AMED-İSTANBUL- AĞRI ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ- Ötekilerin Gündemi’nin son “Seçime Doğru” programının konukları, Yeşil Sol Parti İstanbul 2.Bölge Milletvekili Adayı Hasan Cemal ve Yeşil Sol Parti Ağrı Milletvekili Adayı Sırrı Sakık.
Hasan Cemal ve Sırrı Sakık anlatıyor: Kürt sorunu neden çözülmedi, bundan sonra çözüm nasıl olmalı?
Ötekilerin Gündemi’nin son “Seçime Doğru” programının konukları, Yeşil Sol Parti İstanbul 2.Bölge Milletvekili Adayı Hasan Cemal ve Yeşil Sol Parti Ağrı Milletvekili Adayı Sırrı Sakık.
Hamza Özkan: Sayın Cemal, 54 yıllık bir gazetecilik ve yazarlık süreciniz var. Bu 54 yılı bize özetlerseniz neler söylersiniz?
Hasan Cemal: 54 yıl önce 1969 yılı sonlarına doğru, o zamanlar adı Devrim dergisiydi, Doğan Avcıoğlu çıkarırdı, devrimci bir yayın organıydı fakat devrimi darbe yoluyla açmak istiyordu. Ancak 12 Mart 71 askeri darbesiyle bizim bu yol yarıda kaldı, savrulup gittik. Ben de 44 ay ceza aldım, hapis ve kaçaklık yaşadım. Ardından 73 seçimleri geldi, Erbakan ve Ecevit koalisyonunda çıkan af ile kurtuldum. O zamanlar Altan Öymen’in açtığı Anka ajansında çalışmaya başladık. Sonra Cumhuriyet Gazetesi’ne girdim. 1979 yılında gazetenin Ankara Temsilcisi oldum. 12 Eylül geldi sonra. 1981 yılında Genel Yayın Yönetmeni oldum. 1991 yılına kadar Cumhuriyet’deydim. 1991’de Sabah Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladım, 1998’e kadar. 1998’den sonra 15 yıl Milliyet’te köşe yazarlığı yaptım. 2013 yılında İmralı Zabıtları diye bir haber yapılmıştı. Ben de o haberi gazetecilik açısından çok desteklemiştim. Bunun üzerine Erdoğan gazetenin patronuna “bunu at” gibisinden bir şey söyledi. O zaman bir kaset yayınlanmış ve gazetenin patronu Erdoğan karşısında ağlamıştı. O zaman beni de kapının önüne koydular. 2013’den itibaren de T24’de internet gazeteciliğine başladım. 1 ay önce de HDP’ye, Eş Başkan Pervin Buldan’ın daveti ile girdim.
Hamza Özkan: Sayın Sakık, HEP’den bugüne, kapatılan partilerle birlikte siyasi çalışmalarınızı özetlerseniz neler söylersiniz?
Sırrı Sakık: Hasan Abi anlattı, benimki de benzer bir hikaye. Ben lisede öğrenci iken derslerimiz hep boş geçerdi, ben de hep sınıf başkanı olurdum. Sınıfta nutuk atardım, “ben parlamentoya gideceğim, haklarınızı koruyacağım, şöyle olacak böyle olacak” diye. Bir gün kapı açıldı, öğretmenimiz içeri girdi, elinde sopa vardı. Beni gördü masada, nutuk atıyorum. Beni aldı götürdü. Öğretmenimiz demokrat biriydi, Dersim’liydi, adı Düzgün Hoca. Epeyce nasihat verdi. Sonra 1991’de seçildiğimde ilk ziyaretçim bu hocam oldu, kucağında çiçekler ile geldi. Dedi ki, o gün sana haksızlık ettim, sen vekil olacağım diyordun vekil oldun, ben de çiçeklerle geldim. Bizim mücadelemiz oradan geliyor. Çok uzun yıllardır siyasetteyim. Aslında CHP’den gelen bir gelenekten de geliyorum. Gençlik kolları, il başkanlığı yaptım. 1991’de de SHP’den milletvekili olmuştum. O gün bugün Kürt siyasal hareketindeki bütün partilerde görev alan, tutuklanan, sürgüne giden, yasaklanan bir süreçten geliyoruz. Bugün de Ağrı’dayız. Burada demokrasi mücadelesini büyütmeye, sorunlarımızı parlamentoda çözmeye çalışıyoruz. Ama parlamento demokratik siyasete, önümüze set çekiyor. Biz ne kadar parlamentoyu, demokratik siyaseti zorluyorsak onlar da parti kapatarak, HEP’den bugüne kadar 9 partimiz kapatıldı, 10.parti HDP de Anayasa Mahkemesi’nde. Böylesi bir süreçte demokrasi mücadelesi veriyoruz; Kürt sorununun parlamentoda çözülmesini, kanın, şiddetin durmasını istiyoruz. Şimdi Hasan Abi ile, Türkiye’den farklı kimliklerle, farklı inançlarla Yeşil Sol Parti’deyiz. Önümüzdeki dönem hep beraber bu süreci parlamentoda çözüme doğru götüreceğiz, siyasi aktörler de buna öncülük edecekler. Liseli yıllarda hem Cumhuriyet hem de Vatan Gazetesi’nde muhabirliğim de var. 1978-79-80 yıllarında bölgede iyi de bir gazeteciydim. Hasan Abi hep bize örnektiniz, o gün de bugün de öyle. Siyasi kimliğimiz baskın çıktı sonra götüremedik gazeteciliği.
