Memleketinde ölebilmek düştü payına, kimin ayıbı, kim utanmalı...?

"Romanlarımı yazarken tahammülsüzlüğe karşı tahammülü; vicdansızlığa karşı vicdanı; merhametsizliğe karşı merhameti; birlikte yaşamanın erdem olduğunu işleyerek yoğurmaya çalıştım.

Sürgün yazarıyım. Dünyaya ait olmak istiyorum. Kürtlerin sesine yer açmak istiyorum. Bazıları göç ettiğimi söylüyor, yazıyor. Göç etmek başka bir şey, sürgün başka bir şey. Babam kansere yakalandığında bir hafta, bir gün, bir saat hiç fark etmezdi. Ona sadece 'elveda' demek için, bir saatliğine geri dönüş için başvuru yaptım. Ricada bulundum. İzin vermediler. Ankara'daki bürokrasi 'Hayır' dedi. Sürgün budur.


Mehmed Uzun, bir sanatçı olarak hiçbir siyasi örgüte bağlı olmadığını açıkça belirtirken, her türden milliyetçiliğe, radikal dinciliğe de karşı durdu...

Hiçbir politik harekete bağlı olmayan bir yazar olduğumun altını çizmekte ısrar ediyorum. Benim hareketim '' Kürt dili '' dir.. Kürt propagandası değil. Ancak edebiyat gerçeklerden kopuk olamaz. Benim yazılarım, 'Kürtçe' yazmak konusunda bir karşı duruş olarak kabul görmüştür. Ancak benim yazarlığım evrenseldir. Milliyetçilik, fundamentalizm gibi Ortadoğu'ya ait tüm hastalıklara karşı tavırlıyım."

Mehmed Uzun...siyasette şiddete her zaman karşı durdu.
Sürgünde üretmek zorunda kaldı, memleketinde ise ancak ölebilmek düştü payına...!

Editör: Haber Merkezi