İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik sürdürülen tecrit politikasına dikkat çeken avukatlarından Raziye Turgut, 25 Kasım dolayısıyla Öcalan'ın "Toplumsal yaşam; ancak kadın boyutuyla ele alınırsa, kadın etrafında örgütlenebilinirse inşa edebilir" sözünü hatırlattı.


MA / Ferhat Çelik'in haberine göre;  PKK Lideri Abdullah Öcalan, uluslararası komployla Türkiye’ye getirildiği 1999’dan bu yana barış ortamının sağlanması için birçok girişimde bulundu. Öcalan’ın barış çağrılarına sürekli savaşla cevap verilirken, 27 Temmuz 2011’e kadar aralıklarla İmralı’ya giden avukatlar, bu tarihten sonra yaklaşık 8 yıl müvekkilleriyle görüştürülmedi. 2 Mayıs’ta avukatlarıyla görüşen Öcalan, kamuoyuna gönderdiği 7 maddelik deklarasyonla tekrar barış çağrısında bulundu.


22 Mayıs, 12 Haziran, 18 Haziran’da yapılan görüşmelerde de Öcalan, Türk-Kürt birlikteliğinin tarihsel önemine değindi. 7 Ağustos’ta yapılan son görüşmede ise, “Ben bu sorunu bir haftada çözerim” diyen Öcalan’ın çağrısı yanıtsız bırakılarak, savaş Suriye sahasıyla derinleştirildi.


Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi ve Raziye Turgut, müvekkilleri üzerinde devam eden tecrit sistemi ve görüşmelerde Öcalan’ın sunduğu çözüm önerilerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.


GÖRÜŞMELERİN ENGELLENMESİ AYM’YE TAŞINDI


8 yılın ardından müvekkilleriyle görüşmeyi sağlatan açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerinin sonucuna dikkati çeken Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Turgut, 5 görüşmenin ardından Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptıkları tüm başvurulara cevap verilmediğini söyledi. Daha önce Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında ve verilen disiplin cezaları gerekçe gösterilerek müvekkilleriyle görüşmenin engellendiğini hatırlatan Turgut, “Ancak artık bu bahanelerin götürecek bir yeri kalmadı. Bizim bu kararlara karşı yerel mahkemeleri geçip Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) götürdüğümüz birçok dosya var. Dosyalar şuan AYM’de bekletiliyor ve bir karar verilmiş değil. Burada açık bir ihlal var. Öyle ki biz avukatları olarak müvekkilimizin dosyalarına dahi ulaşamıyoruz. Yani müvekkilimizin bir disiplin cezası varsa, bu disiplin cezası nedir, bunun fotokopisi dahi bize verilmiyor. Bunun için içeriğini bilmediğimiz bir dosyaya da itirazda bulunmuş oluyoruz. Bu anlamda artık hukuken ve kanunen de olsa bunu götürebilecekleri bir yer kalmadı” dedi.


‘KÖLELİK DURUMU GENETİĞE İŞLENMİŞ’


25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla Öcalan’ın kadın sorununa yaklaşımına değinen Turgut, şöyle devam etti: “Sayın Öcalan ilk olarak kadınların kölelik durumunun genetiğe işlenmesi olarak değerlendiriyor. Ve ‘Coğrafyamızda her erkek, kadını kendi malı gibi görür. Farkında olsanız da olmasanız da bu genetiğe işlenmiş ve bu böyle gider’ diyor. Bu genetiğe işlenme durumunu şöyle değerlendirebiliriz; neolotik döneme bakıldığında toplumsal yaşamın kadın etrafında örüldüğü görülür. Sayın Öcalan’ın kurnaz ve güçlü dediği erkek egemen sistem buna bir müdahale gerçekleştiriyor ve buna dair olan her şeyi yakıp ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu süreçte kadının köleleştirilmesi bir anlamda gerçekleşiyor. Erkek egemen sistem yine ilerleyen zamanlarda toplumsal anlamda kadına çeşitli roller biçti. Kadın bu rollerin dışına çıktığında ya zayıf halka olarak ilan edildi ya da sistem tarafından sömürüldü. Dolayısıyla bu anlamda kadının üretmesinin, bilgiyi elde etmesinin toplumsal yaşama katılmasının önüne geçildi. Aslında genetik anlamda içselleştirme durumunu derken bundan söz ediyoruz.”