Hasan Cemal: Bu defa da ben sizin saflara geldim. Sırrı ile nasıl tanıştığımı hatırlıyorum. Sevgili Ahmet Türk sayesinde tanıştık. 1987 yılıydı sanıyorum. SHP lideri Erdal İnönü ile dolaşıyorduk. Mardin’de otobüsün etrafı çoluk çocuk tarafından sarıldı, Ahmet Türk otobüse bindi. Kıyamet kopuyor otobüste. O zaman Sırrı’yı tanıdım. Çocukların bu zafer işaretini de 1987’de ilk defa gördüm ve o sıcaklığa hayran kaldım.
Sırrı Sakık: Doğru, o dönemler ben SHP’de il başkanıydım. Bölge gezisine katılmıştık. O dönemden bugüne kadar Hasan Abi’yi biliriz, severiz. Şimdi de parlamentoda birlikte demokrasi mücadelesi vereceğiz. Tarihi bir süreçten geçiyoruz. Umuyorum 100 yıllık süreçte çözülmeyen Kürt sorunu bize fırsat olur birlikte bunu çözeriz. Bu kan deryasından hep birlikte kurtuluruz. Bu sorun sadece YSP’nin, Millet İttifakı’nın değil diğer siyasi partilerin de, Cumhur İttifakı’nın da sorunudur.
Hasan Cemal: Bu sorunun ele alınıp çözüm rayına oturtulması için lazım gelen önkoşul olan bir uzlaşma ruhu da uzlaşma süreci de önümüzde açılıyor.
Hamza Özkan: Sayın Cemal bu 54 yıl içinde pek çok partiden siyasetçiler ile, başbakanlar, cumhurbaşkanları ile, Kürt siyasetçilerle görüştünüz. Bu dönemlerde çok defa ateşkes de oldu PKK ile devlet arasında. 1993’de Sayın Öcalan ile de görüşmüştünüz. Kürt sorununu o dönemlerde neden çözmediler, çözemediler? AKP dönemine gelmeden önceki süreçleri değerlendirirmisiniz.
Hasan Cemal: Genel yayın yönetmenliğini 1991 yılında bıraktıktan sonra Kürt sorununun içine girdim. Bölgeyi dolaşarak Kürtlerin acılarına dokunarak, hissetmeye, anlamaya çalışarak Kürt coğrafyasında her tarafı dolaşmaya çalıştım. O dönemde Öcalan ile de Bekaa’da görüştüm. Sonraki yıllarda Kandil’e de gittim. Bütün sahnedeki oyuncularla görüşerek fikir edinmeye çalıştım. O dönemin öncesinde ne oluyor diye soru sormamla ilgili iki hatıram var; Biri Şemdinli ve Eruh baskınları. 83 ya da 84’de o baskınlarla birlikte “ne yapıyoruz?” dedik. Rahmetli Necip Torumtay 1. Ordu Komutanı idi. Biz bölgeye muhabir yollamıştık. Biri iyi bir foto muhabiri idi, Rıza Ezer. Oradan fotoğraflar yolladı. Duvarların önünde ellerini duvara dayamış insanlar, arkasında askerler. Fotoğrafları yayınlamaya başladık. Sıkıyönetim komutanı (Torumtay) beni çağırdı. 1. Ordu’ya gittim. Dedi ki: Ne yapıyorsunuz? Siz Türk ordusunu bir sömürge ordusu gibi gösteriyorsunuz. Bu yayınları kesin. Bununla ben birtakım şeyleri farketmeye başladım.
