Medusa’nın Kesik Başı Medusa’nın Kesik Başı

DİJİTAL DİN NEDİR? -1-

İnsanlığın geldiği bu aşamada, bilimin ve teknolojinin çok hızlı gelişmesi karşısında insana çok yönlü bir bilgi akışı başladı. Bu öylesine hızlı ve çoğalan bir akış ki henüz neyin doğru ya da neyin yanlış olduğu anlaşılmadan/tartışılmadan birçok kuram, bilgi ve teori ortaya atıldı. İnternet’in bir örümcek ağı gibi tüm dünyayı sarmasıyla başlayan bireyin herkesle konuşabilme/tanışabilme olanağı sayesinde yıllardır dile getiremediği, söylemekten utandığı ya da korktuğu, yanıtlarını bir türlü tam olarak alamadığı her şeyi sorabileceği bir “yer” beklentisi içine girdi. Burada kendini geriye çekip sanal bir beden oluşturarak ve sanal bir isimle (bu bir şifre de olabilir) ortaya çıktı. Sonrasında kendisi gibi düşünen insanların da olduğunu gördü, tanıdı ve onlarla konuştu. İnternet’in bu bağlayıcı teknik özelliği sayesinde dünyaya, yaşama(ya), kutsal(kitaplara)a hatta Tanrı’ya bile bakış açılarında değişimler söz konusu oldu. İnsan yaşamının merkezine bir dini, Tanrı’yı ve inandığı dinin peygamberini hatta kutsal kitabını koymaktan vazgeçmeye başladı. Ona geleneğin eskimiş ve yıpranmış hatta geçersizliği kanıtlanmış düşüncesi hâkim oldu. Geleneksel dinleri ve inançları tümden reddetmek yerine, onları dijitalleştirip sanal ortamda dolaşıma çıkardı. Herkesin söz hakkının olduğu, konuşmanın ve tartışmanın günah, sevap, doğru ve yanlış gibi kavramlarla tartışılmadığı yeni bir anlayış doğdu. Geleneksel dinlerde ayıp, günah, sevap, doğru, yanlış, güzel, çirkin gibi kavramlar her zaman baskındır. Dijital dünyada ise bu kavramların hepsi doğal olarak etkisizleşir. Bundan böyle günah ya da sevap yerine bireyin enerjisi, isteği, beklentisi öne çıkacaktı. Bireyin öngörüsü ve istekleri doğrultusunda yeni bir dine sahip olma şansı bu dijital siteler sayesinde sağlandı. Sanal sitelerin varlığı ve getirdiği olanaklar neredeyse sonsuz.

İnternet sitelerinde yeni bir din diye tanıtılan Dijital Din kavramı yaygın olarak tartışılmaktadır. Peki, nedir bu Dijital Din?

Bu yeni yapılanma içinde olanların sözünü ettikleri teknolojik gelişmelerin ve popüler kültürün etkisiyle geleneksel dinlerden yeni dinlere/inançlara geçiş süreci başlatıldı. Adına Otherkin dedikleri bu yeni oluşum bireysel bir din anlayışına dayanmaktadır. Kendilerinin tanımıyla bireyin içindeki özgür ruhun (vampir, ejderha, kurt adam…) ortaya çıkmasıyla özdeşleşmiştir. Ayrıca bireyin gelecekle ilgili tüm beklentilerini sanal bir ortamda sağlayan bu dolaşımın gücüne inanmak da vardır. Sanal bir yapı içinde var oluşun ve yok oluşun birbirini tetiklediği, itip çektiği, her defasında (s)özü aynı kalmak kaydıyla sadece görünümün değiştiği bir oluşum söz konusuydu. İnsanı bedensel bir güç, enerji, et ve kemik yapısı, duyguları ve düşünceleri ama hepsinden önemlisi de kendisini bağlayıcı bir yerden uzak tutma isteği, onların görüşüne göre yeni bir özgürlük alanı yaratıyordu. Geleneksel dinlerin deneysizlik içeren yapısı ile bu yeni oluşumun deneysellik içeren görüntüsü arasında büyük bir fark vardır. Bunu söylememizin amacı şudur: Dijital ortamların deneysellik içermesi demek, bireysel anlamda herkesin katılabileceği, kendince yorumlar koyabileceği, bir metnin tamamen ya da görece olarak kısmen değiştirebileceği hatta değiştirilen ve eklenen metinlerin yarın ya da sonsuza kadar değiştirilebileceğini iddia ediyorlar. Her metin üzerinde isteyenin istediği kadar değişiklik yapabilmesine olanak tanıyan bu sanal siteler sayesinde, birey kendi dinini istediği gibi yaratabilir ve buna inanabilir. İki ucu da açık bir biçimde söylemek gerekirse, üç semavi dinin kutsal metinlerini bilgisayarının başında oturan herhangi birinin bu metinler üzerinde oynamalar ve değişimler yaptıktan sonra, ortaya çıkan bu yeni metne inanması söz konusudur. Öte yandan, tüm bu olanakları sunan dijital sanallığa yönelik bir inancı da hesaba katmamız gerekecek. Üzerinde sonsuza kadar değişimler/dönüşümler yapılabilecek kutsal metinlerin varacağı son nokta da kuşkusuz bitimsizdir... Bu anlamda, deneysellik içerdiğini söyleyebiliriz.    

