<br /> <br /> <br /> <br /> <br /> <br /> <span class="large">“<em>K</em><em>arara uymuyorum, saygı</em> <em>da duymuyorum</em>” demişti <strong>Erdoğan</strong>. “<em>Bedelini</em><em>ödeyecek, öyle bırakmam onu</em>” dediği <strong>Can Dündar </strong>için Anayasa Mahkemesi’nin verdiği tahliye kararına sinirlenmişti. </span><br /> <span class="large">Haliyle, gözümde kovboy filmlerinin unutulmaz sahnesi canlandı. Kasabaya çift silahı olan Teksaslı girince, herkesin kapısını ve penceresini kapattığı o an! Öyle ya Cumhurbaşkanı’nın “<em>saygı duymadığı</em>” kişilerin başına hep kötü şeyler geliyordu. </span><br /> <span class="large">Neyse ki <strong>AYM Başkanı Zühtü</strong> <strong>Arslan </strong>ucuz kurtuldu. Evet, onu <strong>Abdullah Gül </strong>atamıştı. Evet, FETÖ’nün cirit attığı Polis Akademisi’nde başkanlık yapmıştı. Evet, Zaman gazetesinde yazmıştı. Evet, TESEV Almanağı’nda da Dinlerarası İlişkiler projesinde de o vardı. Evet, dershanelerin kapatılmasına karşı oy vermişti. </span><br /> <span class="large">Gelin görün ki, tam da Erdoğan’ın sinirlendiği günlerde Akit kökenli <strong>Faruk Köse </strong>ve <strong>Serdar</strong> <strong>Arseven </strong>açıkladı. <strong>Zühtü Arslan,</strong> <strong>İskenderpaşa Cemaati’ndendi.</strong> <strong>Cemaat’in Hak Yol evlerinde kalmıştı.</strong> Kovboy, tetiğe basmadan silahını yerine koydu.</span><br /> <br /> <span class="large"><strong>Erbakan’a karşı olan ‘etrafındakiler’ </strong></span><br /> <span class="large">İmzacı akademisyenler hakkında verilen karardan sonra tartışma yeniden başladı. Benim elimde ise ilginç bir kitap var. <strong>Necmettin</strong> <strong>Erbakan</strong>’ın 25 yıl danışmanlığını yapan Prof. Dr. <strong>Mete Gündoğan</strong>’ın yeni çıkan <strong>“Erbakan” </strong>kitabı.</span><br /> <span class="large">Biz, hep AKP ile FETÖ ilişkisini ya da çatışmasını tartıştık. <strong>Peki, Refah</strong><strong>Partisi’nin “paralel”i neydi?</strong> </span><br /> <span class="large">Gündoğan, dönemin tanığı olarak <strong>Refah Partisi ile İskenderpaşa/</strong> <strong>Hakyol’un ya da Esad</strong> <strong>Coşan ile Erbakan’ın arasındaki</strong> <strong>çatışmayı </strong>kendi gözünden anlatıyor. Ona göre 1980 sonrası İslamcılığında adı konmamış bir işbölümü vardı. Coşan, dergicilik ve cemaatçilik ile bir alanı; Erbakan ise particilik ve kitle siyaseti ile bir başka alanı tutuyordu. </span><br /> <span class="large">“<em>Aynı tabana hitap eden iki çalışmanın</em> <em>bir müddet sonra kadro</em> <em>ve maddi imkânların bölüşümünde</em> <em>bir çatışma yaşaması kaçınılmazdı</em>” diyor Gündoğan. Peki, çatışma nasıl önlenecekti? Gündoğan’a göre liderlerin “<em>etrafındakiler</em>” bunu yapabilirdi. <em>“Esad Efendi’nin etrafındakilerden</em> <em>önemli bir kısmı </em><strong>Korkut</strong><strong>Özal</strong><em>’ın da etrafındaydılar</em>” diyor ve devam ediyor: “<em>Bu hükümete veya</em> <em>devlete yakın olmaktı</em>”. </span><br /> <span class="large">Gündoğan’ın aktardığına göre İskenderpaşa kökenli bir siyasetçi olan Korkut Özal, Coşan ile Erbakan arasındaki ilişkiyi belirleyen ve nihayetinde aralarındaki iplerin kopması için çalışan isimdi. Gündoğan pek de iyi niyetli olduğunu düşünmüyor: “<em>Korkut Bey’in bazı</em> <em>ulusal ve uluslararası kuruluşların</em><em>misyon adamı olduğu artık bilinen</em> <em>ve yazılan gerçektir.