Bir de askerde 1968 yılında Trabzon’daydım. Amerikan üssünün çevre korumasını yapıyorduk. Askerlerin hemen hepsi Kürt idi. Belirli saatlerde paydostan sonra ben odamda okurken onlar gelip benim radyomu alırlardı. Merak ettim neden hep aynı saatte radyo dinliyorlar. Takip ettim, takımın toplanma odasına girdim, gürültülü bir türkü, şarkı. Beni görünce kabahat işlemiş gibi hazırola geçtiler. Rahat olun, nedir bu dedim. Kürtçe şarkı komutanım dediler. Nereden? Erivan radyosu. İlk defa Kürt gençler Kürtçe şarkı Erivan’dan dinliyorlar. Bu da tuhaf geldi o zaman, duygulanarak düşünmüştüm bunu. Biz Kürtleri Mülkiye’de okurken de öğrenmedik. Sonuç olarak bu yıllara geldik. Şemdinli Eruh baskınlarında Özal başbakandı, 3-5 çapulcu dedi. Paşalardan da tepki geldi. Özal’a haksızlık olmasın. Özal bir yerde Kürt sorununu kendi yüreğinde de hisseden bir devlet adamıydı. Kürt sorununun ne olduğunu diğerlerine göre çok daha çabuk kavramıştı.
Kürt sorununu anlatırken bir zorluğum oluyor. O zorluk da hassasiyet ve insanların geçmişten gelen acıları konusunda dikkatli bir dil kullanmak. Ne zaman gitsem o dağda gerilla ile konuştuğumda ya da hapse düşmüş Kürtler ile konuştuğumda bir şeye dikkat ettim: “Bana anlat Türkiye’deki devlet politikalarına nasıl tepki duydun?” dediğimde aklımda kalan şey hep; ilkokula başladım Kürtçe konuştuğum için öğretmenden dayak yedim. Kürtçe konuşma Türkçe konuş. Ben bilmiyorum ki Türkçe, nasıl konuşayım. O tokatın acısını hiç unutmadıkları ve hep hissettikleri için oradan beslenen bir Kürt sorunuydu. Seçim kampanyası sırasında YSP ilçe başkanı genç bir kadın ile tanıştım. Annesini doktora götürdüğünde sonradan öğreniyor ki “pis Kürtler” diyor doktor. Bunun hiç unutmuyor. Onda yarattığı acı onu siyasi harekete sokuyor ve yıllarca da hapis yatıyor bu yüzden. Bu hiç bitmiyor. Kürt sorunu nereden derseniz bir konu daha var; Tarık Ziya Ekinci ile ben Kürtler kitabımı yazarken konuşmuştum. Bana anlatsana Kürt sorununu dedim, bana Şark İslahat Kanunu anlattı. 1924’de çıkıyor ve sonradan Kürtçe’nin kamuya açık alanlarda kullanılması yasaklanıyor. Ortaokula gelmiş, babası Türkçe bilmiyor. Lice’deler. Akrabalar pazara gelince babası çağırırmış, oğlum koş diye. Onların tercümanlıklarını yaparmış çünkü Jandarma Kürt köylülerinin Kürtçe konuştuklarını duyarsa ürünlerine el koyup onları da bir süre karakola götürüp tutarmış. Şöyle bir baktığınız vakit, Kürt sorununun yolu buralardan açıldı. Buna tepki duyanlar hapsi boyladı, dayak yedi, baskı, zulüm gördü. O baskı, zulüm 12 Eylül döneminde Diyarbakır Askeri Cezaevi’nin kapısını açtı. Felat Cemiloğlu nasıl bok yedirildiğini anlatmıştı. “Genç olsam dağa çıkardım” diye söze başlamıştı. Oradaki baskı, zulüm işlenceler Kürt gençlerine dağın yolu açmıştır. Ondan sonra devlet yine Kürtlere baskıyı devam ettirmiştir: Faili meçhul cinayetlerle, köyler yakılarak, kendi yurtlarında Kürtler sürgüne zorlanarak, hapislere atılarak, partileri kapatılarak. Devlet cinayetleri, devlet terörü, hapisler işkenceler Türkiye’de Kürt siyasi hareketi buna direnerek büyüdü. Devletin yaptığı ahmaklık. Böyle bir şey yaratıldı. Sen bölünmekten korkuyorsan, Kürtlerin uyanmasını istemiyorsan ona da yol açmışsın. Bugün HDP ve şimdi YSP ile meclis çatısı altında bir uzlaşma ruhunun uyanışına tanıklık ediyoruz. 