İZMİR - Cezaevinden 30 yıl sonra çıkan Mihdi Öztürk, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile diyalogun önemine vurgu yaparak, “İmkansızlığın neye evrildiğini gördük. Halklar arasındaki bariyer kaldırılırsa, bu sorunun 6 ayda çözüleceği görüldü” dedi. 

İzmir’de 9 Ağustos 1993 tarihinde evine yapılan baskınla gözaltına alınan Mihdi Öztürk, tanık ifadeleri gerekçe gösterilerek 16 Ağustos 1993'de tutuklandı. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce (DGM) yapılan yargılamalarda hakkında “Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını, devlet idaresinden ayırmaya çalışmak” iddiasıyla müebbet hapis cezası verilen Öztürk, 30 yıl sonra 9 Ağustos’ta tutuklu bulunduğu Şakran 2 Nolu T Tipi Cezaevi’nden tahliye oldu. 

1965 yılında Mêrdin'in Mehsert ilçesine bağlı Şeyh Mahmut köyünde doğan Öztürk, ekonomik nedenlerle 1977 yılında ailesiyle birlikte İzmir’e göç etti. 18 yaşında evlenen ve 5 çocuğu olan Öztürk, 28 yaşında tutuklandı. Tutuklandıktan sonra Buca Kırıklar Cezaevi’ne götürülen Öztürk, 1995 yılında Aydın E Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. 2001 yılında Buca Kırıklar F Tipi 2 Nolu Cezaevi’ne sevk edilen Öztürk, 2006 yılında ise Şakran T Tipi 2 Nolu Cezaevi’ne götürüldü. Öztürk, 28 yaşında girdiği cezaevinden 58 yaşında çıktı. 

'DİRENMEYİ BİLMEK LAZIM'

Öztürk, yaşamının yarısını geçirdiği cezaevlerini, tutukluların mücadelesini anlattı. Cezaevine girmeden önce kavgacı bir yapısı olduğunu söyleyen Öztürk, "Cezaevinde direnmeyi, sevmeyi, okumayı, yazmayı öğrendim. Belki insanlar için bu çok basit gibi gelebilir. Ama benim için bu çok önemliydi. Köyde büyüdüm, İzmir’de evden işe, işten eve giden bir insanın ortaya irade koyabilme, sorgulayabilme, eleştirme, özeleştiri verme aşamasına gelmesi, büyük bir iradedir. Çünkü özeleştiri vermek erdemdir, eleştirmek cesaret işi, sevmek ise kutsaldır. Her şeyi öğrenmek lazım, direnmeyi bilmek lazım” dedi. 

Tutukluluğu sürecinde annesini, babasını ve birçok yakınını kaybettiğini ifade eden Öztürk, bu nedenle cezaevinden çıkmasının ardından ilk olarak yakınlarının mezarlarını ziyaret etmek istediğini söyledi. Öztürk, "Ancak ailem dışında birçok insan beni karşılamaya gelmişti, bu mümkün olmadı. Eve gittikten sonra ilk fırsatta mezara gittim. Hasret giderdim" diye belirtti. 

YÜREKLERDEKİ SICAKLIK

Cezaevi çıkışında beraber tutuklandığı ve aynı zamanda akrabası olan Mehmet Şirin Gümüş’ün infazının ertelenmesinden kaynaklı sevincinin buruk kaldığını söyleyen Öztürk, “Arkadaşımın infazı yakıldığı için dışarı çıktığımda sevinemedim. Ama beni bekleyenlerin gözlerindeki parıltı, benim için moral kaynağı oldu. Evet, dışarıda binalar, yollar değişmiş. Ama önemli olan o yüreklerdeki sıcaklıktır. Beklentim buydu, beklentimi buldum” diye aktardı. 

ANLAMIN BÜYÜKLÜĞÜ  

Cezaevine girdiğinde çocuklarının çok küçük olduğunu anlatan Öztürk, rüyalarında çocuklarının küçüklüğünü gördüğünü söyledi. Öztürk, “Duvarlar, mesafeler, aileler için belki de daha zordu. Ailelerin zaman içerisinde bizi teselli etmeye başladığını gördüm. Ailem de açık bir cezaevi süreci yaşadı. Cezaevi çıkışında bir söz söyledim, yoldaşını seven için 30 yıl 3 gündür, arkadaşını sevmeyen, anlamayan, uzak duran, küsenler için ise 3 gün 30 yıl gibi geçer. Bu söz üzerine çok düşünmedim. Ama çıktığımda aklıma gelen ilk söz buydu” ifadelerini kullandı. 

‘DUYGULARA KELİMELER YETMEDİ’

Cezaevinde kendisini en çok zorlayan duygunun içeride yaşamını yitiren arkadaşlarıyla vedalaşamamak olduğunu sözlerine ekleyen Öztürk, “Arkadaşların cenazesini gardiyanlar aracılığıyla ailelere teslim ediyorduk. Arkadaşlarımızı kapıya kadar bile uğurlayamadık. İçeride çok sevdiğimiz insanların vefat haberini alıyorduk. Onların mezarına gidememek, ailelerle kucaklaşmamak, sadece bir faks ya da bir mektup gönderebiliyorduk. En çok zorlandığım şeydi. Cenazeyi koğuş kapısında teslim ediyorduk. Kelimeler yetmiyor bu duyguyu anlatmaya” şeklinde konuştu. 

