Dilan Babat

ANKARA – İki yıldan bu yana devam eden ve iki haftadan bu yana da karar için kesintisiz olarak sürdürülen Kobanê Davası’nda kadın siyasetçiler, gerçekleri dile getirerek yargılanan değil yargılayan olduklarını savunmalarıyla ortaya koyuyor, tarihe not düşüyor.

DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları karşısında 6-8 Ekim 2014’te Kurdistan başta olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrinde başlayan protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, bu eylemlerden 6 yıl sonra 25 Eylül 2020 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Başlatılan soruşturma kapsamında, 4 Kasım 2016’da gözaltına alınan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş’ın yanı sıra Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel ve Ayla Akat Ata olmak üzere 28 siyasetçi dosya kapsamında tutuklandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 108 kişinin yargılanması talebiyle hazırlanan iddianame 7 Ocak 2021’de Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Kobanê Davası 26 Nisan 2021’de ilk duruşma ile başladı ve 18’i tutuklu 108 kişinin yargılanmasıyla devam ediyor.

Davanın üzerinden geçen 2 yıllık süre içerisinde siyasetçi kadınların savunmaları ise tarihe not düştü. Kadın çalışmalarından dolayı yargılanan kadınlar, çalışmalarının illegalize edilmesine dair savunmaları ile erkek devlet şiddetini teşhir etmeye devam ediyor. 

Davanın 18 Mayıs’ta görülen duruşmasında Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel ve 20 Mayıs’taki duruşmada da Ayla Akat Ata, Gültan Kışanak olmak üzere çok sayıda siyasetçi reddi hakim talebinde bulundu.

Figen Yüksekdağ: Hesap verme değil hesap soracağız

Figen Yüksekdağ reddi hakim gerekçesinde, “Eğer burada gerçek anlamda bir hakikati açığa çıkaracak isek; derdimiz öldürülen canlarımızın hesabını sormak ise, her şeyden önce gerçeğe sadık kalmak zorundayız. Bu bir yargılama bizim açımızdan bir hesap vermek hareketi değil, hesap sorma ve toplumdan kaçırılan gerçekleri ifşa etme süreci. Bu güne kadar toplumdan kaçırılan bir Kobanê gerçeği var. Ama Kobanê kelimesinin altı kazındığında altında çok güçlü bir tarih yatıyor. HDP, Türkiye’nin geleceğinde ne kadar kritik bir yerde duruyorsa bugün sizin tavrınız da Türkiye’nin geleceği açısından kritik bir yerde duruyor. Bu nedenle siyasi iktidar oyunlarının parçası olmadığımız gibi buradaki oyuna da dahil olmayacağımızı çok net belirtiyoruz” şeklinde konuştu.

Sebahat Tuncel: Gerçeğin sesiyiz

Sebahat Tuncel de reddi hakim gerekçesinde, “Başlangıç sonucu belirler. Siz öyle bir başlangıç yaptınız ki buradan bir adalet beklemek mümkün değildir. 2015’ten bu yana Türkiye’de bir rejim değişikliği var. Bu rejimin önündeki tek engel Kürt hareketi ve onunla beraber hareket eden güçler. Kendi önünde engel olan, faşizme barikat kuran, demokrasiyi, özgürlükleri, halkların kardeşliğini savunan bir yerden geliyoruz biz. Yalanı gerçek gibi sunmak yeteneğiniz. Yalanı gerçek gibi sunmak yeteneğiniz. Kürt siyasetçilerinin, AKP-MHP’ye alternatif olacak ve Türkiye’de demokrasiyi inşa edecek bir şeyi engellemek için yalanı kullandınız. Gerçeğin de ortaya çıkmak gibi bir kötü huyu var. Ne olursa olsun ortaya çıkar. Biz işte gerçeğin sesiyiz. O yüzden siz sesimizin duyulmasını istemeseniz de karanlıktan beslenenler ışıktan korkarlar. O yüzden bizden korkuyorlar. Sayın Öcalan'la diyalog sürecinin devam ettiği, toplumun büyük bir desteğinin olduğu çözüm sürecinde, böyle bir dönemde AKP Dolmabahçe Mutabakatı’nı yok saydı. Sayın Öcalan üzerinde ağır tecrit koşulları devam etti. Bu tecrit ortadan kalksın diye daha önce de açlık grevleri yapıldı ve bu ülkenin Adalet Bakanı ‘yasalar uygulanıyor’ dedi. Bu nedenle 6 yıl sonra dosya çıktı. Dosyanın Kürt sorunuyla bir bağlantısı var. Bu iddianame, bu mahkeme IŞİD’i savunan konuma gelmiş. Bu iddianameyle bize IŞİD’i savunuyorsunuz. sözleriyle davanın siyasi bir dava olduğunu ve Kürt Sorunuyla bağlantısı olduğunu vurguladı.  