</em>”</span><br /> <br /> <span class="large"><strong>Erbakan’a ağır hakaretler </strong></span><br /> <span class="large">Esad Coşan’ın Erbakan aleyhinde çok ağır hakaretler kullandığı konuşması tam da 1991 genel seçimleri öncesinde sızdırıldı. “<em>Mercedeslere kurulup saltanat</em> <em>sürüyorsun</em>”, “<em>Almanya’dan valizlerle</em> <em>gelen paralarla zenginleşmiş</em><em>insan</em>”, “<em>kardeşlerimizin parasıyla</em> <em>bütçesi kabarmış, şişmiş insan</em>”, “<em>ne ayet bilirsin ne Arapça bilirsin</em>” gibi Erbakan’ı itham eden ifadelerle süslü konuşma ipleri koparıyordu. Peki, Coşan ne istiyordu? 1990 başından itibaren Refah’tan desteğini çektiğini söyleyen Coşan, eski liderleri <strong>Mehmet Zahit Kotku</strong>’nun 12 Eylül’den önce “<em>söyleyin</em> <em>Necmi’ye partinin başkanlığından</em> <em>ayrılsın</em>” dediğini iddia ediyordu. Yani Erbakan gitmeliydi! </span><br /> <span class="large">Gündoğan’a göre “<em>etrafındakiler</em>” denilenler Erbakan’a tavır almakla kalmadılar. <strong>Refah içinde</strong> <strong>bir tür “paralel” yaratarak</strong> <strong>Milli Görüş’ten AKP’nin çıkarılmasını</strong> <strong>da hazırladılar.</strong> </span><br /> <span class="large">“<em>Bu ekip parti içerisinde</em> <em>örtülü bir şekilde bir ve bütün</em> <em>olarak hareket ediyordu</em>” diyor Gündoğan. Grubun, Erbakan’a alternatif olarak Erdoğan’ı hazırladığını <strong>“Korkut Özal’ın birçok</strong> <strong>toplantıda Erdoğan’dan</strong> <strong>bahsederken </strong><em>‘geleceğin başbakanı’</em> <strong>nitelemesi yaptığını</strong> <strong>da gayet iyi biliyoruz” </strong>sözleriyle anlatıyor. Gündoğan’a göre “<em>etrafındakiler</em>”, Refah içerisinde bazı cemaatleri, ANAP’tan gelenleri, uluslararası bağlantıları olan unsurları Erbakan’ın karşısında toparlıyordu.</span><br /> <br /> <span class="large"><strong>Erbakan hamle yapamaz halde </strong></span><br /> <span class="large">Gündoğan’ın aktardığına göre Erdoğan, belediye başkanı seçildikten sonra yurtdışı gezilerine çıkmaya başladı. Şimdilerde FETÖ meselesinden yollarını ayırdığı <strong>İdris</strong> <strong>Naim Şahin</strong>’le 1995 yılında Londra’ya gitti. Organizasyondaki görevlilerden biri de Mete Gündoğan’dı. Onun için bu gezi bir dönüm noktasıydı: </span><br /> <span class="large">“<em>O görüşmelerimizden anladık ki</em> <em>Erdoğan artık Erbakan’ın amansız</em> <em>bir rakibidir. Erbakan ve arkadaşlarının</em> <em>elinden partinin alınmasını</em> <em>istemektedir.</em>” </span><br /> <span class="large">Peki, Erbakan farkında mıydı?