Şarkı, “Leyla bir özge candır” diye başlar ve sürer. Bir aşk şarkısıdır kendisi. Onu gördüğüm andan beri dilimde şarkı. Açlığının yüz onuncu gününde gördüğüm Leyla da bir “özge can”. Hem de aşık. Özgürlüğe aşık. Özgür bir yaşama aşık. Özgür bir yaşam için bedenini sınırsız açlığa yatıralı bugün tam yüz on üç gün olmuş. Kadınlar akın akın görmeye gidiyor Leyla’yı. Gözleri pırıl pırıl. Konuşmak, anlatmak istiyor çok şeyi.



 

Yüz yılların sürgünü bir Leyla. Yerinden yurdundan edilmiş bir neslin mensubu. Orta Anadolu’nun ortasına dikilmiş kalmış yuvaları. Dilleri, kültürleri ellerinden alınıp atılmışlar Anadolu bozkırına. Konya- Kırşehir, erken isyana duran Kürtlerin sürgün yeridir. Leyla’nın köklerine Konya düşmüş. Cihanbeyli’de doğmuş o da. Yaşam bu, çok devingen; yüzyıllar geçtikçe o da değişmiş durmuş. Gün gelmiş kendi yurdunda kendi dilini, kültürünü ve toplamda kimliğini arayış başlamış.

Leyla da bu dönencede yeri yurdu değişerek yaşamış. İki çocuğuyla, görücü usulü evliliği bitirip, Avrupalardan dönüp, yaşamı yeniden kurmuş bir başına.

Leyla “bir özge can”; son arayışın son isyanına tutulmuş, olmuş bir divane. Özgürce, kendi kimliğiyle yaşamak aşk hali; onu da sarıp sarmalamış. Konya’da, aile baskısında, dedikodular yumağında siyasete girmiş önce. Kadınlar için çalışmayı orada öğrenmiş. Sonra bu ona yetmemiş. Çoluk çocuk, ev bark; hepsine usulünce, hakkını helal edip çıkmış yola.

En yakın durak Ankara. Elinde valiz, Balgat’da inmiş. Balgat, kapatılmadan yılmamış, her deminde yeni partilerle yoluna devam etmiş Kürt demokratik siyasetinin merkezi. Partinin adı bu kez HADEP olmuş, ne fark eder?

Leyla “bir özge can” dedim ya; önce o yılki kongrelerde Kadın Kolları genel merkez yönetimine ve Parti Meclisi’ne seçilmiş. Artık nerede iş nerede görev orada, özgürlük rüzgarının yayıcısı Leyla. Emekçisi, sözcüsü ve de yeni yeni mevzilerin kurucularından biri. İlkin Adana tanımış Leyla’yı. Belki de gelip geçerken görmüşsünüzdür Küçükdikili beldesi; eski adıyla Misis köyü belediye başkanı olmuş. Yıl 2004.

Yerel yönetimler, merkez gibi iktidar alanları. O yüzden erkeklerden geçilmez oralarda. Kadınların yönetimlere seçilmesi hiçte hoşa giden bir durum değildir. Dokuz kadın belediye başkanı, neredeyse tüm memleketin gözü üstlerinde çalışıp çabalamış, bir başarı ortaya koymuştur. Erkek şiddetine, kumaya, kız çocuklarının okula gönderilmemesine karşı mücadeleler; AB Parlamentosunu bile şaşkına çeviren zenginlikte sonuçlar. Hepsi kadın emeği, kadın aklı ve iradesini büyürmüştür. Hepsinde Leyla’nın öncü emeği de saklıdır.

Leyla “bir özge can”; yolunu aça aça ilerlemeye başlar. 2009’da Viranşehir Belediye başkan seçimlerinde AKP’li rakibi, “Siz bir kadının arkasından mı yürüyeceksiniz” dese de halk Leyla’yı seçer. İktidar, “bunca başarı çok fazla” dercesine, KCK operasyonlarını başlattığında Leyla’nın yolu da hapishaneye düşer. Dört buçuk yıl demir parmaklıklar ardında hasret biriktirdi, deneyim biriktirdi, mücadele azmini katladı Leyla.