14 Mayıs’ın önemi burada. Bir tarafta Kürtler Emek ve Özgürlük İttifakı ile öbür tarafta Kılıçdaroğlu liderliğinde ilk defa 6 parti uzlaşıyor. 14 Mayıs günü seçim sandığında bir uzlaşma ruhu yakalanıyor. Tarih yazarak Türkiye’nin tek adamını sırtından attığı zaman Türkiye’nin de kaderini değiştirebilecek bir uzlaşma ruhu doğabilecek. Bunu küçümsemememiz lazım. Bu sorunu çözüm rayına oturttuğumuz zaman Türkiye’nin demokrasi sorununun da, hukuk, adalet sorununun da ağır ağır çözüldüğünü göreceğiz.
Hamza Özkan: Sayın Sakık, 40 yıldır Kürt partilerinde yer aldınız. Bu dönemde ateşkesler, temaslar, çözüm süreçleri oldu. Bu süreçte neden Kürt sorunu çözülmüyordu, neler söyleyebilirsiniz?
Sırrı Sakık: Muş’da bir köylü arzuhalciye gelir. “Bana bu köyde çok zulüm ediyorlar davacı olacağım” der, uzun uzun anlatmaya başlar. Arzuhalci de yazar. Uzun bir dilekçe olur. Sonra arzuhalciye der ki; bir oku bakayım. Arzuhalci başlar okumaya, vatandaş da başlar ağlamaya. Başıma bu kadar zulüm geldiğini bilmiyordum der. Bazılarını biz unutuyoruz Hasan abi anlatınca neler yaşamışız. Neden Kürt sorunu çözülmüyor? Siyaset dünyası buradan iktidarlar yarattığı için. Kürtler gerçekten ülkeyi bölmek, parçalamak gibi bir dertleri varsa eh çözmemeleri bir noktada anlaşılır. Ama böylesi bir dert yok, birlikte yaşam var. 9 parti kapatılmış Kürt halkı inadına demokratik siyaseti esas alıyor. Bir parti kapanıyor ikincisini açıyor, kayyumlar atanıyor yenisi aday oluyor. Vekil oluyor, dokunulmazlık kaldırılıyor ama Kürtler inadına demokratik siyaseti sürdürmek istiyor. Bize haksızlık yapıldı. 100 yıllık Cumhuriyet ilk kurulduğunda ortak vatan şiarı ile kuruldu. İlk Meclis oturumunda M.Kemal Kürtlere, Lazlara hitap etti bunları biliyoruz. Ama 1924 anayasasından sonra red, inkar, kavgalar bugüne kadar geldi. İki cihana yetecek kadar süre Kürtler ve diğer halklar, azınlıklar bu topraklarda çok acı çektiler. Yeni bir yüzyıla giriyoruz. Kürtler açık ve net diyorlar ki, biz artık reddi, inkarı, asimilasyonu ve bize tepeden bakılmayı asla kabul etmiyoruz. Biz de söz ve karar sahibi olmak ve bu ülkenin bütünlüğü içinde kendimizi özgürce ifade etmek istiyoruz. Sürekli Kürtler tüm baskılara rağmen parlamentodaki temsilcilerini adres gösteriyor. Bir halk parlamentoyu adres göstermese kapanan partilerinin yerine yeni partiler kurmaz. İl, ilçe başkanı tutuklanıyor yenisi hazırlanıyor, o da tutuklanmaya aday oluyor; vekil oluyor aynı şekilde. Ama bizi yönetenler buradan nemalandıkları, yararlandıkları için Kürt sorununu çözmüyorlar. Ben halklar arası bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Bugün Kürt sorunu çözülürse mevcut siyasi partilerin birçoğu olmayacak. Beslendikleri tek damar budur. Bu seçimlerde bile; biz bir danışma kurulu toplantısında “demokratik cumhuriyeti inşa dönemidir” diyoruz, bugün Cumhurbaşkanı mitingde “bu bölücüler Cumhuriyet’i yıkacaklar” diyor. Sürekli algı operasyonu. 