Gültan Kışanak: Kadınım ve Kürdüm 

Gültan Kışanak reddi hakim gerekçelerini şöyle sıraladı: “Keşke barışın, demokrasinin, değerini anlayacak bir muhatap bulsaydık. Hala bulamadık. Bizi tutuklayan değil, şurada mikrofonumuzu kapatan değil; ‘Bu sorunlar nasıl çözülebilir, bu ülkenin sorunlarını beraber çözelim’ diyen bir iktidar görmek istiyoruz karşımızda. Ben Kürt’üm Kürt. Ben Kürt’üm, bir Kürt kadınım. Bana yeni sıfatlar bulmayın. İşine gelen beni komünist, işine gelen beni bölücü, işine gelen beni terörist ilan ediyor. Bu sıfatları bize yakıştıranlara iade ediyorum. Ben sadece ve sadece insanım, kadınım ve Kürdüm. İnsan haklarını, kadın haklarını ve Kürt olmamdan kaynaklı kültürel haklarımı kabul etmeniz bu sorunun çözülmesi için yeterli. Lütfen bir an önce bu kara lekeden vazgeçin. Tarihteki gerçekler aydınlatılınca utanç duyacağınız bu durumdan kurtulmak için size bir şans veriyoruz.”

Gülser Yıldırım: İnkar siyasetinin sözcüleri mi bizi yargılayacak?

Gülser Yıldırım ise “Bu Kürt halkının siyasetinin engellenmesinin davasıdır. Bu zulüm tek adam rejiminin zihniyetidir. İnkar üzerine kurulu bir zihniyet. Bu zihniyet devam ettikçe bu sorunlar da devam edecek.  Ahlak, vicdan ve azıcık hakikat arayışı olan varsa mâhkum ediliyor. Bugün başlayan bir durum değil, 100 yıllık tarih boyunca bu böyle devam etti. AKP-MHP faşist ittifakı devam ediyor. Onlar bizi nasıl yargılayabilir? İnkar siyasetinin sözcüleri mi bizi yargılayacak? Özgürlük, barış ve demokrasi halklar içindir. İktidar ise çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Dün yoksulluktan geldik diyenler bugün halkların kanının üstüne oturuyor. Bunlar saltanatlarını sürdürüyor, bu hak ve adalet değildir. Bu hastalıklı bir zihniyettir. Biz de eşitlik, adalet, özgürlük için mücadele ediyoruz” sözleriyle sıraladı reddi hakim gerekçelerini.

