MERSİN- Ülkede siyasal bilinci en yüksek ve politik saiklerle hareket eden seçmen tabanını Kürt seçmen olarak tanımlayan siyaset bilimci Atilla Güney, “Güçlü bir irade ve katılımla bu seçimlerde oy kullanılması gerekiyor” dedi.
Türkiye'de tarihi olarak nitelendirilen 14 Mayıs seçimleri geride kalırken, kadınlara yönelik politikaları ile gündeme gelen Cumhur İttifakı bileşenlerinden HÜDA-PAR ve Yeniden Refah Partisi, Meclis’te koltuk sahibi oldu. Seçim kararının Resmi Gazetede yayınlanmasının ardından Mart ayında başlayan maraton, 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 50 artı bir oy oranının elde edilmemesiyle ikinci tura uzadı. Milyonlarca seçmen, yarın bir kez daha sandığa giderek, Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile Cumhur İttifakı adayı Tayyip Erdoğan arasında tercih yapacak.
Siyaset bilimci Atilla Güney, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerini değerlendirdi.
‘PAZARLIKTAN OLUŞAN İTTİFAKLAR’
Geçmiş 14 Mayıs seçim sonuçlarına bakıldığında ittifak siyasetinin anlamlı ve doğru bir strateji olmadığını belirten Güney, seçim sonuçlarına göre ideolojik olarak farklı kulvarlarda olan toplumsal tabanların ortak ittifak altında bir karşılığının olmadığını ifade etti. Millet ittifakına bakıldığında parti tabanları arasındaki uyuşmazlıkların seçim sonuçlarına yansıdığını kaydeden Güney, “İYİ Parti’nin seçim sonuçlarına baktığımızda milletvekili seçimlerinde kendi partisine verip cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Kemal Kılıçdaroğlu’na vermediğini gözlemledik. Her 10 İYİ Partili seçmenden 4’ü Sinan Oğan’a oy vermiş. Seçimlerde Millet İttifakı’na baktığımızda pazarlıktan öteye gidememişler. En başından beri Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin hiçbir şekilde ittifaka uymayacaklarını söylemiştim ve seçim sonuçları doğrulamış oldu” diye anlattı.
‘YÜZDE 60’I IRKÇI ZİHNİYET’
Oy pusulasında bulunan 26 partiden 20’sinin ırkçı, milliyetçi ve faşizan anlayışa sahip olduğunu vurgulayan Güney, “Seçim sonuçlarına baktığımız da her iki ittifakın içerisindeki milliyetçi oylar çok fazla. Ne yazık ki seçmenin yüzde 60’ı milliyetçilik ve Irkçı bir zihniyetle hareket ediyor. Son günlerde yaşanan mülteci karşıtlığı ve nefret söylemleri bunun göstergesi. Ülkenin bu kadar ekonomik ve toplumsal geleceğe yönelik sorunları varken kalan adayın da yabancı düşmanlığı üzerinden propaganda yürütmeleri korkunç bir şey. Bunu kimse onaylamıyor. İkinci turda yüzde birlik dilimlerle bir adayın seçimi kazanacağı maratona dönüşmüş durumda. Birinci turdaki ittifak anlayışından çok daha gayri ahlaki bir pazarlık ve ittifak anlayışı sürüyor. Tabanla lider arasında örtüşme görmüyorum. Zafer Partisi’nden CHP’ye gelecek oylar belli değilken bu mülteci karşıtlığı söylemler sosyalistler ve Emek ve Özgürlük İttifakı açısından bir kırgınlık yaratmış durumda” dedi.
‘BİR KİŞİYE OY VERME MESELESİ DEĞİL’
Güney, son günlerde tartışılan boykot meselesine ilişkin ise şunları ekledi: “Bu işin bir kişiye oy verme meselesi olmadığını bir rejim değiştirmek olduğunu bilmemiz gerekiyor. 20 yıldır başımızda çöreklenmiş bu otoriter rejimin devamlılığına karar verip vermeme seçimi. Birinci turda Kılıçdaroğlu’na veren sol sosyalist ve Yeşil Sol Parti kitlesinin büyük bir kısmının yine ikinci turda Kılıçdaroğlu’na oy vereceğini düşünüyorum” dedi.
