Belediyecilik her anlamda devletten kopuş değildir. Kamusal alanda yasa gereği devletle çalışma zorunlulukları da vardır.
Bu anlamda, belediyelere çok büyük anlamların yüklenmesi yanlıştır. Fakat aynı zamanda belediyecilik halkın birçok sorununu çözüme ulaştırma ve halkın yönetimin içine katmanın da etkili araçlarından biridir.
Dersim Ovacık Belediyeciliği son zamanlarda belediyeciliğin nasıl olması gerektiğine dair tartışmanın odağında bulunmaktadır. Özellikle de Maçoğlu özgülünde yaşanan tartışmalar politik eleştirilerden çok ötekileştirme ve itibarsızlaştırmaya dönüşmüş durumdadır. Bu, fevkalade tehlikeli bir yöntemdir. Bunda dostların ve bazı aydınların yanlış söylemlerinin yanı sıra bazı trollerin de etkisinin olduğunu düşünmek durumundayız.
Yöntem Üzerine Devletin on yıllardır bizlere uyguladığı yöntemlerin benzerlerini bizler de başkalarına uyguluyorsak yöntemimiz de yanlışlık var demektir.
Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri hiç çekinmeden başkalarına yapmaya başlıyorsak, burada hakikaten de bir sorun var demektir. “Nohutçu başkan, kayyumdan plaket alan başkan, yerel devlet güçleriyle toplantı yapıp aynı karede fotoğraf çeken başkan.” Bu argümanlar itibarsızlaştırmak için kullanılanlardan sadece birkaçı. Belediyecilik ve Alternatif Belediyecilik Belediyeciliği bir bürokratik mekanizmadan alıp başka bir bürokratik mekanizma aracılığı ile sürdürmek; kanalizasyon ve asfalt sorunlarıyla ilgilenmek ne övülecek bir şey, ne de sizi diğer burjuva belediyeciliğinden ayıran bir durumdur. O halde nedir alternatif belediyecilik?
Halk ile birilikte yerelin sorunlarını çözme, üretme ve yönetmektir. Yerelcilikten, yani halkın kendisinin söz sahibi olduğu, çözüm ürettiği bir model olmadıktan sonra bunun diğer bürokratik burjuva belediyecilikten ne farkı kalır? Hiç! Ovacık belediyeciliği işte bunu kendi olanakları ölçüsünde başardı. Sanayinin olmadığı, tarımın ve hayvancılığın atıl kaldığı, işsizliğin tavan yaptığı, gençlerin ve ihtiyarların kahvelerde sosyal aktivitelerini geçirmek zorunda kaldığı, kadınların ev işlerine hapsolduğu ve tüm bunlara bağlı olarak yoksulluk oranının yüksek olduğu küçük bir ilçede ne yapılabilirdi? Sanayi yoksa eğer, sizin işçilere dayanma koşulunuz yoktur. Ancak toprak ve hayvancılık üzerinde üretim modelleri geliştirebilirsiniz. Peki, bunu kimlerle yapacaksınız?
Halk Meclisleri oluşturarak halk ile birlikte yapacaksınız. Halk Meclisleri halkın öz yönetiminin bir modelidir. “Ben bilmem merkez bilir” anlayışıyla yönetme gücü elinden alınmış bir halkı tekrar ayağa dikmenin ön koşulu ilkin onlara “yerel iktidar sizsiniz” diyebilmektir.
Bu halka güvendir. İşte, Ovacık’ta ilk başarılan şey tam da bu yönetim modelinin uygulanabilirliğini kanıtlamaktır.
Halk, belediyeyi kendisi yönetmeye başladı. Kendi sorunlarını en iyi kendisinin bilmesi gerçekliliğinden kaynaklı olarak, kendi sorunlarını tespit etti. Belediye hazineye ait olan arazilerde organik üretim yaparak onlarca kadını ve genci üretime kattı. Üç beş kişinin Belediyeye alınarak sadece onların işsizlik sorununu çözmek yerine halkın kendisinin işsizlik, açlık sorununu çözme yöntemi izlendi. Tarlalar ekildi, biçildi, ürün toplandı.
Bu ürünlerin dağıtımı için kooperatifler örgütlendi. Kooperatifler oluşturulunca daha çok insan çalışmaya başladı. Ürünlerin dağıtım sorunu çözüldükçe kooperatifler aracılığı ile halkın gelir düzeyi yükseldi. Tefeci-tüccar ağı tasfiye edildi. Oluşan artı gelirle öğrencilere burs verildi. Yüzlerce öğrenci okutuldu-okutuluyor.
Bir sonra ki üretim için üreticilere mazot desteği verildi. Bunu hangi belediye başardı? Hiç biri başaramadı. Bu modeli herkes alkışlıyor, kendi yaşam alanlarında da uygulanmasını istiyordu. Her gün alkışladığımız insanı bir gün içinde ötekileştirip, itibardan düşürebiliyoruz. Bu, elbette ki sorunlu bir dil. Bunu yapanları uyarmamız gerekiyor.

Belediyelerin Devletle Olan Zorunlu İlişkisi ve Diplomasi ve Siyasetin Gerekleri Üzerine Maçoğlu’nun almış olduğu plaketten tutalım da yerel idarecilerle yapmış olduğu toplantılara kadar sosyal medyada dolaşıma sokuldu. Bakınız, HDP’li belediye başkanlarından tutalım yöneticilerine kadar benzer fotoğraflar mevcut. Bunların hepsi hem siyaseten, yasal zorunluluk gereği ve hem de diplomasi gereği olağandır ve hiç kimse de bunlardan dolayı HDP’yi eleştirmemelidir. ilişkileri doğru bir rotaya oturtmak gerekiyor, diye düşünüyorum.
Doğru ilişki yöntemiyle hem HDP, hem Kürt halkı ve hem de dostları kazanır.

Nohutçu Başkan Bir Küçümseme Dilidir Nohutçu diye küçümsenen halkın iradesi ve yönetim anlayışıdır, halkın emeğidir. Nohutçu diye küçümsenen öğrencilere burs verilmesidir, ücretsiz yolculuk ve su hakkıdır. Aslında, halk ve üretim modeli küçümseniyor ve itibarsızlaştırılıyor. Maçoğlu/SMF’nin HDP’ye Yönelik Tutumu Bugüne kadar Maçoğlu ve SMF’den HDP’ye dönük tek bir karalama kampanyası duymadık, okumadık, görmedik.

Tam aksine, bu kadar itibarsızlaştırma kampanyasına rağmen, “onlar bizim dostlarımızdır” dendi. Dostlarımıza karşı zafer ilan etmeyiz, dendi. Bunlar dost güçler arasında olması gereken doğru mesajlardır.

Sonuç: Halkı sadece seçmen olarak görmek doğru değildir. Halk üreten ve yöneten olmalıdır. Her türlü sorununa halk ile birlikte oluşturacağınız programla çözüm üretebilirsiniz.
Buna da halk ile birlikte yönetme denir. Halka güvenme denir. Sonuç olarak bizler tek başımıza bir hiçiz, dostlarla güçlü oluruz ancak. Dersim’de Maçoğlu da kazansa HDP’de kazansa Kayyum gitmiş olacak. Halk kazanacak, biz kazanacağız. Bu bakış açısıyla soruna yaklaşılırsa, en sağlıklı dili ve yöntemi tutturmuş oluruz






Editör: Haber Merkezi