GÜLPERİ DİZİSİ VE HÂL-İ AHVALİMİZ 


Gülperi dizisi bir kadının, hayatta başına gelebilecek bütün sorunlardan oluşan bir kaos ortamıyla başlıyor. Eşini kaybeden kadının karşısında çocuklarını yanına alma çabasında tüm iktidar güçlerini kullanan, bir o kadar da "güçlü" bir dede karakteri bulunuyor.


Gücünü toplumdan alan bu karakterle mücadele etmek dizideki olaylar zinciri kadar kolay değildir gerçek hayatta. Mesela çocukluk arkadaşınız olan çok iyi bir avukat arkadaşınız bugünün şartlarında dizideki kadar kolay kabullenmeyebilir davanızı. Çocukları vermek istemeyen dede topluma sizin "ahlâkınız" üzerinden anneliğinizi sorgulattığında, "kaldı ki iki taraf da bekar" diyen avukatınız kadar iyimser olmayan toplumla baş etmeniz de dizideki kadar kolay değildir.


Böyle durumlarda sistemin bütün araçları tıkır tıkır aleyhinize işlerken, bir de çocukları kullanarak dikilir karşınıza. Dizide, yenildiğini düşünen erkek zihniyeti kadını nesneye indirgeyerek, aile kurma yolunda çocuk evliliğini, kaybettiğini düşündüğü iktidarını geri almak için çözüm olarak görüyor.


Sözde meseleye eleştirel bir bakış açısı getirilmiş gibi görünse de özde bunun normal bir şey olduğunu toplumun bilinç altına kazımak oluyor nihai amaç.


Bir de toplumda birebir karşılığını bulan replikler de yok değil elbette. Sizinle gelmek istemeyen ve toplumun normlarını DNA'sına kadar sindirmiş 18 yaşındaki oğlunuz avukatınızı ima ederek "bu adamı bir daha görmeyeceğim" diye erkeklik çalımı atıyor mesela.


Nüfusunu kullanan iktidar sahiplerinin yargıya müdAhale etmeyi kendinde hak görmesi ve "Ben bir anneyim" diyen hakimenin tavrı da yasaların bir kişinin vicdanına terk edildiğinin gerçek hayatla örtüştüğü karelerden.


Evet dizide bir de avukatın hayatı var tabii. Danışman karşısında konuştuğunda "ah zavallım" denilecek bir hayat yaşamakta. Eşinin, annesini istememesi üzerine annesinin evden gitmesi ve kısa bir süre sonra beyin kanaması geçirmesindeN eşini sorumlu tutuyor. Aslında eşini suçlamıyormuş gibi bir ifade ve duygu durumuna bürünen; ama eşinin vicdan azabından kahrolmasını isteyen bir ifadeyle konuşuyor.


Ve bir aldatma eşiğine geldiğini ama bunu eşine anlatacak kadar da dürüst bir insan olduğunu vurguluyor. Eşi ise o sırada çocuk bakmak ve avukatın işinde yükselmesi için nasıl kendi hayatından vazgeçtiğini anlatmaya çalışıyor.


Dizinin en vahim yanı ise, her şeye sahip olup hiç bir şeyin kıymetini bilmeyen bir kadınla; hiç bir şeyi olmayıp da fedakâr, vefakâr ve kıymet bilen bir kadının karşılaştırılıyor olmasıdır.


Aslında sorgulanması gereken hayat şartları ve yaşam biçimi ne olursa olsun, erkek zihniyetinin kadınları nasıl yok ettiği olmalıdır. Hayatlarımıza bu kadar sirayet eden erkek aklından kurtulmaya yönelik pratiklerin ve örgütlenmemizin önündeki engelleri kaldırmak, bu engelleri görmekten geçiyor elbette.


Kadını bir nesneye dönüştürerek, ailesini korumak için entrikalar çeviren; erkeğinse para kazanmak derdinde olup "akıllıca" işlere kafa yoran dizileriniz bizim gerçeğimizi yansıtmıyor!


Biz biliyoruz ki hayatı ören, iyinin ve güzelin var olduğu her yerde kadınlar var!


Hayatımızdan ellerinizi çekmeniz için var gücümüzle mücadele ederken diyoruz ki: İktidarınızı pekiştirmek için çektiğiniz diziler sizin olsun, hayatlarımız bizim!


Editör: Haber Merkezi