‘DOĞRU STRATEJİ İZLENDİ
2018 seçimlerine oranla Yeşil Sol Parti’nin ciddi oranda bir oy kaybının yaşandığını kaydeden Güney, “Bu seçimde oy alma bazında bakıldığında en yara alan partilerden biri Yeşil Sol Parti oldu. Bunun daha uzun zamanda tartışılacak toplumsal temel nedenleri var. Bunu seçimlerden sonra konuşmak tartışmak gerekiyor. Bütün bu eleştirilere rağmen bu seçimde izlenilen stratejinin çok doğru bir strateji olduğunu düşünüyorum. Kendi adaylarıyla girselerdi, bu kadar oy kaybedilir miydi tartışması yürüyor. Bu oy kaybının salt bu seçim sürecinde izlenen stratejiyle alakalı değil, tam tersine aday çıkarmamak çok doğru bir stratejiydi. Varsayalım ki Yeşil Sol Parti birinci turda kendi adayıyla çıktı. Bu durumda birinci turda Erdoğan’ın çıkma ihtimali çok yüksek olacaktı. O zamanda Türkiye’de sol demokrat cenahı Kürt seçmenini suçlayacaktı, ‘bu rejimi siz ayakta tutuyorsunuz’ diye. Yeşil Sol Parti bu süreçte çok doğru bir strateji izledi. Kürt seçmeni yapılan bütün pazarlıkları ellerinin tersiyle iterek toplumsal tabanda bir ittifak yaptılar. Bunun bir rejim meselesi olduğunu düşünerek oy vermiş. CHP’yle bir taban yakınlaşması var. 2019 seçimlerinde de benzer şeyler yaşandı. HDP ve CHP seçmenin gündelik yaşamda gündelik siyasal mücadelede bir ortaklaşma içerisine girdiğini gördük. Özellikle Kürt seçmeni partinin alacağı kararları kendisine dikte edilen bir emir komuta zinciri içerisinde değil kendi refleksi ve siyasal bilinciyle hareket ettiği için böyle bir karar alıyor” diye konuştu.
‘KÜRT SEÇMENİ SİYASAL BİLİNCİ YÜKSEK’
Ülkede siyasal bilinci en yüksek ve politik saiklerle hareket eden seçmen tabanını Kürt seçmeni olduğunu ifade eden Güney, “Bu Pazar günü de benzer bir refleksle onca yanlış bilgiye rağmen sandığa gidileceğini düşünüyorum. Özellikle son birkaç gündür boykot çağrıları yapan sahte hesaplar, trollere rağmen HDP tabanın büyük bir kısmının sandığa gideceğini düşünüyorum. Biz Kürtler olarak hata yapmadık. Bu seçimin sandık ve oy oranlarına bakıldığında tek kaybedeni Yeşil Sol Parti görünüyor ama özgürlük demokrasi ve toplumsal yaşamın geleceği açısında bu seçimin tek kazananı Yeşil Sol Parti ve Kürtler. Seçim sonuçları ne olursa olsun, Pazar günü kim kazanacak olursa olsun Kürtler bu seçimlerde Türkiye demokrasisinin, Türkiye toplumunun özgürleşmesinin temel toplumsal teminatı olduğunu bir kere daha bize ve dünyaya göstermiş oldu” şeklinde konuştu.
‘GÜÇLÜ VE İRADELİ KATILIMLA SANDIĞA’
Güney, Türkiye'yi ekonomik anlamda ciddi bir yıkım beklediğini ifade ederek, “Seçim atmosferine girildiğinden bu yana özellikle enflasyon döviz kurları artışında üzerinde seçimden dolayı bir baskı uygulanmış durumda, Pazartesi’den itibaren bir patlamayla karşı karşıya kalabiliriz. Bütün bu karamsar tabloya rağmen bu ekonomideki kötü gidişe rağmen yine de 14 Mayıs’taki güçlü irade duruşunu 28 Mayıs’ta da devam ettirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu seçim kimin kazanacağı değil, boykot ya da sandığa gitmeme çağrılarına kulak asılmaması gerektiği, güçlü bir irade ve katılımla bu seçimlerde oy kullanılması gerekiyor.”
MA / Dilan Akyol