ANKARA -Kapitalist sistemin toplumsal çitlemelerle yani doğa ve insan toplulukları arasına sınırlar koyarak kendini 500 yıldır devam ettirdiğini vurgulayan Prof. Dr. Nejla Kurul, Türkiye'de karma eğitimin kaldırılmasını da bu perspektiften ele alarak, "Kadın ve erkek arasına çit koymak isteyenler, daha çok İslami düşünceyi öne sürerek gerçekte kapitalizme ve ataerkil düzene hizmet etmiş oluyorlar" dedi.

JINNEWS Habibe Eren'nin haberine göre;Yeni eğitim ve öğretim yılı karma eğitimin kaldırılmasına ilişkin tartışmalarla başlarken, AKP'nin uygulamaya koyduğu 4+4+4 sistemi, eğitimin paralı hale gelmesi, cinsiyetçi, militarist ders içerikleri ve uygulamalar, neredeyse tüm orta öğretim kurumları ve liselerin imam hatiplere dönüştürüldüğü bir sürece gelindi. Son 15 yılda eğitim alanında yaşananları, Ankara Üniversitesi'nden ihraç edilen akademisyen Prof. Dr. Nejla Kurul'a sorduk.

* İktidarın 15 yılda en fazla yöneldiği ve tahribat yarattığı alanlardan biri eğitim sistemi oldu. Eğitimde 15 yılda nasıl bir değişim yaratıldı?

AKP iktidarından önce de eğitimin çeşitli sorunları vardı ne var ki var olan sorunlar derinleşti ve yenileri eklendi. Çünkü 1980 sonrası dönemde eğitimin nerdeyse tüm özgürlükçü dinamikleri etkisiz hale getirilmişti. AKP askeri darbe sonrasının fidanlığında yetişti. Bununla birlikte AKP öncesi dönemde eğitimin var olan sorunları kamuoyunda bir nebze tartışılabiliyor ve bir uzlaşma arayışı söz konusu olabiliyordu. Parlamenter düzen içinde kurulan koalisyonlar, belli "kırmızı çizgiler"le, eğitim alanını çekip çevirmeye çalışsalar da farklı seçmen kitlelerini dikkate alma gereğini görerek, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin kırıntıları içinde de olsa üniversitelerin, sendikaların, çeşitli derneklerin eğitime dair tartışmaları oluyor ve kamuoyu bu tartışmaları izleyebiliyordu. Eğitimde hakim olan politik ve ideolojik çizgi, "yeni sağ popülizmi" yansıtıyordu.

AKP iktidarı döneminde, eğitimde toplumsal farklar/kimliklerin alana, okul içi dinamiklere dahil edilişi, çoğulculaşma adına, yeni bir aynılaştırma arayışının aracı olarak kullanıldı ve bu doğrultuda eğitimde önemli yapısal değişiklikler yapıldı. Değişiklikler, eğitimin amacını, eğitim süreçlerini ve okullardaki kültürü derinden etkiledi. 16 yılda bildiğim kadarıyla 7 farklı bakan görevlendirildi. Eğitim süreleri, eğitime başlama yaşları, okul yapısı, temel eğitimin kademelendirilmesi, liselerin 4 yıla çıkarılması ve sınav sistemleri gibi uygulamalarla, gerek okul yapısı ve gerekse eğitim sisteminin yapısı büyük ölçüde değişti.

AKP'nin yaklaşık ilk 10 yılı (kendi deyişleriyle çıraklık ve ustalık dönemleri) eğitimin adım adım ticarileştirilmesi, özel okulların teşviki ve önlerinin açılması, devletten ve piyasalardan bağımsız eğitim sendikalarının karşısına iktidarla birlikte çalışan eğitim sendikalarının geliştirilmesi ile geçti. Bu dönemde AKP "milli görüş" gömleğini çıkardı ve küresel sermaye ile eklemlendi. İmam Hatip Liseleri bir yandan geliştirilirken, Gülen Cemaati’nin özel okulları, “dünyada iyi okullar” olarak anılıyorlardı ve AKP iktidarının da göz bebeği olan kurumları arasındaydı. Eğitimin amaçlarını, yapısını ve iklimini büyük ölçüde etkileyen 4+4+4 eğitim yapısı (2012) inşa edildi, neo-liberal politikalara eğitimin dinselleştirilmesi, eş deyişle artan biçimde İslami nitelikler taşıması yönünde çok önemli bir adım atılmış oldu. Her iki boyut bağlamında da okullarda ataerkil bir kurumsallaşma giderek güçlendi.