2014 yılında 430 il-ilçe örgütümüze, Kürt evlerine saldırılar olmuştu. Ellerinde palalar, baltalar birkaç insanı öldürdüler. Bir annenin telefonunda Kürtçe melodi çaldığı için bıçakladılar. Giderken de binaları ateşe veriyorlardı ve “biz Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyorlardı. Ben de onlara döndüm “siz it sürüsüsünüz” dedim. Hakkımda davalar açıldı. Hem yerel hem de yargıtayda iki davada da “burada Mustafa Kemal’e hakaret yok, o vandallara hakaret var” diye mahkeme kararı olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı her gün ekrana çıkıp “bakın size ne diyor” diyor. Bu ülke böyle yönetiliyor. Demek ki beslendikleri tek damar budur. Topluma verecekleri yeni bir hikayeleri olmadığı için Kürt sorunu üzerinden bir karşıtlık yaratarak iktidar olmaya çalışıyorlar. Biz bedel ödeyenler iktidarların kurbanıyız. İktidarlar buradan şekillendikleri için diledikleri gibi hem medyasını, ön bahçesini, arka bahçesini dilediği gibi kullanıyor. Ulusal kanallarda her gün bize hakaretler, eleştiriler, tehditler ama bize söz hakkı yok. MHP Genel Başkanı tehdit ve şantaj dışında ne yapıyor? Parlamento da çeteler mafyalar için af çıkarabiliyorlar. Ama biz Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ halkın iradesidir, bir an önce dönmeliler dediğimizde bizi terörizmle iç içe göstermeye çalışıyorlar. Kürt sorununun çözümünde çok büyük engeller de yok. Eğer ülkenin bütünlüğü içinde Kürt sorunu çözülecekse yani en demokratik haklar ile çözülecekse bugün ülkenin yaşadığı siyasi-ekonomik krizin asıl nedeni eğer Kürt sorunu ise; bu ülkenin yöneticileri, sivil toplumu, herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli: Niye bu kadar acı çekiyoruz?
Ağrı’da 45-50 bin insan göç etmiş. Bir insan eşini, ailesini bırakıp neden gider? Ya baskı olur ya da ekonomik kriz olur. Burada ikisi de var. Kimliklerinden dolayı ciddi baskı var ve yoksul bir kent olduğu için herkes bırakıp gidiyor. Kars’ta da, Muş’ta da ciddi göç var, gençler kalmadı. Siyaset dünyasının, bu toprakların çocukları buraları terk ediyorsa böyle bir derdi olmaz mı? Bunu konuşmaz mı? Burada devletin kurumları, hastanesi, okulu var; doktor yok, öğretmen yok, hukuk yok. Bu coğrafya böyle yönetiliyor. İsyanları da kavgaları da mücadeleleri de bu. Kürt halkı da diyor ki; artık kavgayı bitirin bir sulh yapın, bizimle müzakere yapın, birlikte konuşalım. Mevcut siyasi partilerin ise böylesi bir derdi yok. Cumhur İttifakı’nı eleştiriyoruz ama 6’lı masa oturuyor kaç bin sayfalık manifesto hazırlıyor ama içinde bir cümle Kürt sorunu ile ilgili, sürgünde, cezaevinde olanlar ile ilgili tek satır bulamazsınız. Biz bunu da söylediğimizde “aman aman sürece zarar vermeyin”. Mecbur ve mahkum değiliz. Ülkeyi yöneteceklerse Türkiye’nin temel sorunlarıyla ilgili bir projelerinin olması, bunları açık ve net kamuoyuna paylaşmaları lazım. Hiç kimse oy uğruna geleceğimizi heba etmemelidir. Siyaset dünyası çifte ruhludur. Çözüm sürecinde yapılan anketlerde toplumun %60’ı destek veriyordu. Milliyetçi kesimden %70 destek vardı. 