30 YILLIK MUTLULUĞUN ANI

Cezaevinde en çok mutlu hissettiği ve unutamadığı anısının ise 2013 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin kaldırılarak görüşmelerin sağlanması olduğunu söyledi. Öztürk, şunları söyledi: “Mutlu olduğum en önemli şeylerden biri, 30 yıl boyunca arkadaşlarımdan kopmadım. Tecridin kaldırılması, diyalog yolunun açılması süreci unutmayacağım anılarımdan bir tanesidir. O dönemde bazı sağlık sorunlarım vardı. Arkadaşlar beni açlık grevine almadı. Bireysel dilekçe verip eyleme katılma kararı aldım. Çünkü girdiğimiz açlık grevinden sonra tecrit kaldırıldı. Barış yolu açıldı. Orada bu çorbada benim de tuzum oldu diyorsun.”

'BARIŞ ÖZLEMİMİZ DEĞİL, HEDEFİMİZDİR'

PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmelerin sadece Kürtler ve Türkler için değil, bütün Ortadoğu’yu etkileyen bir süreç olduğunu kaydeden Öztürk, bu sürecin İsrail, Filistin, Türkiye’nin komşu ülkelerle olan sorunlarının çözümünde bile etkili olabileceği bir dönem olduğunu söyledi. Öztürk, şöyle devam etti: “O dönemde imkansızlığın neye evrildiğini gördük. Halkların arasındaki bariyer kaldırılırsa, bu sorunun 6 ayda çözüleceği görüldü. O dönemde bunun yansıması her yerde görüldü. Askerlerin, gardiyanların, hastanede bile insanların tavırları değişti. Bu durumun öncülüğünü sadece Kürtlere bırakmamak gerekiyor. Türkiye içinde bulunan demokrasi bloğu ve insan hakları savunucularının bu konuda çabalamaları gerekiyor. Barış sadece özlemimiz değil, aynı zamanda hedefimizdir. Hiçbir şey barış ve özgürlük kadar değerli ve önemli değildir.” 

İNSAN İRADESİNİN BAŞARDIKLARI

Cezaevinde yaşanan zorluklara değinerek, bunun tek boyutlu olmadığını dile getiren Öztürk, her zorluğun aşılabildiğini söyledi. Öztürk, “Cezaevinde bir arkadaşın en mutlu anı da en zorlu anı da hepimizindi. Ne kadar zorluklar olsa da orada birlikte karşı durma idaresi kuruyorsun. Ortak fikir, komünal yaşam, insanın kendi iradesiyle bütünleştiği zaman her şey aşılıyor. Arkadaşından her şeyi öğrenirsin. Ama nihai karar insanın iradesidir. Eğer iradeni ortaya koyarsan, ortaklaşma dağılmıyor. Bireysel olarak şu zorluğu yaşadım demek istemiyorum, çünkü zorluk da başarı da hepimizindir” dedi.

POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİ

Cezaevinde sürekli bir tecrit politikasıyla tutukların iradesinin teslim alınmaya çalışıldığını belirten Öztürk, F Tipi Cezaevi’nin açılmasındaki amacın da bu olduğunu ancak bu konuda başarı sağlanamadığını vurguladı. Öztürk, “Cezaevlerinde sınırlamalar var. Ancak buna karşı tecridi kabul etmeme durumu da var. Bu bir süreçtir. Bu süreci sadece tutukluların üzerine bırakmamak gerekiyor. Cezaevi yetkilileri, ‘Nede olsa yetkim var’ deyip, kısıtlamalar yapıyor. Arkadaşlarımız ne yapılması gerekiyorsa yapıyor. Onun dışında ailelerin, özellikle Meclis’in bu yaşananları gündemde tutması gerekiyor” diye belirtti. 

CEZAEVİ TANIMI: İRADE SAVAŞI

Öztürk, sözlerini cezaevi için yaptığı şu tanımlamayla sonlandırdı: "Bence cezaevleri canavarın ağzındaki bir çeliğe benziyor. İradesi olan bir devrimci, oradan çıkabilir. İrade kaybı yaşayan, ikircikli, kaygılı yaşayan canavarın midesine iner ve bir mevta olur. Ama o canavarın ağzında iradesi ile kalanlar, halkına, davasına layık bir şekilde dışarı çıkabilir. Özellikle 2016 yılında ‘Darbe’ sürecinden sonra baskı daha da arttı. Cezaevinde tutukluların temel hakları olan sosyal ilişkileri ellerinden alındı. Tutuklular yan yana getirilmiyor. Yani canavarın ağzında irade savaşı sürekli devam ediyor.” 

MA / Delal Akyüz