Deniz Poyraz için konuştular: Kadın özgürlük mücadelesinin bayrağıdır

Deniz Poyraz’ın katledilmesinden bir gün sonra 18 Haziran’da görülen duruşmanın tek gündemi Deniz Poyraz oldu. Figen Yüksekdağ, “Siz bu duruşmayı sürdürürken HDP’ye dönük toplu katliamlar yürütülüyor” sözleriyle katliama tepkisini dile getirirken Gültan Kışanak ise, “Deniz, kadın özgürlük mücadelesinin bayrağıdır” diye belirtti. Deniz’i ve ailesini yakından tanıdığını belirten HDP PM üyesi Pervin Oduncu, “Sayın Abdullah Öcalan ‘40 yıl da geçse bu sorunu barışla çözeceğiz. Bunun başka yolu yok’ demişti. Ben de bugün bunu söylüyorum. Kürt sorunu kangrenleşmiş bir sorun ve ancak barışla çözülebilir” dedi. Deniz’in katledilmesi ardından Kürt sorununa daha çok vurgu yapıldı. Duruşmanın sonraki oturumlarında da söz alan kadın siyasetçiler Deniz’in mücadelesine işaret etti.

Ayla Akat: Abdullah Öcalan’ın düşüncülerini öğrendikten sonra onu lider olarak kabul ettim

21 Haziran’da 3’ncü duruşmanın 6’ncı gününde söz alan Ayla Akat Ata, “Beni düşünmeye iten kendimi tanımaya iten gerçekliğin arkasında Sayın Öcalan’ın sunmuş olduğu kadın özgürlükçü perspektif var. Abdullah Öcalan 1999’a kadar PKK lideriydi ama 1999’dan sonra halkın lideri oldu. Onun avukatlığını yaptıktan ve düşüncelerini öğrendikten sonra ben de onu lider olarak kabul ettim” sözleriyle Abdullah Öcalan’ın önemine işaret etti.

Depremde olmayan devlet davada var

Görülen davanın iki yıllık sürecinde kadın siyasetçilerin savunmaları her anlamda ülkenin durumunu özetler nitelikte. 6 Şubat depremine rağmen duruşmayı sürdürüldü. Görülen 24’ncü duruşmada heyete tepki gösteren Figen Yüksekdağ, “Çünkü saraydakiler sizden karar istiyor. İnsanlar can çekişirken, mahkemeler ve savcılar bizim için çalıştı. Devlet depremde yok ama kumpas davasında bağımsız yargıyı bize bir silah olarak doğrultmak için var. Siz seçim propaganda merkezisiniz. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olarak karşısındaki rakibi devre dışı bırakmak için bu karara ihtiyacı var. Bu kararı kullanarak siyaset yapıyor. Bu kadar hayati bir dönüm noktasında sizin kararlarınız siyasetin merkezine giriyor. AKP-MHP, bu zamana kadar bizlerin esaretini kullanarak seçim politikası yürüttü. Aşama aşama herkesi düşmanlaştırdıklarında, üzerimizden seçim kampanyası yürüttüklerinde, bizleri hedef tahtasında oturttuklarında kaybederek çıktılar. Savcı beyin açıklayacağı mütalaa iktidarın bitiş fermanı olacaktır. Bu siyasi iktidar ahlaken zaten bitmiştir” dedi. 

‘Biz davacıyız sanık değil’

Gültan Kışanak: “Boşuna bu kadar paralanıyorsunuz. Bunu seçime yetiştiremezsiniz. Yetiştiremeyeceğinizi bildiğiniz halde, ‘en azından mütalaayı okuyalım, hüküm niyetine seçim meydanlarında kullanırlar’ diyorsunuz. Altında yatan neden bu, bir an önce mütalaayı siyasi iktidarın eline verelim, onlar da seçim meydanında kullansınlar. Kafanıza göre dosyayı doldurdunuz, paldır küldür bugüne getirdiniz. Üzerinize giydiğiniz cübbeyi hiçe sayıyorsanız, sizin umurunuzda değilse, bizim hiç umurumuzda değil. Sırf bu dosyada karşı hamle yapmak için takipsizlik çıkardılar ve burada gerekçe ürettiler. Hukuku böyle ayaklar altına alan sizsiniz. İşinize nasıl geliyorsa, öyle kullanın. Siyasi süreci yürütmek için hep beraber çalışıyorsunuz. Hepiniz suçlusunuz. Biz davacıyız, sanık değil. Biz belediyeleri ele geçirmek için kumpas dosyalar hazırlayanlara karşı davacıyız. Sanık olacak olanlar, bu kumpası kuranlar. Defalarca anlattık. 7 Haziran’da bu halk, demokrasi barış isteyen halk iradesi barajı gümbür gümbür yıkarak geldi. Baraj yıkılınca bu otoriter rejimin sahipleri önümüze yeni kumpas barajları kurdu. Yeşil Sol geliyor. Demokrasiye inanan, barışa kadın özgürlüğüne inanan tüm kesimler Yeşil Sol Parti çatısı altında kumpas barajlarını seçim sandıklarında yıkmak için geliyor” sözlerini kullandı.

