Meclis’in en genç milletvekillerinden Sera Kadıgil , rejim değişikliğine ve muhalefetin içinde bulunduğu tartışmalara karşın geleceğe dair umudunu koruyor. Sıkıcı, yaşlı adam işi görülen siyasette kadın ve gençlerin fark yaratabileceğine olan inancını koruyan Kadıgil, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

Öncelikle tebrik ederim. Bu genç yaşta vekil olarak Meclis’te olmak nasıl bir his? Türkiye önemli bir yol ayrımına girmişken vekil olmak senin için ne ifade ediyor?

Çok teşekkür ediyorum, elbette Gazi Meclis’te milletin temsilcisi sıfatına sahip olmak büyük şeref. Ne var ki dayatılan yeni sistemde egemenlik artık “kayıtsız ve şartsız” milletin değil. Mevcut düzende milletvekili olmak ne yazık ki anlamını ve değerini eskisine nazaran yitirmiş durumda. Bu nedenle “çok mutluyum, gururluyum” gibi cümleler kuracak zamanlarda değiliz. Anayasamız askıda. Kurumlarımız ve devlet geleneklerimiz çürüme noktasında. Türkiye’yi yeniden laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti haline getirmeden kimsenin bulunduğu makamla gurur duyma lüksü yok.

Az sayıdaki kadın vekil olarak Meclis’te nasıl bir hava hissettin?

27. döneminde hâlâ Meclis’teki vekillerin sadece 6’da 1’i kadınsa şayet, diğer kadınarkadaşlarımızla yeterince dayanışma göstermeyi becerememişiz demektir. Hayatının tümünde olduğu gibi Meclis’te de ne yazık ki erkek egemen bir tablo var. Bu konuda kendi partim dahil tüm partiler kabahatli. Bu kabahatte PM üyesi olarak benim de payım var, bu durumu biraz olsun iyileştirmeyi başaramadığımız için ben kendi adıma tüm hemcinslerimden özür dilerim. Ülke nüfusunun yüzde 50’si diğer yüzde 50’ye tabi olsun isteniyor. Olmayacağız efendim. Kadınız, buradayız. Daha fazla kadını nasıl siyasette var edebiliriz, hayatın her alanında kadınlara yönelik baskı ve tehdidi nasıl kökten yok edebiliriz, asli derdim bu.

Meclis’te neler yapacaksın? Önceliği hangi sorunlara verdin? Projelerini, hayallerini paylaşır mısın bizimle?

Siyaset genelde sıkıcı yaşlı adam işi gibi görünüyor. Kadınların ve gençlerin kendileri ve memleket için bir fark yaratabileceklerini gösterebilmek istiyorum. Hele genç kızların... Her bulduğum fırsatta okuyun, okuyun, okuyun diye bağırmak, okuyabilecekleri imkânları sağlamak, önlerindeki engelleri tek tek kaldırmak istiyorum.... Herkesin bildiği işi yapmasından yanayım. Benim uzmanlığım Fikir ve Sanat Eserleri. 10 yıldır kültür ve sanat hukuku alanında avukatlık yapıyorum. Sanatçıların ve kültür sanat emekçilerinin sorunlarına çözüm üretebilmek bu bakımdan önceliğim. Biliyorum mevcut ortamda sanattan bahsetmek dahi birçok kulakta “ülke yangın yeri başka derdin mi kalmadı” şeklinde çınlıyor, bu duruma da ayrıca üzülüyorum. Sanat tüm toplumu geliştirme ve dönüştürme gücü olan müthiş bir şey, ah bir anlasak da kıymetini bilsek! Bunun dışında uzun yıllar hayvan hakları çalıştım. Hayvanların mal değil can olarak görülmesi ve bir cana eziyet edildiğinde nasıl cezalar veriliyorsa aynı ağırlıkta cezalar verilmesi için ayrıca ve özellikle çalışacağım. Son olarak olmadığım biri gibi davranmayacağım, çalmayacağım, benden olana torpil geçip benden olmayana sırt çevirmeyeceğim. Gördüğüm her usulsüzlüğü, yapanın kimliğine bakmaksızın kamuoyuna duyurmak için elimden geleni ardıma koymayacağım.

Seçim sonuçları, doların ve tutuklu papazın gölgesinde kaldı gibi... Yeni rejimin ilk uygulamalarını değerlendirir misin? 

Meclis açıldıktan sonra “yeni rejim”in ilk uygulaması anayasaya dahi aykırı şekilde temel hak ve hürriyetleri kısıtlamak ve OHAL’i resmen kalıcı hale getirmek oldu. Koskoca Millet Meclisi neredeyse lağvedilme noktasında. Kimsenin birbirini dinlediği yok. Gelen bir yasa teklifi için muhalefet “ya şu maddede dahi anlamındaki de birleşik yazılmış” dese bile sırf muhalefet dedi diye söyleneni kulak arkası etmeyi marifet sanan bir toplulukla karşı karşıyayız. Özetle “Bir yerde 100 kişi varsa toplanıp aralarından oyçokluğuyla 1 kişiyi seçsinler ve sonraki 5 yıl boyunca 100 kişinin kaderine o 1 kişi tek başına karar versin” şeklinde bir saçmalığı, sırf ortada bir seçim sandığı var diye demokrasi adı altında satmaya çalışıyorlar. Aslında ortada “yeni bir rejim” ya da “başkanlık sistemi” falan yok. Bu yasama, yürütme ve yargının, devletin tüm kurumlarının, organ ve aygıtlarının tek bir insanın insafına terk edildiği, mevcut anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk 4 maddesini fiilen ayaklar altına alan ucube bir sistemsizlik hali. Türkiye Cumhuriyeti şu anda ne sosyaldir, ne demokratiktir, ne de hukuk devletidir. Bu “sistem” kişilerden de ari olarak, başkanlık sosuyla yutturulmaya çalışılan, postmodern bir padişahlığa geçiş çabasından ibaret.

