İSTANBUL ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ- KESK İstanbul Kadın Meclis tarfında yapılan yazılı açıklamada; İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi’nde nöbette olduğu sırada aynı hastanede çalışan bir doktorun cinsel saldırısına uğrayan, sendikamız SES’e üye hemşire arkadaşımızın davası.
İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde görevli asistan doktor 11 Mart 2023’te nöbetçi hemşireye cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınmış daha sonra serbest bırakılmıştı. Davanın 25 Ocak 2024’te görülen duruşmasında sanığın “somut delil yetersizliği”nden serbest bırakılmasına karar verilmişti.
KESK Konfederasyonu 27 Mayıs 2024 Pazartesi günü saat 11.20’de İstanbul Kartal Adliyesi Bölge Adliye Mahkemesi'de görülecek. İstanbul KESK’li kadın meclisi ortak açıklama yaptı.
Ortak Açıklama Aşağıdadır.
İstanbul Sözleşmesi Yaşatır, Vazgeçmiyoruz!
Her güne bir şiddet vakasıyla uyanıyor, günü yine bir şiddet vakasıyla sonlandırıyoruz. Toplumun her alanında şiddet artıyor!
Genelde şiddeti, özelde kadına yönelik şiddeti önlemeyi amaç edindiğini söyleyen devletse İstanbul Sözleşmesi sayesinde yapılan 6284 Sayılı Kanunu “spekülasyonlara kurban edilemeyecek kadar mühim bir kazanım” olarak sunuyor. Ama sanki bu kanun İstanbul Sözleşmesi’nden kaynaklanmıyormuş gibi Sözleşme’den çıkmanın sorun olmadığını söylüyor. “Ailenin korunması,” “ailenin kutsallığı” gibi özünde kutuplaştırıcı ve ayrımcı bir anlayışta ısrar ederek, toplumun “aileden yana olanlar,” “olmayanlar” diye ayrıldığı algısı yaratıyor. Buralardan kadın düşmanı, cinsiyetçi ve ötekileştirici söylemlerine meşruluk sağlamaya, Sözleşmeyi savunanları toplum düşmanı diye yaftalamaya ve dikkatleri asıl meselenin uzağına çekmeye çalışıyor.
Şiddetin söz konusu olduğu yerde “Kanununda ve uygulanmasında sorunlar varsa çözeceğiz”, “eksikler varsa gidereceğiz”, “daha da güçlendirilmesi gereken unsurlar varsa gereğini mutlaka yapacağız” diyor.
Eksiklikleri giderin, kanunu tam olarak uygulayın ve şiddetle mücadelenin halihazırdaki en önemli aracını işler kılın, İstanbul Sözleşmesi’nin feshini iptal edin, evlerimizde, işyerlerimizde, sokakta, ailemizde güvenli bir biçimde yaşamamızı sağlayacak önlemler alın, ILO’nun İşyerinde Taciz ve Şiddet Sözleşmesini imzalayın diyoruz.
Her gün önümüze birçok şiddet vakası düşüyor; her gün birimiz bir biçimde evde, sokakta, işyerlerinde, sosyal medyada şiddete maruz kalıyoruz ya da birilerinin şiddete uğradığına tanık oluyoruz. Şiddet bu kadar yaygınken devlet verilerini halka açma, yurttaşların bilgi edinme hakkının gereğini yerine getirme yükümlülüğünü dahi üstlenmiyor. Bu tutum, kadınların biararaya getirdiği veriler, iktidarın her gün bir yolunu bulup üzerimize boca ettiği nefret söylemi, kadın düşmanlığı ve şiddet, her şiddet vakasında failleri cezasız bırakarak, egemenden yana karar alarak karşımıza dikilen hukuk sistemi, şiddetin yaygınlığının spekülasyon diye geçiştirilemeyeceğini sadece Nisan ayında 32 kadının katledildiğini gösteriyor.
Devletin halihazırda yürürlükte olan söylem ve politikalarıyla şiddetle mücadele etmediği, hatta etmek istemediği çok açık. Devlet en temel hakkı, yaşama hakkını dahi garanti altına alamıyor: Daha geçtiğimiz haftalarda bir öğretmen arkadaşımız öldürüldü, hemen ardından iki kadın arkadaşımız darp edildi. Sağlıkta şiddetse artarak sürüyor.
