Cumhuriyet Gazetesinin yazarı Mustafa Kemal Erdemol yazdı:Darbeyle gelen Sudan diktatörü Ömer Hasan el Beşir, protestoyla gitti
19 Aralık 2018’den bu yana süren protestolar nihayet sonuç verdi. Sudan diktatörü Ömer Hasan el Beşir kendisine doğal bir hak olarak gördüğü “devlet başkanlığı”ndan ayrılmak zorunda kaldı. Böylelikle, gücünün doruğundayken tepetaklak giden diktatörlerin şimdilik sonuncu örneği oldu.




Ülkesindeki en küçük bir protestoyu bile vahşi yöntemlerle bastırmasıyla ünlü 1944 doğumlu bu diktatörün, bir zamanlar İslam dünyasında az da olsa bir itibarı varsa, bu 1973’te bir askeri kolej öğrencisi olarak bulunduğu Mısır’da, İsrail’e karşı Mısır ordusuyla birlikte savaşmış olmasıdır. Sonrasında ise sadece İslam dünyasının değil, neredeyse tüm dünyanın lanetlediği bir savaş suçlusuna dönüşmüştür.

Diktatör-İslamcı ortaklığı

Mısır’dan döndüğünde ülkesinde yönetime karşı savaşan (bu savaş ayrılmaya sonuçlanmış, Güney bölgesi bağımsızlığını ilan etmiştir) Güney Sudan Halk Kurtuluş Ordusu’na (GSHKO) yönelik operasyonların liderliğini yapmıştır. Bu liderliğin nimetlerini siyasi ihtirasları için kullandığının en iyi örneği, 1989’da darbeyle meşru hükümeti yıkmasıdır. Ülkeyi yöneten Devrimci Ulusal Kurtuluş Konseyi’nin başkanı olur olmaz, parlamentoyu feshetmiş, siyasi partileri yasaklamış, medyayı kontrolüne almıştır.

Beşir en büyük desteği, İslam dünyasında “İslamcı teorisyen” olarak bilinen, Ulusal İslam Cephesi’nin (UİC) lideri Hasan el Turabi’den gördü. İki kafadar el birliğiyle İslamlaştırmaya başladıkları ülkede, 1991’de şeriat ilan ettiler. Güney bölgesinin Güney Sudan olarak bağımsız devlete dönüşmesine yol açan süreç, bu İslamlaşmayla başladı. Çünkü Güney bölgesinde animistler ile Hıristiyan nüfus çoğunluktaydı. Şeriat yasaları önce onları vurdu.

Devrimci Konsey’i 1993’te dağıtan Beşir, kendisini Devlet Başkanı ilan etti. 1996’da yapılan seçimle de Cumhurbaşkanı oldu. Müttefiki Turabi de meclis başkanlığına seçildi. İkili arasındaki “dostluk” uzun ömürlü olmadı. Diktatör Beşir, 1998’de İslamcı Turabi’yi kendisine karşı komplo kurduğu gerekçesiyle, hem de asker zoruyla görevden aldı. Mart 2000’de üç aylığına ilan ettiği ama sonrasında hep uzattığı olağanüstü hal uygulamasıyla yönetti ülkesini.

Darfur katliamı...

GSHKO ile savaşı da sürdürdü. Milyonlarca Güney’liyi yerinden yurdundan etti. Zaman zaman ateşkes anlaşmaları yaptı ama 1998’de Kuzey’de petrol üretimi başladığında Beşir buna dayanarak daha sertleşti. Uluslararası baskı sonucu 2005 yılında GSHKO ile barış anlaşması yapması en istemediği şeydi.

2003 Ağustos’u ülkenin dönüm noktalarından biridir. Darfur’daki Afrikalı kabileler ayrımcılığa uğradıkları gerekçesiyle Beşir yönetime karşı ayaklandılar. Beşir’in buna tepkisi korkunç oldu. Bölgedeki sivilleri acımasızca katletti. Cancavid adıyla bilinen Arap kabileler aracılığıyla, bölgeye yapılan insani yardımları engelleyerek iki milyondan fazla insanı açlığa mahkum etti. Nihayet 14 Temmuz 2008’de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nce (UCM) Darfur’da insanlığa karşı savaşla suçlandı. UCM, 4 Mart 2009’da da hakkında tutuklama emri çıkardı. Bu emir Temmuz 2010’da ikinci kez tekrarlandı.

Tuhaftır, bu gözü doymaz diktatör 2010’da darbe yaptığı andan beri elinde tuttuğu Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığı görevini bıraktı. Aynı yıl ülkenin 20 yıldan sonra ilk çok partili seçimi olan Nisan seçimlerinde aday oldu, yüzde 68’le cumhurbaşkanı seçildi. Ama diğer partilerin adaylarını adaylıktan çekilmeye zorladığı ortaya çıktı. 2015’de muhalefet partilerinin boykot ettiği seçimlerde oyların yüzde 94’ünü alarak yeniden başkan seçildi. Beşir’in cumharbaşkancılık oyunu nihayet ekonomik yıkım içindeki yoksul halkın direnişiyle bitti. Uzun sürmüş berbat bir filmdi.

Editör: Haber Merkezi