isak-gerson
Dijital din kurucusu, Isak Gerson, İsveç

Geleneksel dinlerde merkeziyetçilik, bir inanç (Tanrı, din, kutsal kitap, peygamber) dairesi içinde buluşmaları, bu inancın (s)özüyle kendilerini özdeşleştirmeleri, özellikle de ölüm sonrası inancıyla bu dünyaya bakmaları önemlidir. Kant’ın apriori (deney öncesi) gibi ortaya attığı kurama, biz de deneysizlik kuramıyla bakalım.   

Dijital din diye tanımlanan bu yeni oluşum ise bu tür mucizelerin, Tanrı inancının ve kutsal kitabın insanlara katıksız bir inanma duygusu verdiğini, dolayısıyla da hepimizi hiçbir zaman değişmeyecek metinlere bağladığımız için eleştiriyor. İnsanın merkezinde olmaması gereken, post/modern bir anlayışın uç noktasına yaklaşan bu dijitalleşme eylemi ise doğrudan bir din oluşturmak yerine, öncelikle bireyselleşmenin önemini ortaya koyuyor.

Geleneksel dinlerin güven verici maneviyatını farklı bir açıdan yorumlayarak, büyük dinsel grupların küçük dinsel grupları ezdiğini, onları kendi inançları doğrultusunda sözde eğittiğini (aslında asimile ettiğini) öne sürüyor. Bu, görece olarak doğrudur. Ancak unutmayalım ki geleneksel din anlayışı insanlara refahı, ahreti, cenneti ve iyi ahlakı da vaat ediyor… Öte yandan, dijital din yanlıları sadece bilgisayar başında sürekli yapbozlarla oluşturdukları yeni metinleri kendilerine özgü bir anlayışla kutsallaştırıyor. Yani kendi kendisinin kutsalı oluyor. Peki, Tanrı kavramı ne olacak?

Geleneksel dinlerde Tanrı kavramı az ya da çok bellidir zaten. Evreni yaratan ve yöneten ama hiç kimsenin görmediği, duymadığı, bil(e)mediği ve ne olduğu hatta nerede olduğu bile bilinmeyen bir varlığa kesinlikle inanırlar. Bu adı olmayan yüce varlık ile O’nun ilahi emirlerini anlamaya ve yerine getirmeye çalışırlar.

Dijital din yanlılarının ise düşünceleri, değiştirilen ve dönüştürülen kutsal metinlerin yapısı, özü ve sözü başkalaşır artık. Herkes istediği zaman kendini yine kendinin yarattığı yeni bir kutsal metnin Tanrısı gibi de görebilir. Truman Show filmi bu açıdan çok önemlidir. Bireyin elindeki tüm kutsal metinleri yapboz yaparak değiştirmesi/dönüştürmesi sonucunda kendini peygamber hatta Tanrı olarak da görebilir. Onun yarattığı yeni bir kutsal metnin bir başkası tarafından beğenilmesi ve ona itaat edercesine inanılması karşısında, bu kez kendini Tanrı ilan etmekle kalmayacak, o metne inananların da onu Tanrı gibi görmeleri söz konusu olacaktır. Bunun dönüşeceği bir nokta da pagan inançların günümüz versiyonudur. Enerjiyi, gücü ve kutsallığı yansıtan bir -taş, mermer, bakır, demir, çelik…-heykel, ahşap bir oyma, bir maket ve kutsal olduğuna inandığı doğal bir olaya tapmasına benzemektedir. 

 Dijital din yanlıları geleneksel dine inanan biri için, onu bütünüyle kanıksamasını, içerdiği tüm ritüelleri ve bayramları uygulamasını eleştiriyor. Bunlar olmazsa bir dine mensup olmanın inançtan daha fazlası gerekir diye bir tez öne sürüyorlar.   

Dijital din geleneksel dinleri değiştirmeye başladı sözüyle ne anlatılmak isteniyor? Burada unutulan bir nokta var. Var olanı yeniden yaratmak için dönüştürmek, onu yeni bir şey haline getirmez. Dijital din yanlıları var olanı yani gelenekselliği yenilemek için, onu dijital ortamda parçalara ayırmak, bireyselleştirmek ve gelen iddialarla/eleştirilerle oluşturulan bir düşünceyi paylaşmaktadırlar. Şöyle de düşünebiliriz: Bir yap/bozu karşımıza alalım, onu yere döküp her defasında düzenlediğimizde sadece aslını tekrar etmiş oluruz. Aynı parçaları değiştirip başka bir görüntü elde etsek bile, sonuçta sadece görüntü değişecektir. Var olanın varlığı halen parçaların yani tümevarımın yolunu izleyecektir. Dijital din ise tümevarım yerine tümdengelimi savunmaktadır. Bunu şöyle de açıklayabiliriz.