‘HER BİRİ DEVRİM KONUSU’


Öcalan’ın, toplumdaki kadın cinayetleri, çocuk evlilikleri ve diğer konuların birer devrim hikayesi niteliğinde olduğu tespitini anımsatan Turgut, kadının özüne dönmesi ve özgür yaşamı var etmesi için bunların çok büyük gerekçeler ve sorgulama alanları olduğunu dile getirdi. Turgut, “Öcalan, eğer insanlık toplumda bir çıkış yakalayacaksa bunu kadın boyutunda derinlikli ele alarak başaracağını belirtiyor. Sayın Öcalan, toplumsal yaşam ancak kadın boyutuyla ele alınırsa, kadın etrafında bunu örgütleyebilirse bu yaşamı inşa edebileceğini belirtiyor” diye konuştu.


ÖCALAN’IN ‘ÇÖZÜM’ ÖNERİLERİ


Öcalan’ın 2 Mayıs’ta yapılan görüşmede kamuoyuna gönderdiği 7 maddelik deklarasyonda, Suriye’deki sorunların çatışma kültüründen uzak bir şekilde çözülmesi gerektiği önerisini hatırlatan Avukat Emran Emekçi de Öcalan’ın bu tavrını 9 Ekim 1998’den bu yana sürdürdüğünü hatırlattı. Emekçi, “Sayın Öcalan, yumuşak güç, akıl, siyaset, müzakere ile çözüme gidildiği halde halkların kazanacağını diğer türlüsünün bir kayıp olduğunu belirtiyor. Sayın Öcalan bunun için topluma, kamuoyuna dönük çağrı yapıyor” dedi.


‘EVRENSEL ÇÖZÜM YÖNTEMİ’


Öcalan’ın her şeye rağmen Türk-Kürt savaşının önüne geçmeye çalıştığını, 7 Haziran’da yapılan görüşmede bu kapsamda ‘devlet aklına’ ve toplumsal güçlere yaptığı çağrıyı anımsatan Emekçi, “Türkiye’de yıllardır Güney Afrika’daki De Klerk gibi bir irade ortaya çıkmadı. Sayın Öcalan, o yüzden toplumsal güçlere seslendi. Sayın Öcalan’ın demokratik anayasa ittifakı dediği; evrensel bir çözüm yöntemidir. Bütün Avrupa yüzyıllık, bin yıllık sorunlarını böyle çözmüştür. Öcalan, demokrasi için ‘Atina sitesi’ örneği veriyor. Atina sitesi küçük bir kent demokrasisidir. Ancak Büyük Pers İmparatorluğu yıkmıştır. Halkın enerjisini, sinerjisini yansıtmayan bir sistem zayıflar, parçalanır. Sayın Öcalan, o yüzden demokratik ittifakının, demokratik anayasanın güçlendirmesini istiyor. Uzun vadede halklara kazandıracak olan budur. Bunun ise ancak toplumsal güçler tarafından çözüleceğini belirtiyor” diye ifade etti.


‘DENENMEYEN TEK ŞEY DEMOKRASİ’


“Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü” kitabında sorunlara dair çözüm önerilerine işaret ederek, Ortadoğu’ya çözüm getirecek tek kişinin Öcalan olduğunun altını çizen Emekçi, şunları dile getirdi:


“Öcalan’ın düşünceleri dışındaki düşünceler hep ulus devletçidir. Son tahlilde kapitalist hegemonya çıkarlarına hizmet eden krizi ve kaosu derinleştiren bir şeydir. Ne dincilik ne milliyetçilik ne de ulus devletin Ortadoğu’ya çözüm getirmeyeceği görülmüş bir gerçekliktir. Ortadoğu’da her şey denendi. Denenmeyen tek şey demokrasidir. Tek çözüm seçeneği demokratik Ortadoğu’dur. Onu da Öcalan temsil ediyor.”