Papaz tartışmasının ışığında Türkiye’de hukuk bir kez daha sınıfta kaldı diyebilir miyiz?

Bir öğrencinin sınıfta kalması için en azından o sınıfta kayıtlı olması gerekir. Türk hukuku sınıfta kaldı diyemeyiz bence, çünkü uzun zamandır ortada hukuk yok. Yargı yok. Adalet yok. Vicdan yok. Demokrasi yok! Ülkemize, sistemimize, yargımıza güven yok. Üretim, istihdam yok. Nitelikli insan yetiştirecek bir eğitim sistemi yok. Bunlar ortadan kalkınca hepten göbekten dışa bağımlı bir hale getirilmiş bir ülke var. Demokrasiyi ve hukuku kendi çıkarlarınız için ortadan kaldırırsanız elbette ekonominiz zayıflar. Direkt sosyal medya üzerinden ülkeme şımarıkça saldırma lüksünü kendinde gören ABD Başkanı’na ne kadar kızıyorsam, ülkemizi “faiz lobisi” vb. her türlü dış müdahillerin hadsiz saldırılarına açık hale getiren mevcut iktidara da bir o kadar kızıyorum elbette! Tüm bu yaşananlar sadece bir papaz meselesi değil. Bu yukarıda bahsettiğimiz hayat damarlarının tıkanmasının doğal bir neticesi. Bu damarlar açılmadan da sağlığımıza kavuşmamız mümkün değil, olmayacak da.

CHP’deki parti içi meselelere gelecek olursak, neler söylemek istersin?

Baskın bir seçime karşın iyi bir kampanya yürüttük. Hepimiz çok heyecanlandık. Kazanacağımıza çok inandık, çok umutlandık. Ama kazanamadık. Seçim adil miydi? Asla değildi. Bence hem parti içinde, hem de dışında devam eden tartışmaların sertleşmesinin temelinde işte bu hayal kırıklığının yarattığı haklı öfke yatıyor. Ancak özellikle parti içi tartışmaları kişilere odaklayan liderci anlayıştan hızla sıyrılmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Liderin kimliğinden ziyade mevcut iktidarın popülist yaklaşımları nedeniyle tüm topluma sirayet etmeye başlayan lider endeksli başarı beklentisinden nasıl kurtulacağımıza ve ortak aklımızı, kurumlarımızı nasıl etkin çalıştıracağımıza odaklanmamız gerekiyor.

Son olarak ne olacak bu memleketin hali? Seçim sonuçlarının yarattığı yılgınlıkla mücadele edenlere bir mesajın var mı?

Ne yazık ki haklı kederinden uyku uyuyamayan birçok insan var dediğin gibi. Hepimiz insanız, kızıyoruz, küsüyoruz, yoruluyoruz, yer yer umudumuzu yitiriyoruz ama gidecek başka yerimiz de, mücadeleyi bırakmak gibi bir lüksümüz de yok! Ben ne zaman kendimi köşeye sıkışmış hissetsem açar Nutuk’u bir kez daha okur, sonra da bu ülkenin ne şartlar altında kurulduğunu hatırladıkça utanırım hissettiğim yılgınlıktan. Bugün, o günlerden daha zor değil. Kuruluşu anlamadan kurtuluş peşine düşmek nasıl mümkün olabilir? “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim” dememiş mi Gazi Paşa? Seviyorsak, sözünü de dinleyeceğiz elbet!






CHP’de gündem: 24 Haziran

CHP Parti Meclisi (PM), bugün saat 11’de parti genel merkezinde toplanacak. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki toplantıda, 24 Haziran seçim sonuçlarıyla ilgili ODTÜ’de akademisyen bir ekibin hazırladığı raporun sunumu yapılacak ve ortaya çıkan sonuçlar, PM tarafından değerlendirilecek. PM’de ayrıca Parti Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak başkanlığındaki CHP Ekonomi Komisyonu tarafından hazırlanan “Ekonomideki son gelişmeler” başlıklı rapor ele alınacak. Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz’ün “Dış politikada güncel sorunlar” başlıklı sunum yapacağı PM’de, il ve ilçe yönetim kurulu üyelerinin sayılarının artırılması konuları da görüşülecek. PM’de, disiplin sonrası ihraç edilen 4 üyenin bağışlanma talepleri de değerlendirilecek. Seçim değerlendirme raporlarının daha sonra teşkilatlarla paylaşılacağı öğrenildi.
Editör: Haber Merkezi