* Özellikle hem liselere girişte hem de üniversiteye girişte çok sayıda değişiklik yapıldı. Sınavlar hakkında ne söyleyeceksiniz?

Bu 10 yılın ilk yıllarında müfredatta değişiklik yapıldı (2004). MEB'de 2000 yılında uygulamaya konulan LGS (Liselere Giriş Sınavı) gitti, 4 yıl sonra (2004) OKS (Ortaöğretim Kurumları Giriş Sınavı) geldi. OKS yerine 4 yıl aradan sonra üç aşamalı (6. , 7. , ve 8. sınıflarda uygulanan) SBS (2008) geldi. Bir yıllık uygulamadan sonra SBS'nin sadece 8. sınıflarda uygulanmasına karar verildi (2009). Genel liselerin aşamalı olarak Anadolu Lisesine dönüştürülmesi kararı alındı (2010), birkaç yıl içinde bu süreç tamamlandı (2013). Liseler, 4 yıla çıkarıldı (2005). Yine 4 ya da 5 yıl sonra (2014) TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı) geldi. Son olarak 2017'de bir müfredat değişikliği oldu, eğitim programlarında evrim kuramına ilişkin eğitim içeriği ortadan kaldırıldı. Böylece eğitimde, canlıların ve insanın evrimini de içeren düşünsel zenginlik ortadan kalktı ve artan din dersleriyle yaradılış düşüncesi genişletildi.

Nihayet yine 4 yıl sonra yani 2018'de Cumhurbaşkanının "Ben TEOG olayını istemiyorum" sözüyle TEOG kaldırıldı. Getirilen sistem sözde sınavsız bir eğitimi ortaya çıkaracaktı. Halen pek çok sorunla birlikte uygulamaya çalışılan yeni sisteme "Veli Tercihine Bağlı Serbest Kayıt Sistemi" adı veriliyor. Bu sistemle öğrenciler evlerine en yakın 5 okuldan birini tercih ediyorlar. Nitelikli okullara girmek isteyen öğrenciler ise "isteğe bağlı olarak" merkezi sınava girecekler. Yani MEB, okullarımızın neden bu kadar birbirinden farklı olduğunu sorgulamıyor. Okullar arasında eşdeğerlik sağlayacak yeni eğitim politikaları ne olması gerektiği sorusunun peşinden gitmiyor. Yeni sisteme göre, öğrencilerin yüzde 90'ı evlerinin yakınındaki liseye, adrese dayalı olarak yerleştirilecekler. Fen, Anadolu, sosyal bilimler, proje okullar gibi liseler ise sınavla alacaklar ve öğrencilerin yüzde 10'u bu liselere devam edecektir. Sonuç olarak liselere geçişte sınav ortadan kalkmış değil.
Yeni sistemin adı "Liseye Geçiş Sistemi" (LGS) oldu, halen bu sistem uygulanıyor. Sınav politikası, hiç bir ilerletici perspektife dayanmıyor.

Üniversiteye giriş sınavlarına gelince, önce katsayılar (2003) değişti. Sonra üniversiteye girişte katsayı kaldırıldı (2009). 2010 yılında ÖSS (Öğrenci Seçme Sınavı) yerine çift aşamalı sınav sistemine geçildi. 3 ay arayla uygulanan YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı) ve LYS (Lisans Yerleştirme Sınavı). Bundan 8 yıl sonra (2018) önceki sistem kaldırılarak YKS (Yükseköğretim Kurumları Sınavı) geldi.