‘SAVAŞIN KAZANANI YOK’


Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarında ısrarın Türkiye’de sürekli olarak ekonomik, siyasal, hukuki ve toplumsal krizlere yol açtığını vurgulayan Emekçi, sorunun çözülmemesi durumunda krizlerin devam edeceğine belirtti. Emekçi, devamla şöyle dedi: “Burada kazanan ABD-İngiltere-İsrail politikaları oluyor. İmralı kapıları ne zaman açılsa, toplumda bir rahatlama meydana geliyor. Ama ne zaman tecrit politikalarına dönülse, beraberinde peşi sıra krizler getiriyor. Bu ikilem her zaman var. Öcalan bu yüzden ‘Akıllı olalım. Ortadoğu’da demokratik birliğimizi kuralım. Ben barış için bu kadar mücadele ediyorum. Ancak devlet çözüm için hiçbir adım atmıyor’ diyor. Öcalan bunun için Türkiye’ye biçilen rolün bölgede jandarmalık rolü olduğunu ifade ediyor.”


‘KÜRTLERİN ÇİZGİSİ OYUNU BOZUYOR’


Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırının, Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun yıl dönümü olan 9 Ekim’de başlatılmasının tesadüf olmadığını ifade eden Emekçi, şöyle konuştu: “Türkiye ‘her şey bizim kontrolümüzde ve denetimimizde olsun, bizim dışımızda herhangi demokratik bir gelişme olmasın’ istiyor. Rojava’da, Kürtlerin üçüncü yol dediğimiz demokratik bir çizgileri var. Türkiye bunun için özgür Kürtlüğü, kendi iradesiyle aktör haline gelen Kürdü istemiyor. Çünkü bu ezberlerini bozuyor. Sadece Türkiye’nin ya da bölgesel güçlerin değil, ABD’nin de İngiltere’nin de İsrail’in de ezberini bozuyor. Kürtlerin çizgisi bu güçlerin 20. Yüzyılda biçtikleri statükoyu ve ezberi bozuyor. Bunların Kürtlere biçtikleri rol hep piyon rolüdür. Şimdi Kürt kalkmış aktörlüğe soyunuyor. Sadece aktör değil, diğer halkları da kapsayan demokratik Ortadoğu birliğini kapsayan bir çizgi içerisine girmiş. Bu ezberleri bozuyor.”


‘KÜRTLER ESKİ KÜRTLER DEĞİL’


Kürtlere geçmişte dayatılan “esaret” koşullarının günümüzde sürdürüldüğünü sözlerine ekleyen Emekçi, bu politikanın çözüm olmadığını yineledi. Emekçi, Öcalan’ın Kürt ulusal birliğine dair yaptığı çağrıları anımsatarak, değerlendirmelerini şöyle tamamladı: “Çünkü Kürtler eski Kürtler değil. Kürtler artık politik bilinci kazanmış toplumsal bir yapıdır. Tek sorun birliği sağlayamama sorunudur. Ulusal birlik sağlandığında dünya ülkeleri bunu tanır. Uluslararası hukukta statülerin tanınması önce fiili bir güç yaratmaktan geçiyor. Bu gücü sağladığında hukukta bunu tanıyor. Şimdi bu defakto güç var. Fakat birlik olmadan kimse bu gücü tanımaz. Ancak ulusal birlik sağlandığında herkes bunu tanıyacak, tanımak zorunda kalacak. Sayın Öcalan 2005’ten beri ulusal birlik çağrıları yapıyor ve saldırıları ancak ulusal birliğin sağlanmasıyla önlenebileceğini belirtiyor.”
Editör: Haber Merkezi