SENİ HEP ÖZLEM VE KEDERLE HATIRLAYACAĞIM GÜLNİGAR HANIM
Kahreden haberi şair arkadaşım Mazlum Çetinkaya verdi. Üzgündü ve sesi solgundu. “Tahir Canan’ın eşi Gülnigar hanımı kayıp ettik, ”dedi. Bir an aklım durdu, sanki tanımadığım birinden söz ediyordu.
Bir düşünce fırtınası içinde senin beni ne zamandır aramadığını fark ettim. Birlikte yapmayı tasarladığımız çalışmalar hakkında düşünce alışverişi için beni arada bir telefonla arar, her defasında, “Umarım sizi rahatsız etmiyorum,”derdin. Ben seni aramayı ihmal ettiğim için içten içe mahcup olur, özür dilerdim. Sen ise yüce gönüllülük edip, “Özür dilenecek bir şey yok. Siz yeter ki yazın, bu her şeyden daha önemli, ”derdin.
En son ben Kars’tayken telefon etmiştin.
Gelirini Kars Engelliler Derneği’ne hibe ettiğim Keşke romanımı satmış, topladığın 200 lirayı Engelliler Derneği’ne verilmek üzere PTT’yle yollamıştın. Ben sana teşekkür ederken, sen, seni yücelten bir tevazu ile, “Teşekkür etmeyin, ben bir işe yaramak istedim o kadar, ”dedin.
Yine de sana defalarca teşekkür edip, telefonu derin bir minnet duygusuyla kapatmıştım.
“Bizim Gülnigar hanım mı? ”diye irkilerek sordum. Mazlum Çetinkaya, “Evet, bizim yürütme kurulundaki Gülnigar hanım,”dedi. O an senin çocuksu masum yüzün geldi gözümün önüne, kardeşlik dolu sesin kulaklarımda çınlarken, kızgın bir alev yaladı sanki yüzümü. “Ah… Lanet olsun, lanet olsun!” diye acı bir haykırışla ölüme isyan ettim.
Gözyaşları arasında İlhan’ı, senin canından çok sevdiğin oğlun İlhan’ı aradım. Yıkıktı. “Annemi kaybettik, ”dedi. Sözün kudretini kaybettiği bir andı. İlhan’ı teselli edecek tek söz söylemeden telefonu kapattım. İlhan kadar olmasa da, ben de acı çekiyordum ve beni teselli edecek kimse de yoktu.
Çöktüğüm koltukta gözyaşları yüzümü ıslatırken, Umut Köprüsü ile Emekçilerin Özgürlük Kongresi toplantılarında yaptığın konuşmalar yankılandı kafamın içinde. Bunca acı çekmemin nedeni, herhalde senin söz ve hareketlerindeki o çıkarsız candanlığındı. Sen bize bir yoldaş, kardeş ve bir anneydin.
İlhan, “Annemi yarın defin edeceğiz, ”dedi.
Bilirsin, yoksulların mezarlarında zenginlerinki gibi öyle büyük kalabalıklar toplanmaz.
Seni bir avuç insanla defnettik. Senin yerine, ülke zenginliklerini devlet imkânları ile yağmalayan o büyük hırsızlardan biri veya eşi olsaydı eminim mezarlık insan denizine dönerdi.
Mezarlıktaki insan yoksulu o manzara içimi acıttı. Biliyorum, sen güçlü kişiliğinle böyle küçük şeylere aldırmazdın.
Sen 32 yıl cezaevi kapılarında çile çektin. Ve senin değerli hayat arkadaşın Tahir Canan halk için, mazlumlar için -dile kolay- 32 yıl cezaevi yattı. Sen ve Tahir hoca hayatınızın en ışıklı ve en değerli yıllarını hiçbir çıkar gözetmeden halk için çöpe attınız. Senin narin bedenin toprakla örtülürken, ‘Tahir ve Gülnigar kardeşimin ödülü bu insan çoraklığı olmamalıydı, burası bir insan seliyle dolup taşmalıydı, ’diye kederle düşündüm.
Tahir hoca acıdan iki büklümdü; dermansızdı ve uzun cezaevi meşakkatinin hırpaladığı bedeni daha da ufalmıştı. Yüzünü omzuma gömüp çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağladı, gözyaşlarımız birbirine karıştı.
Seninle içimizde kor bir ateşle son kez vedalaşarak mezarlıktan ayrıldığımızda, hava serindi ve hafiften yağmur çiseliyordu.
Seni hep özlem ve kederle hatırlayacağım Gülnigar kardeşim.
Editör: Haber Merkezi