* MEB'in yapısında ve öğretmenlerin statülerinde nasıl değişiklikler oldu? Olağanüstü Hal (OHAL) eğitimi nasıl etkiledi?

Bu dönemde öğretmenler özerkliklerini büyük ölçüde yitirdiler, sistemin "konu uzmanı" veya "teknisyeni" haline geldiler. Bu gelişme öğretmenlerin "entelektüel" rolünden giderek uzaklaşmalarına yol açtı. Yeniden inşa için aşağıdan demokratik bir katılım ya hiç istenmedi ya da iktidarın arka bahçesi haline getirilmiş sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin masaya oturduğu sahte bir katılımcılık sergilendi.

OHAL döneminde 107 bin civarında kamu görevlisi ihraç edildi. Kamudan ihraçların devasa büyüklüğü ve ihraç listelerinin oluşturulmasında üniversite rektörleri, okul yöneticileri, il ve ilçe yöneticilerinin sürece dahil olması, eğitimde büyük bir güvensizlik, korku ve adeta felç hali yarattı.

Bugün okullarda, sınıfsal, etnik, dinsel ve cinsel her türden ayrışma çok keskin bir biçimde yaşanıyor. İlkokuldan itibaren emekçi sınıfların orta ve üst katmanları, eğitimin niteliğinin (özelleştirmeleri desteklemek için) düşürülmesi ve artan dini/mezhepçi eğitim nedeniyle çocuklarını özel okullara göndermenin hazırlıklarını yapıyorlar. Devlet okulları artık, üst gelir katmanlarının terk etmeye başlamasıyla birlikte "kamusal" niteliğini yitiriyor. Ortaöğretim düzeyinde özel liseler, İmam Hatip Liseleri, Anadolu liseleri ve mesleki ve teknik liseler, hem sınıfsal çitler (duvarlar) yeniden üretimine yol açmakta hem de kendi içlerinde "nitelikli okullar" ile olmayanlar olarak ayrıca ayrışmaktadır. Ayrışmanın amacı, okulları daha yönetebilir kılmak, hem öğrencileri hem de öğretmenleri denetlemektir.

* Eğitim sistemindeki cinsiyetçilik ve teklik topluma nasıl yansıyor? İktidar karma eğitimden neden rahatsız, nasıl gerekçelendirilebilir bu rahatsızlık?

Kapitalist sistem hep toplumsal çitlemelerle, yani doğa ve insan toplulukları arasına duvarlar örme, sınırlar koymadan yararlanarak kendini 500 yıldır devam ettiriyor, yani sistem iktidar ilişkileri yoluyla, insanları birbirlerine ve hatta kendilerine yabancılaştıran farklılıkları, eşitsizlikleri, hiyerarşileri ve ayrımları, dönemin koşullarına göre yeniden düzenliyor. Yani ücretli emek sömürüsü, artı değer sömürüsü yanında, toplumu kendi içinde ayırımlara tabi tutuyor. Karma eğitimi kaldırmak, kadın ve erkek arasına çit koymak isteyenler, daha çok İslami düşünceyi öne sürerek gerçekte kapitalizme ve ataerkil düzene hizmet etmiş oluyorlar.

* Bu konuyu biraz açar mısınız?

Birincisi dindar nesil yetiştirme hedefi var. Dini yorumların büyük bir kısmında ataerkil bir değer sistemi, dolayısıyla eril bir cinsiyet rejiminin söz konusu olduğunu biliyoruz. Bu değerlerin muhafaza edilmesi ve yaygınlaşması için, kadınların aleyhine bile olsa, "evcillik ideolojisi" yeniden üretilmek isteniyor, bu tek cinsiyetli eğitimle daha kolay olacaktır. Bu durumda okullarda cinsiyetçi bir habitusun yaygınlaşması ve yerleşmesi söz konusu olacaktır.