31 Mart seçimlerinde toplum değişim ve dönüşüm ve Cumhur İttifakı’nı mahkum eden bir tutum sergiliyorsa; orada o gün bu ülkenin sol-sosyalistleri, ulusalcıları, kemalistleri, muhafazakarları el ele tutuşup yeni bir sürecin örülmesi için çok ciddi şeyler yaptılar. İstendiği zaman oluyor. Ama bugün kutuplaşma yaratarak aslında ülkenin her ferdine haksızlık yapılıyor, bütün halklara, emekçilere. Çok ciddi krizlerin yoksulluğun dorukta olduğu bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bütün akarlarımızın heba edildiği, hiçbir kontrolün olmadığı bir durum, örtülü ödenekler varsa bunun nedeni Kürt sorunudur. Herkesin biraz daha vicdanlı olması gerekiyor. Biz tüm Türkiye halklarıyla kardeşçe yaşamak istiyoruz. Anayurdumuz Türkiye’nin her tarafı, sadece Kürt coğrafyası değil. Bize uygulanan bu zalimane politikalar, dil, kültür üzerindeki yok sayılmaları reddediyoruz. Bizim irademiz olanların bir an önce özgür olmalarını istiyoruz. Siyaset dünyası da kendini buna göre şekillendirmeli. 30 yıldır buradayız ve söylediğimiz ilk günden beri bunu söylüyoruz.
Hamza Özkan: Sayın Cemal, Kürtlerin deyimi ile “Kürt sorununu çözmeyen çözülür”. AKP’nin de çözüm süreci oldu. Bu döneme ilişkin neler söyleyebilirsiniz? Bir açıklamanız da olmuştu: 14 Mayıs’tan umutluyum çözüm konusunda şeklinde. Masanın devrilmesiyle sayın Öcalan ile de görüşme yapılamıyor. Son görüşmede Kürt sorununu 1 haftada çözerim demişti. Yeni süreçte Kürt sorununun çözümü nasıl olmalı?
Hasan Cemal: Kendi yakın-uzak geçmişimde Kürt sorununun neredeyse bütün oyuncularıyla görüştüm, tartıştım, düşündüm. Geldiğim nokta şu: oturup konuşmaktan başka çaremiz yok. Bir masanın etrafına oturacağız, bütün ayrıntılarıyla bir yol haritası çizilecek ve bunu konuşma iradesi göstereceğiz. 14 Mayıs’ta seçim sandığından yeni bir uzlaşma ruhu çıkacağını sanıyorum. Uzlaşmadan yol alamayız. Bir tarafta 6’lı masa bir tarafta Emek ve Özgürlük İttifakı, YSP, HDP ile birlikte, geçmişte çekilen acıların olgunlaştırıcı etkisi hepimizin kafasını eskisine göre açmış olabilir. 20 yıldır memleketin başındaki saray iktidarını, saray faşizmini, Erdoğan faşizmini bu defteri kapattığımız ölçüde Türkiye’nin önünü açacağız. Gördüğüm kadarıyla Pazar günü bundan kurtulacağız. Meclis çatısı altına geldiğimiz vakit bizim sandıkta tarih yazmış olmamız yepyeni bir durum yaratabilecektir. O zaman gelin en yakıcı sorunu çözmeye çalışalım. Bir masa kuralım ama sadece bizler değil AKP-MHP tarafını da davet etmemiz lazım. Bu masada yol haritası yapılsın. O haritada kolaydan zora doğru sorunu ele almaya çalışalım. Kolay olanları düğümleri çözmeye başlayalım. Uzlaşma ruhunu kaybetmeyelim. Sabırla birbirimizi dinleyelim. Tartışalım ama uzlaşma sürecini çıkmaza sokmayalım. Hem çözüme dönük siyasi irade hem de bir sabır lazım olacak. Kürt siyasi hareketindeki oyuncuların olgunlaştıklarını görüyorum. Bu tarafta Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesinde nasıl bir hesaplaşma ile yol aldığını da gördük. Millet İttifakında o diyalogları kurmak kolay değildi. Bu sabır ve olgunlaşma ile birlikte yeniden çözüm yoluna sokabiliriz. Geçmişteki çözüm süreci yazık edilen bir süreçti. Umut ışığı epeyce yanmıştı. Ancak sürecin Erdoğan ile gitmeyeceğini baştan itibaren sezen insanlar vardı. Sonra Erdoğan’ın olumlu adımlarını izledik. Oslo süreci bunlardan biriydi. Kandil’den gelen Kürt temsilciler vardı. Türkiye başbakanı sorunu askerin gölgesinden kurtarma yönünden adımlar attı. İmralı’nın asker tekelinden çıkarılmasını sağladı. Ama sonra bütün bu sorunu bir affa indirgedi. Bu Kürt sorununu anlamamazlıktan gelmektir. Kürt sorununu çözüm sürecinden oy alabilir miyim varsayımıdır.