Hal böyleyken, sistematik erkek şiddetinin türlü biçimlerine maruz bırakılıyorken yargı, failleri kolluyor, hatta cezasız bırakarak neredeyse ödüllendiriyor. “Kutsal aile” söylemine eşlik eden anlayışla daha da derinleşen toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yargının kadına yönelik şiddet davalarında cezasızlığı ve erkekten yana tutumunu da eklendiğinde kadına yönelik şiddetin devlet eliyle sürdürüldüğünü görüyoruz.
Failin değil mağdurun cezalandırıldığı erkek devlet yargısı toplumsal yaşamın genelinde olduğu gibi iş yerlerimizde de erkeğin her türlü şiddetine açık hale gelmemize sebep oluyor. Kimilerimiz şikâyette bulunmaktan kaçınır hale geliyor, şikâyette bulunulması durumundaysa işyeri ya olayı örtbas ediyor ya da şikayetçinin, kişilerin işyerini değiştiriyor.
Bugün tam da böyle bir olaya ilişkin bir dava için buradayız. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, ayrımcılıkların, cinsiyetçiliğin son bulmasını, toplumda ve özelde işyerlerimizde her türlü şiddetin ortadan kaldırılmasını istediğimizi ifade etmek için bir araya geldik.
Bir hemşire arkadaşımız gece nöbetinde, dinlenmek için odaya çekildiğinde cinsel saldırıya uğradı! Evet, bir kadın, mesai saatleri içerisinde, kendi görev yerinde, bir devlet hastanesinde cinsel saldırıya maruz kaldı. Yargıysa görevini yapmak yerine arkadaşımızın sanıkla flört edip etmediğini bilmek istiyor, arkadaşımızın neden bağırmadığını sorguluyor.
Hangi durum birine cinsel saldırıda bulunma hakkı verebilir ki!
Daha önce de buradaydık, tüm kadın arkadaşlarımızın yanında olmayı sürdürecek, adalet sağlanana farklılıklarımızla barış içinde bir arada yaşamamızın koşullarını oluşana kadar gerçek adalet istediğimizi haykırmayı sürdüreceğiz.
Bu dava görüşülmeye başlandığından bu yana bu tür yargılama süreçlerin tamamında tanık olduğumuz gibi fail değil arkadaşımız suçlanıyor, mahkeme başkanı somut delil yetersizliğinden sanığın beraatını istiyor.
Buradan kadına yönelik şiddet davalarında erkek yargının başvurduğu yargılamanın kendisinin şiddet olduğunu ve bu tutumu kabul etmediğimizi vurguluyoruz.
Kadınların cinsel saldırının faili erkekle tanışıklığı cinsel saldırının olmadığı, rıza ile cinsel ilişki gerçekleştiği sonucunu doğurmaz. Cinsel şiddet kadınlar için en zor şikâyete dönüşen ve tüm süreçlerde hem psikolojik hem de bedensel en zor başa çıkılabilecek durumken mahkemenin ve hastane yönetiminin mağduru suçlayıcı tutumunu kabul etmiyoruz. Cinsel şiddet davalarında mağdurun davranışlarının suça gerekçe yapılamayacağını ve mağdurun dolaylı rızasından bahsetmenin kendisinin de bir suç olduğunu hatırlatmak istiyoruz.
Bugün burada bir kez daha, bu ve bu gibi olaylarda işyerlerinin, ilgili kurumların ve adli makamların gereğini yerine getirmesini, faillerin cezalandırmasını; suçların idari yönden önlenmesi bakımından ise 6284 sayılı kanunun etkili bir biçimde uygulanmasını istiyoruz.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshi iptal edilsin, şiddet ve tacizle mücadelede önemli araçların devreye sokulsun, başlangıç olarak ILO’nun İşyerinde Tacizi önlemeye yönelik 190 Sayılı Sözleşmesi bir an önce imzalansın diyoruz.
İstediklerimizi alana kadar, hepimiz güvende olana kadar mücadele etmeyi sürdürecek;
Evde, sokakta, işyerlerimizde tacizin, mobbingin, şiddetin tüm biçimlerine karşı sözümüzü örgütleyeceğiz." dedi.