizim evde yalnız kalmamız ayıp olur mu” diye düşündüm. Ki ben 30 yıldır sosyalist mücadelenin içerisindeyim. Ben bile bu toplumun ataerkil yargılarından etkilenip bu şekilde tedirgin olabiliyorsam, başka kişilerin olması kaçınılmaz. Ataerkil bir topluma sahibiz. Bir taraf hizmet eden olarak görülürken, diğer taraf hizmet edilen olarak görülüyor. Özellikle de şimdilerde iktidar yanlısı olanlar, yaptıklarını daha da mubah olarak görüyorlar. Olayları dindarlara veya dinsizlere ya da belli bir zümreye yıkmak doğru değil. Mevcut iktidar dalaşı içerisinde iktidara karşı muhalifler bunu dini kola çekerler. Tersine Ateist bir iktidar olsaydı dindarlar onları inançsızlık üzerinden vurmaya çalışırlardı. Bunlar tamamen politik bir yarıştan kaynaklanmaktadır.

Peki şu noktayı nasıl çözümleyeceğiz? Her gelen kendinden olmayanı ezme politikası güttü şimdiye kadar. CHP’de de şu anki iktidarda da diğerlerinde de gördük bunu. Örneğin bir zamanlar mağdur durumda olan ve 28 Şubat dönemini yaşayan, her alanda inancından dolayı mağduriyetlerle yüzleşen iktidar, gücü elde edince zalimleşti ve kendisinden olmayanı ezmeye başladı. Bu sistem hep böyle devam etti. Hangi parti iktidara gelirse gelsin. Bu durum nasıl değişecek?

 Emperyalizmin kendi içerisinde renk cümbüşü vardır. Birini cumhuriyetçi yapar, birini demokrat vs. Ancak kendi içerisindeki her renk, dünya halklarına zulmeder.  Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, eğer emperyalist bir siyaset içerisindeyseniz bu değişmez. Sosyalizm değerli bir kelimedir. Ülkemizdeki iktidarlardan sağcı solcu diye bahsederken, CHP’yi bir kenara ayırmak lazım. Çünkü biz CHP’yi sosyalist bir parti olarak görmüyoruz. Demirel’in bir lafı vardı “Eğer bu ülkeye Komünizm gelecekse, biz getireceğiz” diye. Eğer onların getirdiği sosyalizm olursa, CHP gibi sosyalist geçinen bir parti olur işte. Ülkemizdeki partilerin hepsi emperyalizmin renk cümbüşleridir. Biri daha liberaldir, biri milliyetçi, diğeri sosyalist ayaklarına girer vs. ama hepsi aslında emperyalizmin uzantılarıdır. Hepsi emperyalizme ve burjuvaziye hizmet eder aslında. Biz sosyalist siyasetin iktidarlaşacağı alanda halka zulmedeceğine inanmıyoruz. Etmez de. Ederse zaten sosyalist değildir. CHP gibi sosyalist geçinen partiler, o maske altında zulmeden ve iktidar sevdası taşıyıp emperyalizme hizmet eden bir oluşumdur sadece. Biz temel hakların önündeki engellerin kalkması ve bir insana bile zulmedilmemesi, hakkının yenmemesi taraftarıyız. Düne kadar bize ne diyorlardı? “Komünistler, kızıl başlar camileri bombalıyorlar” diyorlardı. Bundan ötürü Çorum’da Sivas’ta insanları katletmediler mi? Bizim camilere yardım yapmamızdan sonra toplumdaki algı nasıl değişti? O zamanda şöyle dediler “Bunlar yardım etmiş ama bunlar teröristtir, komünisttir” Eee ne oldu? Bir halkın temel hakkı olan inanç özgürlüğü alanı yaratıldı mı yaratılmadı mı? Yaratıldı. Çünkü biz sosyalistler olaya onlar gibi bakmayız. Bizim gibi düşünmeyenlerin yaşam hakkını en az bizim kadar tanımak ya da görmek zorundayız. 80 yıldır hüküm süren siyasi oluşumların geldiği hukuki yönetme şekli, kendisinden olmayanı yok etme üzerine yoğunlaşmış durumda. Kendilerinin dışındakiler de Kürler, Aleviler, Ermeniler, ezilenler, sosyalistler, devrimciler vs. Hangisi geldiğinde faşist olarak tanımladığımız bir zulme baskı kurdu? Mesela CHP geldiğinde faşizmi, burjuvaziyi veya siyasi bir partinin logosunu taşıyan o üst düzeyi vurdu mu? Vurmadı. Beni, seni vurdu. Fakiri, fukarayı, öteki olarak lanse ettiklerini vurdu. 80 yıldır biz dayak yiyoruz, bize zulmediliyor, biz öldürülüyoruz. CHP geldiğinde hiç rahat ettiğimizi hatırlamıyorum. Tersine CHP geldi, köylerimi yaktı. Bunlar, bu renk cümbüşünün arasında timsah gözyaşları dökenlerdir. Biz ezilenlerin durumu hep böyle olacak. Ta ki iktidarlaşana kadar. Uzun elemli bir mücadeledir bu. 40 yıl değil, 50 yıl değil, kaç yıl geçerse geçsin, bir tek fukara, ezilen, ötekileştirilen, gariban, zulme uğrayan, kadın/çocuk/erkek gördüğümüz sürece mücadeleye devam edeceğimiz bir süreç söz konusu.