</span><br /> <span class="large">Gündoğan, Erbakan’la baş başa görüşerek anlatıyordu: </span><br /> <span class="large">“<em>Sorgulayarak dinledi ancak çok</em> <em>da şaşırmış görünmüyordu. Hatta</em> <em>konuşma esnasında, </em>‘bunu bana filanca kişi de söyledi’, ‘falanca kişi de böyle düşünüyor’ <em>gibi katkılarda</em> <em>da bulundu.</em>” </span><br /> <span class="large">Görüşme Erbakan’ın “<em>bunları</em> <em>kimseye söyleme</em>” uyarısıyla bitiyordu. Gündoğan, “<em>gelişmelerden</em> <em>haberi vardı ve olayları kendi içerisinde</em> <em>kontrol etmeyi planlıyordu.</em> <em>Bu Erbakan’ın tarzıydı</em>” diye anlatıyor Erbakan’ın duruşunu. </span><br /> <span class="large">Kapatılan Refah’la Erbakancılar tasfiye edilirken, yerine kurulan Fazilet Partisi içerisinde “<em>etrafındakilerin</em>” belirlediği kimselerin ön plana çıkışı, Erbakan’ın desteklediği <strong>İsmail</strong> <strong>Alptekin </strong>gibi “<em>ağabeyler</em>”in pasifize edilmesi Gündoğan’a göre aynı programın parçasıydı. </span><br /> <span class="large">Dram mı? </span><br /> <span class="large">“<em>Erbakan Hoca’nın evinde yapılan</em> <em>görüşmeler veya büyük istişare</em> <em>toplantıları anında basına sızıyordu.</em> <em>Dolayısıyla Erbakan hiçbir stratejik</em> <em>hamle yapamaz durumdaydı</em>” diyor Gündoğan. Peki, nasıl sızıyor? Erbakan’ın soruşturma için görevlendirdiği Gündoğan birini şöyle aktarıyor: </span><br /> <span class="large">“<em>Bir gazeteci, Erbakan’ın evinde</em> <em>toplantıya katılan Genel Başkan</em> <em>Başkan Yardımcısı </em><strong>Abdulkadir</strong> <strong>Aksu </strong><em>ile görüşüyormuş. Aksu, ben</em> <em>şimdi toplantıya geçiyorum demiş</em> <em>ve konuşmayı bitirmiş. Sonra gazeteci</em> <em>arkadaş, telefonun kapanmadığını</em> <em>fark etmiş. Telefon açık kaldığı</em> <em>sürece ortamda her konuşulanı</em><em>dinlemiş, Erbakan bunu duyunca</em> <em>çok şaşırdı ve üzüldü.</em>”</span><br /> <br /> <span class="large"><strong>Kavga daha yeni başlıyor </strong></span><br /> <span class="large">28 yıl sonra Esad Coşan’ın, Erbakan’ı hedef alan konuşmasına dönüp baktığımızda şu ifadeleri görüyoruz: “<em>Bizzat Necmettin</em> <em>Bey Konya’ya geldiği zaman</em> <em>bir buçuk sene önce, </em><strong>‘efendim</strong> <strong>böyle bir şey olmaz, hem Hak</strong> <strong>Yol’a yardım edeceksiniz hem</strong> <strong>Milli Gençlik’e, olmaz. Sadece</strong> <strong>Milli Gençlik’e yardım edeceksiniz’</strong> <em>demiştir. Tarikata karşı bir</em> <em>tavır, benim yoluma, müridlerime,</em> <em>bağlandığım şeye tavırdır.</em>” </span><br /> <span class="large">İşte Erbakan’ın “<em>yardım etmeyeceksiniz</em>” dediği söylenen Hak Yolcular o gün Erdoğan ve Gül ile kendilerine bir çıkış yolu buldular. <strong>Bugün Erdoğan ise, yollarını</strong> <strong>ayırdığı Abdullah Gül’ün atadığı</strong> <strong>Zühtü Arslan’ın kararı ile,</strong><strong>Erbakan’ın yıllar önce yaşadığı</strong> <strong>türden bir meydan okumayla</strong> <strong>karşı karşıya olduğunu düşünüyor.</strong> </span><br /> <span class="large">Yumruğun nereden geleceğini bilmediğimiz ortamda öngörebildiğimiz tek şey şu: Kavga daha yeni başlıyor...</span>