JÎYANEKE XWE FEDAKIRÎ AZADÎYÊ -(ÖZGÜRLÜĞE ADANMIŞ BİR YAŞAM) -Kekê Namet- Namet Abi- Heval Namet! (1)

  Bizleri *dört mevsimde*de ayazda”bırakıp gitmenin birinci senesindeyiz. Ekim'in 12’sinde hayallerini,özlemlerini,umutlarını  bizlere emanet olarak bırakıp gitmiştin.Halen gerçeği kabullenecek kadar kelime ve cümlelerin yüreği bizlerde soğumasa da seni anlatıp hakkını verebilir miyiz?
Kalemi tutacak gücü kendimizde bulabilir miyiz?
Yorulmaz, uzun yolculuğuna nefesin ile soluk olduğun soluksuz yürüyüşüne net olduğun amacına ulaşmada
nereden başlamalı,nasıl yazmalı?
“Hayatta geride kalan olmak hep zordur.”derler.Umutlarını kalbimizde büyütmek yükümlülük gerektiriyor,soylu bir yürek istiyor,gözlerimiz doluyor,derinden hissetmeye başlıyoruz.Bu hayalin içinde eriyoruz.
Oldukça zorlayıcı olsa da
yazmanın seni anmak,seninle yaşamak,yaşatmak olduğu için toplum ile bağlarını,İnsan ilişkilerindeki gelişkenliğini,bilgi -birikimin,yoğunlaşmalarını,
anlam dolu anlar ve değerli anılar bıraktığın zamanları,hislerini hayallerini,tutkularını,
 yaşama nasıl anlam verdiğini,
toplumsal zorlukları esas alan emek vererek yaşamın her anına  sarılan özgürlük inadını,yaşam emektarlığını, “Duru bir su misali”hayata akan sendeki sadeliği
 anlamak ve anlatmak gerekir.
Halen gidişini kabullenemeyerek,
bütün gücümüzü toplayarak seni anmaya,yazmaya çalışacağız.
Sadece yazmak değil; duygularını,umutlarını,hayallerini,onlarca hikayeni geleceğe dair yaşam kültürü haline getirerek sahip çıkmamız lazım.
  Senin hikayen sanırım ”Özgürlüğe susamışlık”ile başlamalı. 
Susamışlığını gidermek için yürüyeceğin uzun yolda çıkacak engelleri bilmene rağmen 
“Tüm hücrelerin ile ödünsüz katıldın “demek abartı olmaz.

 Özgürlük kapısını Siirt’ten Tetwana, Rojhılat’a,Bitlis’ten Muşa,Antepe,Trabzona,
Şirvana,İzmire dağları aşa aşa
İnandıklarına kendi yolunda etrafın puslu ve dumanlı yürürken ,giderken,ilerlerken hiçbir zaman “Aman” demedin,dilemedin.

Mücadele dolu yıllar,acımasız işkencelerden ,onlarca yıl soğuk hücrelerde geçen her şeye rağmen umudu ve direnişi elden bırakmadığın soluksuz yolcuğun ile yenilmeden çıktıktan sonra, gökyüzündeki yldızlara ellerini uzatmaya, her sabah onlar ile uyanmaya,Güneşin doğuşunu selamlamaya kaldığın yerden “devam”dedin.

Sensizliğin dört mevsiminde de yaşadıkların,öğretilerin canlanıyor.Bu duygulara tanım bulmaya çalışıyoruz.Yüreğinden dökülenler asla unutulmuyor.
İşte!Senin ile yaşanılanlara bu gönül bağının,sevginin  adını koyamıyoruz.Kardeşlik kadar desem yetmeyecek,öte bir şey!Sende yakalanan gönül bağı hesapsız,candan,içten ve ölesiye...
 Sanırsam,seninkisi dağların,ovaların,çayırların özgürleştirici gücünden hep beslenenen,yaşamın her anına işleyen sevme,mücadele biçimi olmalı.
    Sonrasında özünü korumak için sığındığın mekan,liman:CEWSEQ(Geniş Aileyi bağrında barındıran,görkemi yüreklerde olan eşsiz bağın-bahçen)
Doğa,toprak,Cewseq’ın kollarında olmak şu dünyadaki en güzel şey gibi geliyordu sana.Kendini bulduğun,kendini hissettiğin her şey burada senin için gizlenmiş,sırlanmıştı.Seni daha da adanmışlığa,bağlılık ile yaşama akıttı,yaşatan oldu.
İçindeki sevda ateşi ile dağlara,toprağa ve dahil olduğu yeni yaşamı, rengarenk manzarası kalbinde eşsiz bir güzellik ve sınırsız bir mutluluk yarattı.
 Yeryüzündeki cennetin  olan Cewseq’ın adeta ressamı oldun,resmini çizdin.
 ve o resmi,ruhu bizlere hissettiriyordun.
Ve şimdi Cewseq’te esen her rüzgarda kalbimiz sende çarpar,seni arar.Cewseq’ın nefesini hep içine çekmek istedin.Aldı seni koynuna ve bir daha bırakmadı.Yeşilliklerinde demlenen anılarımızda doğallığın ve sadeliğini arar oluyoruz.Çifte Koterler(Kumrular) senin renginden,bülbüller senin dilinden özgürlüğün türküsünü fısıldıyor.Cewseq’te akan çeşme olup akıyorsun bize doğru.Devam edecek..
 

Editör: Hamza Özkan