İkincisi, son yıllarda okul içinde ve dışında çocuklara, kadınlara yönelik gittikçe artan bir istismar ve şiddet var. Siyasal iktidar "zayıf olanı koruma ve kollama" adına, ailelerden de talepler geldiği için, zaman zaman dinsel yorumlara dayanmadan şiddet karşısında çözümün tek cinsiyetli eğitimde olduğunu ifade ediyor. Ama şiddetin nedeni cinsiyetlerin yan yana eğitim görmesi değildir şiddeti önlemek tek cinsiyetli eğitimle çözülemeyecek kadar karmaşık ve katmanlı bir olgudur. Hatta tek cinsiyetli eğitim, erkek şiddetinin artışına yol açabilir. Tek cinsiyetli okullar, erkekliğin kışkırtılması ve kadının evcillik ideolojisi içinde güç yitimine uğratılmasıyla, evde, sokakta ve kentte şiddeti besleyebilir. Öte yandan kız çocuklarının ve kadının zayıf ve kurban konumuna indirgenmesi şiddeti artırır. Erkek cinayetleri ve istismarları, çoğunlukla okulda değil evde ve sokakta oluyor. Milli Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler şiddetin yaşandığı mekânlara, zamanlara ve nedenlerine dair araştırmalar yapmalıdır.

Üçüncüsü, işsizlik had safhada. Neo-liberalizmin bu evresinde "haydi kadınlar kamusal alandan çekilin, doğru eve, özel alanlara gidin" denilerek kadınların boşaltacağı yerlere evin geçimini sağladığı düşünülen erkeklerin geçmesi planlanıyor. Nasıl iktisadi krizden çıkmak için küresel ve yerel sermaye gruplarına tavizler veriliyorsa, muhafazakâr hanenin reisi olan erkeklere, bilgiye erişimde güçlükleri olan, çeşitli tarikat ve cemaatlerin etkisi altında olan AKP tabanına, cinsiyetçi kalıp yargılar ve değerler üzerinden mesajlar veriliyor. Dolayısıyla farklı farklı eksenlerden karma eğitimi reddeden, tek cinsiyetli eğitimi gerekçelendirmeye çalışan çalışmalar yürütülüyor. Ebeveynler, tek cinsiyetli eğitim karşısında sessiz kaldıklarında, kız ya da erkek çocuklarının okulun dışında, ama kentin başka bir yerinde istismar ve şiddete uğrama olasılığını ortadan kaldıramayacaklardır. Ebeveynler, eğitimden ve okullardan, kız çocuklarının okullarda kendilerini değerli hissetmelerini ve görünür olmalarını sağlamalarını ve kız çocuklarının güçlendirilmesini talep etmelidir.

Karma eğitim kız çocuklarının okullaşmasının önünde bir engel değildir. Hayatın sorunlarıyla başa çıkmada karma eğitimin kız çocuklarını güçlendirici bir niteliği vardır. Kız çocuklarının eğitimi ve kendilerini geliştirmelerinin karşısındaki en büyük engel karma eğitim değil, birincisi yoksulluk ve sefalet, diğeri ise ataerkil cinsiyet rejimidir.

* Alternatifler ne olabilir? Yıllardır adım adım örülen bu sisteme karşı toplumsal muhalefet ne yapmalı?

Kapitalizmin bizlere, insana ve doğaya kötü davrandığını görüyor ve eleştiriyorsak yerine insana ve doğaya iyi davranacak yeni bir hayat kurmayı düşlemekle başlamak gerekir kanımca. Siyasal iktidar, sınıfsal, cinsel, etnik, dinsel ve mezhepsel toplumsal çitlemeleri bir iktidar stratejisi olarak kullandı. Şimdi, cinsiyetle birlikte bir başka ayrıştırmanın çalışmaları yürütülüyor. Bunun karşısında başta kadınlar olmak üzere tüm toplumsal güçlerin yan yana gelmelerine, buluşmalarına, karşılaşmalarına ve konuşmalarına ihtiyaç var. Çünkü hayat çeşitlilik ister, hayat buluşmaları ve hayat karşılaştırmaları ister.
Editör: Haber Merkezi