“Seçim” bitti. Nasıl başladı, nasıl sürdü, nasıl bitti herkes, tüm ülke, dünya, evren tanık. Onca alavere ve baskıya rağmen, halkın yarısı direniyor ve direnecek, bu her şeye rağmen bir umuttur; ama hali nicedir? Çok daha baskıcı, zalim bir dönem bizleri bekliyor, bunu da biz biliyoruz… Peki geri kalan yaklaşık yüzde ellinin hali nicedir? İşte bütün sorun burada… Sorun, demokratik olmayan seçim değil, zaten burjuva anlamda bile hiçbir zaman demokratik olmamıştı… Sorun şu:

İliğine kemiğine kadar sömürülen yoksul kesimin kendisini vahşice sömüreni desteklemesi, “Hırsızlar, ama çalışıyorlar” demeleri, çoğunun yirmi dört saat ahlaktan bahsedip hem ahlaksızlık yapmaları hem de ahlaksızlığı görmezden gelmeleri, “Vatanım için ölürüm” diyen bir sığınmacı Suriyeli vekile oy vermeleri, çocuk tacizleri-tecavüzleri yapılırken seslerinin çıkmaması bir yana o vakfın başkanını vekil yapmaları, geçmedikleri köprülere (Deli Dumrul örneği) para vermeleri, “Tanrı her şeyi görür, duyar” deyip oy hırsızlığı yapmaları veya yapılmasını hiç dert etmemeleri, Madımak’ta insanları yakarlarken sevinç çığlıkları atmaları, kendi yöresinin tek geçim kaynağı olan şeker fabrikaları satılırken ve pancar üretimi biterken sözde karşı çıkıp satanlara %50’den fazla oy vermeleri, fındık yabancıya peşkeş çekilmesine rağmen peşkeş çekenleri desteklemeleri, “şeyinin kılı olayım, karım isterse yatabilir…” vb diyebilmeleri, maden ocaklarında ölüp ‘fıtrat’ demeleri, her türlü yalana üstelik üç gün önce söylenenin tersini söylemelerine rağmen anında inanmaları, Bitlis’te yaşayıp da ‘Diyarbakırlılar’ deyince alkışlamaları…

Off o kadar çok şey sıralanabilir ki, her biri dehşet verici! Saf dindarların din sömürüsü yapanları görmemelerini, vatanseverlikten söz edenlerin vatanın her köşesi satılırken alkışlamalarını, devletin yüceliğinden söz edenlerin bizzat savundukları devleti yok ederken izlemelerini vb ne sağlıyor, bir insan nasıl bu hale gelebilir? İşte bunun bir an önce çözümlenmesi gerekiyor. Ha, ben de zaman zaman, “yaşasınlar ve görsünler, biz çok yaşadık” dedim, ama bu sorunu çözmüyor ve ne zaman yaşayıp öğreneceklerini beklemeye de tahammülüm yok.

Bu akıl tutulmasının, patolojinin bir an önce masaya yatırılması gerekiyor. Bir insan, nasıl ve neden celladına aşık olur; nasıl bu kadar, kör-sağır, duyarsız, vicdansız ve hatta aptal vb olabilir? Diğer yaklaşık yüzde elli muhalifler mi?

Onlar, zaten 16 yıl süren abuk yönetimde ve çok öncesinde, eğer sağlam bir ideolojik ve psikolojik yapıları yoksa; paranoyak, depresif, şizofrenik, melankolik, öfkeli, umutsuz, vb oldular. Bunlar için, psikopatoloji bireysel olmaktan çıktı, toplumsallaştı! Bu kitlenin nasıl bu noktaya getirildiğine başka yerlerdeki yazılarımda değindim, ileride bu sayfalarda da daha ayrıntılı değineceğim. Bir önceki yaklaşık yüzde elliyi bu yaklaşık yüzde elliye katarsak, “Durkheim’ın ‘toplumsal anomi’sinin, artık ‘toplumsal psiko-anomi’ye dönüştüğü” saptamasını yapmak pek yanlış olmaz. Böyle bir toplum yaşayabilir mi, yaşarsa nasıl? Böyle bir toplumdan, amacı ne olursa olsun, onları bu hale getirenlere ne yarar gelebilir? Çok ciddiyim: Bırakalım bunları kazanmayı bir yana, diyelim ki gerçekleştirildi, şeriatı hedefleyenlere veya devrimi özleyenlere bu toplumdan ne hayır gelir? Politika yapanların, politikaya maruz kalanların tümü insan olduğuna göre, bu durumun psiko-sosyal patolojisinin incelenmesi son derece önemli hale gelmektedir.

İlk yandaş kitlenin psiko-sosyal patolojisinin dinamikleri, dışsal din afyonu ve vatanseverlik şırıngasının ötesinde kıskançlık, itaat türü uyma davranışı, düşük benlik saygısı, çocukluk travmaları, şizofrenik bir dünyada yaşama vb olabilir mi? Muhalif kitlenin psiko-sosyal patolojisinin dinamikleri, dışsal baskı ve zora maruz kalmanın ötesinde sabırsızlık, bencillik, tembellik, vb olabilir mi?

Denebilir ki, “yahu ne psikolojisi, her şey sınıf bilinciyle ilişkili”; yahu adam işten atılmış işçi, tarımı çökmüş köylü… Görünen davranışı ortada, ya görünmeyen tarafı? Hiç mi önemli değil, öyleyse ona niye bir türlü ulaşamıyorsun? Elbette, her davranış içinde bulunduğu maddi, tarihsel, sosyal vb gelişmelerin bir ürünüdür, bunlardan ayrı ele alınamaz; bunlar psikolojiyi de belirler, ancak galiba bu kez ağırlıkla psikoloji işin içinde…

Haydi, yeni bir yaşam için bunları keşfetmeye…




Editör: Haber Merkezi