Bir ikizkenar üçgen düşünelim. Alta zemine Tanrı diye yazalım, iki yanına da peygamber ve kutsal kitap diye yazalım, ortada da insan olsun. Bu tümden geleneksel bir görüşü temsil eder. Dijital din yanlıları ise bu üçgeni silip bunun yerine İnternet üzerinden yayılan çeşitli sosyal medya hesaplarını koymaktadır. Bu nedenle, dijital din (?) bireyseldir çünkü kendi yapılandırdıklarını yeni bir şey yapmaya çalışmaktadırlar. Sanal erişim sayesinde bir kutsal kitabın metinleri üzerinden tartışmak, o dinin dijitalleşmesi anlamına gelebilir mi? Metinlerin yaygınlaşması, ekrandan ekrana gezinmesi, her metnin değişik yorumlara açık olması sonucunda toplanan bilgiler sayesinde bir kişi kendi inancını da kurmuş olmaktadır. Kendini yeniden var etmek için varoluş felsefesi yeterlidir aslında. Dijitalleşme ile oluşturulmaya çalışılan yeni bir din algısı bireyin kendini her şeyin üstünde görme egosunu da yaratabilir.     

“Varoluşçuluğun kurucusu sayılan Martin Heidegger’e göre gerçekten varoluş sadece insan’dır ve insanın özü (varlığı) varoluşundadır. Böylelikle Heidegger, varoluşu varlığa (eş deyişle, öze) indirgemekle varoluşçuluğun en büyük yanılgılarından birinin kapısını ardına kadar açmış olur.

Fransız varoluşçusu Sartre bu kapıdan rahatlıkla içeri girer ve varoluş, varlıktan öncedir der. Ona göre varoluş, sınırsızca özgür bir kendi kendini gerçekleştirme’dir; demek ki varoluş bir belirlenmemişlik’tir, insan varoluşunu kendi kurar, kendi kendini belirler, kendini nasıl yaparsa öyle olur. İnsan kendi kendini varlaştıran tek ve biricik varoluştur. İnsandan başka tüm varoluşlar, bir özce belirlenirler ve kendi kendilerini oluşturamazlar. Örneğin bir bezelye, bezelye tohumuyla belirlenir; bir masa, masa tasarımıyla belirlenir. Daha açık bir deyişle bezelye, bezelye tohumunun gerektirdiği gibi; masa, masa tasarımının gerektirdiği gibi olur. Sadece insandır ki özü saptandıktan ya da varlığı tasarlandıktan sonra meydana getirilmiş, eş deyişle varlaştırılmış değildir. Çünkü, özellikle Sartre’a göre, insanın varoluşu özünden önce gelir, insan ancak kendi kendini varlaştırmakla özünü gerçekleştirir.”

 

Varoluş felsefesiyle ilgili söylenecek çok söz vardır. Ancak bu felsefeye göre, “Örneğin bir bezelye, bezelye tohumuyla belirlenir; bir masa, masa tasarımıyla belirlenir. Daha açık bir deyişle bezelye, bezelye tohumunun gerektirdiği gibi; masa, masa tasarımının gerektirdiği gibi olur.”

 

Görüldüğü gibi bu durum Dijital din yanlılarının yanıldıkları bir başka konudur. Varoluşun deneysellik içeren koşullarını iyi bilmeden ve doğrudan geleneksel metinlere dijital sosyal medya hesaplarını eşdeğer koşmaktan başka bir şey değildir yaptıkları. O halde, felsefenin ve sosyolojinin iyice araştırılması gerekmektedir. Bu yapılmadığı zaman, elde avuçta kalan şeyin adı din ya da inanç olamaz. Bunun ne olup ne olmadığını anlamak gerekir. Bir şeye alternatif olarak gösterilen şeyin ise öncelikle karşı tarafın hangi konumda olduğunu ve iletisinin boyutlarını bilmesi gerekmez mi? Covid-19 salgını nedeniyle ya da başka bir nedenle ortaya çıkan bu dolaşım ağı üzerinden yeni bir din yaratma arzusu tabansal anlamda sağlam durmamaktadır. Bu Dijital Din’in inananları her şeyi tepe noktasından çözmeye çalışmaktadırlar. En tepeye koydukları sosyal medya hesapları, sanal siteler ve İnternet aracılığıyla oluşturdukları bu örümcek ağını bir din olarak kabul etmelerinin gerekçesi bir hayli zayıf kalmaktadır. Tanrı, Peygamber ve kutsal kitap üçlemesi kadar bir dinin gelenekleri, ritüelleri, amaçları, insana yüklediği ödevler ve insana vaat ettikleri iyice araştırılmalıdır. En alttan en tepeye ulaşabilmek için sadece teknolojiye bağlı kalmak ona bağımlı olmak anlamında değil midir? Bir geleneksel dine bağımlı olmakla yapılan karşıt eleştiri ile kendi dijital platformlarına sıkı sıkıya bağlı kalmaları hatta bedenlerini değiştirecek kadar sapkınlığa düşmelerini nasıl değerlendireceğiz?

DEVAM EDİYOR....

Editör: Hamza Özkan