Çıkışında yer aldığı yerel yönetimler komisyonlarında kadınlar için çalıştı durdu. Kadınların kadın bilinciyle donanımlı yerel yöneticiler haline gelmesi, bir devrim rüzgarı estirdi. Kadından yöneticiler, kadına duyarlı belediyeler, bütçeler, parklar, tiyatrolar hatta bu toprakların en büyük kazanımı oldu. Saray iktidarının kayyımlarla biçtiği işte bu kazanımlar ve gasp edilen tüm kadınların ve Leyla Güven’in emeğidir.

Leyla, bir özge can; 2015’in ve 2018’in vekil seçilen Kürt özgür kadını. Nihayet Demokratik Toplum Kongresi’nin Eşbaşkanı. HDP Hakkari milletvekili iktidarın tutukladığı kadınlardan biri. Meclis’te olması gerekirken cezaevinde, gidişata artık dur diyen eylemine başladı. Meclis katlarının kılı kıpırdamadı. Leyla mesai yapamıyor, onların umurunda mı?

Serbest bırakıldığında açlığı bitireceği sanıldı ama o hedefinden vaz geçmedi: Tecrit ya kalkacak ya kalkacak!

Belki çok uzak gibi görüyor bu memleketin halkı Leyla’nın hedefini. Oysa sadece tecrit altında olan Öcalan ve siyasi tutsaklar değil. Hepimiz, her şey; adalet, hak hukuk, eşitlik kardeşlik, özgürlük ve de hayatlarımızın bütünü tecrit altında. Ekonomik ve siyasi kriz bile bu tecritin altında gizleniyor. Leyla’nın açlığı gerçeği tüm çıplaklığıyla deşifre etti.

Aklıma hep Marks’ın sömürge İrlanda ile egemen İngiltere arasındaki ilişkiyi tespit eden sözleri geliyor: İngiltere gericiliği, kökleriyle İrlanda’nın boyunduruk altında tutulmasına bağlıdır ve bütün gücünü oradan alıyor. (Marks’ın sözlerinin devamı da var: İngiliz emperyalizminin nimetlerinden yararlanan İngiliz işçi sınıfının yanında İrlanda’nın bağımsızlık savaşı gelişti. Şimdi artık diyebilirim ki; İngiliz işçi sınıfının kurtuluşu İrlanda’nın bağımsızlığına bağlıdır.)

Hava puslu, hava tuzaklı, sanki bir sis perdesi kaplamış memleket insanın aklını ve yüreğini. İnsanlar gerçeği, haklıyı, adili göremeyecek kadar tecrit altına alınmış durumda. Bunu bir kez daha nasıl sağladılar?

Başta Türkler olmak üzere Türkiye halkları ise, 2015 yaz sonundan beri Kürt düşmanlığıyla zehirleniyor. İşte bu berbat havada iktidar bütün gücüyle HDP’yi ve Kürdü hedef tahtasına oturttu. Buradan giderek kendine muhalif herkesi, “terörle” düşmanlaştırıyor ve dövüyor.

Leyla Güven’in sesini düşmanlık yüklü siste duyulmaz kılmak için her türlü zorbalığı hak görüyor. Bir daha demem gerekiyorsa; kendisine muhalif her kesime, kuruma ve de hayata kast ediyor aslında. Sise kesmiş bu atmosferi bir ucundan yırtılmasını sağlayan yine de Leyla’nın eylemidir. Bize, en sıradanımıza bile, hayatlarımızın tecrit ve ipotek altında olduğunu o gösteriyor.

Leyla gerçekten de “bir özge can”. Yanı başına üç yüzü aşkın yoldaşını aldı ve tüm dünyaya Türkiye’nin içerisi ve dışarısıyla; yasası, meclisi, sokağı ve kentleriyle, çalışanı ve üreteniyle, hatta yerel seçim çalışamamalarıyla büyük bir kuşatma altında olduğunu o gösterdi.

Leyla’yı ilkin kadınlar ve sanatçılar duydu ve gördü. Leyla’nın işaret ettiği devasa tecrit perdesinde bir yırtılma başlamıştır. Devamı mutlaka gelecektir.

 
Editör: Haber Merkezi