Herkes şunu bilsin ki; bu gelenek ihtilalcidir, bu gelenek militandır ama bu gelenek yaşama hakkını savunur, insanı yok eden bir gelenek değildir ama kendisine saldırıldığında da gereken neyse yapar. Şu an günümüzde var olan tacizler, tecavüzler, şiddet, faili meçhuller 80 yılı aşkındır var. Eğer şu an açığa çıkarılıyorsa, kesin başkalarına dalaşmak ve nemalanmak adına çıkarılıyordur. Bundan 30 yıl önce herhangi bir yerde yurtta çocuklar tacize, tecavüze uğramadı mı? Uğradı. Ancak o zamanlar devlet saklıyordu. Şimdi ise devlet içerisinde veya dışında bunlardan rahatsız olanlar baş gösterdi. Bunları hazmedemeyenler, dalaşmalardan rahatsız olanlar baş göstermeye başladı. Eskiden her ne suç işlenirse işlensin, burjuvalar rahattı, onlar olaylardan etkilenmezdi. Şimdiyse herkes rahatsız, herkes huzursuz. Eskiden dış ülkelere kaçan, yerleşen burjuvalar da yoktu. Şimdilerde artık kaçıyor burjuvalar ülkeden. Olayların içerisinde olmak istemiyorlar ve başka ülkelere yerleşiyorlar. Artık ülkede huzurlu olan tek sınıf yok. Tatil yerlerinden tutun, eğlence yerlerine kadar herkes terk ediyor mekanları, turist bile pek gelmiyor ülkede var olan ve gittikçe artan huzursuzluktan dolayı. Burjuvalar bile bu ülkede bu denli huzursuzsa, olaylardan en çok etkilenen ezilenlerin ne denli huzursuz olduğunu siz tahmin edin. O yüzden topyekûn ülkenin huzuru adına, faşizme/kapitalizme/adaletsizliğe karşı savaşmamız lazım.

Son olarak şunu sormak istiyorum. Ovacık halkı olarak gerek Ovacık gerekse Ovacık’tan ötesi için yapmak istedikleriniz, hedefleriniz neler?

 Bir model olarak bütün dünyayı kaldıralım gibi bir tarzımız yok. Yaptıklarımız düşündüklerimizdir. Eğer güzelse iyiyse, bu halk bulunduğu alanlarda kendisini yönetenlere kafa tutacaktır ya da kendisi gibi olanları bulunduğu yerde yönetime sokacaktır. Eğer birilerini rahatsız edeceksek, orada halktan yana, ezilenden yana bir politik çalışmanın modeli olacaksak, bu bizi mutlu eder, ki böyle bir niyetimiz var. Politik olarak 40 yıldır, Kaypakkaya’dan beri varız. Halk ve ezilenler adına, halkın kendi kendisini yönettiği bir sistem adına ölene kadar mücadele vereceğiz. Hani bir laf vardır ya, “öbür dünyaya gözü açık gitmek” diye, işte biz de gözü açık gitmemek için her ne yapabiliyorsak yapacak ve öyle öleceğiz. İnsanlarımızın en güzel şekilde yaşamayı hak ettiğini düşündüğümüz, yediğimiz ve içtiğimizin sağlıklı ve bizim istediğimiz şekilde üretilmesini istediğimiz, burjuvaziyi yok edip eşitlikçi bir düzeni savunduğumuz için savaşacağız. Eğer Ovacık engellenirse, ülkenin başka bir yerinde tekrar çıkacaktır. Bu halk yanlış yapana elbet parmağını sallayacaktır. Bu ister biz olalım ister başkası. Şu an mevcut iktidara halk ses çıkarmıyor gibi gözükse de zamanı geldiğinde ona da parmağını sallayacaktır. Aslında gezi olaylarında sallamıştı. İktidar tarafından gezi olayları bastırılmış olsa da bu iktidara karşı bir başkaldırıydı ve gerektiğinde tekrar edecektir bu isyan. Ovacık bunun bir parçası olmaktan mutluluk duyar.

Sohbetimiz ve zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

 Ben teşekkür ederim sohbet için. Dilerim ülkedeki bütün sosyalistler birbirini tanıma ve birlik olup adım atma yoluna girerler. Hangi partiden olunduğunun önemi yok. Ortak noktada birleşip adım atmaları için engel değil farklı parti ya da örgütlerden olmak. Artık birleşme günü geldi. Bu bizim çağrımızdır. Birleşelim ve ezilenler için ne yapılması gerekiyorsa birlik olup yapalım...

 

 

 

 
Editör: Haber Merkezi