Hamza Özkan: Sayın Sakık, siz çözüm sürecine ilişkin neler söyleyebilirsiniz? Yeni bir çözüm süreci olacaksa kalıcı bir çözüm görebiliyor musunuz?
Sırrı Sakık: Çözüm süreci çok samimi olmalı, kapalı kapılar ardında konuşulmamalı. Her şey kamuoyu ile paylaşılmalı. Bu sürece katkı sunabilecek bütün siyasi aktörler sürece dahil edilmelidir. Ama siyaset dünyasının böyle bir derdinin olmadığını biliyoruz. Çünkü siyaset dünyası sadece buradan iktidar olmaya çalışıyor. Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş Van’a geldiğinde Kürtler çok büyük bir sevgi ile aldılar bağrına bastılar. Selahattin Demirtaş inşallah özgür olur dediler, o da inşallah dedi. Ankara’ya döndü bunu yalanlamak için otuz tane açıklama yaptı; ben öyle demek istemedim, şöyle demek istemedim şeklinde. Yine üç beş gün önce de “Milli Güvenlik Kurulu ne diyorsa biz ona tabi oluruz” dediler. Cumhur İttifakı da Millet İttifakı da bu sorunu çözmez. Önce sivil bir mantık olacak. Yani inanacak. Demokratik ülkelerin aziz ve azizeleri var. Neden bu topraklarda bir aziz yetişmiyor. Devasa sorunlar var, Kürtlerin, azınlıkların, inanç sorunu var. Şunları çözün gelin bizim azizimiz olun. Çözüm sürecinden nasıl iktidar devşiririm diye bakıyorlar. Habur sürecinde yüzbinler akın akın gelmişlerdi büyük beklentiyle. Ama Ankara’yı en çok tetikleyen muhalefet idi. CHP’nin başında Deniz Baykal parlamentoyu, sokakları nasıl germişti. Gerçekten sol-sosyal demokrat, insan hakları ile yola çıkan bir parti kanın durması için iktidara yardımcı olması gerekirdi, ama o süreci küçük iktidarları için süreci heba ettiler.
Siyaset dönüp dolaşıp şunu söyleyecek; şu Kürtlere yüzyıldır bu haksızlığı yapıyoruz. Bunun için büyük bir masa oluşmalı, herkes buluşmalı. Ortak bir konsensüs sağlanmalı. Bu lütuf da değil, Kürt’ün hakkıdır. Birlikte demokrasiyi büyütebilirsek hukukun, huzurun ülkesini yaratabilirsek hepimiz kazanırız. Umuyorum önümüzdeki dönem parlamento bunun ruhuna uygun hareket eder. Biz sürece dahil olan, sürece katkı sunacak aktörleri sürece dahil etmeye çalışacağız.
Hasan Cemal: Sevgili Sırrı bu dileklerine ben de canı gönülden katılıyorum. Pazar günü tarih yazdıktan ve Erdoğan’ı gönderdikten sonra bu yeni sayfayı Türkiye’de açacağımıza inanıyorum, bardağın dolu tarafına bakmaya çalışıyorum. Parlamento zemininde ele ele verip bu yakıcı sorunu hep birlikte çözmeye çalışacağız. Özellikle sizlerin deneyim ve birikimleri bu sorunun nasıl çözüleceğine ışık tutacak. Hep birlikte sımsıkı durup durup büyük çözüme katkıda bulunabileceğiz.
Hamza Özkan: Sayın Cemal, Sayın Sakık teşekkür ederiz.