‘İtaat et rahat et zihniyeti yıkılacak’

Kadınların seçimlerde özgürlüğe karşı kurulan barajları yıkacağını vurgulayan Gültan, “Sandıklardan kadınların özgürlük, eşitlik iradesi çıkacak. Kadınların özgür bir birey olarak var olma hakkı çıkacak. ‘İtaat et, rahat et’ zihniyeti yıkılacak o sandıkta. Bu kumpas davaları 7 Haziran’da yıkılan barajlara karşı açıldı. 7 Haziran’da halkın iradesi barışın yanında saf tutan bir iradeydi. Bu ülkeyi kana boğmak, savaş politikalarınızın önünü açmak için kumpas kurdunuz. Ama günü geldi. Bu kumpasın hesabı önce sandıkta, sonra bağımsız yargı önünde sorulacak. İstediğiniz kadar kumpas kurun, buna karşı direneceğiz. Gün gelecek, devran dönecek, kumpasçılar, savaştan kandan medet ummanlar, adaleti katledenler hesap verecek. 14 Mayıs’ta sandıkta ve halklarımız önünde hesap verecek. Bu kadar kolay ve ucuz değil. Bu kumpası boşa çıkarmanın yolu sandıkta oyları ile hesap sormaktır. Bunu yapacaklar, bundan hiç tereddüdümüz yok. Bu halk yaşadıklarının ne anlama geldiğini çok iyi biliyor” ifadelerini kullandı.   

Ayla Akat Ata: Dosyada hukuk arıyoruz ama hukuk yok

Sık sık Kürt sorunun çözümsüzlüğü ve Abdullah Öcalan’ın önemine dikkat çeken Ayla Akat Ata, “Çözüm” adı altında yürütülen süreçte İmralı’ya gidilmesinin ardından birçok kişinin tutuklandığına dikkat çeken Ayla,  “İyi ki yaşandı. Şimdi arkadaşlarımız dışarıda daha fazla şeyin yaşanması için mücadele ediyor. Biz de içerde mücadele ediyoruz. Dosyada hukuk arıyoruz. Hukuk yok. Biz Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesini savunan siyasetçiler olduğumuz için yargılanıyoruz. O iddianame öyle hazırlandı ama siz o iddianameyi kabul etmeyeceksiniz. Bu dosyayı kuranlar, gizli tanık beyanlarından medet umdular” dedi.

‘Türkiye Rojava ile barış sürecini neden yürütemiyor?’

Devletin tüm kurumlarının dosyada müşteki olduğunu söyleyen Sebahat Tuncel, Türkiye’nin en temel meselesinin Kürt meselesi olduğuna dikkat çekerek, “AKP 20 yıldır iktidarda ise bunun sebebi Kürtlerdir. Çünkü çözüm sürecidir derken Kürtler çok şans verdi ama bugün de Erdoğan Kürtler sayesinde gidecektir. Masumiyet Karinesi diye bir şey var. Bunu ihlal eden bir noktada Kürt düşmanlığı yapılıyor. Reklamlarını bile Kürtleri nasıl öldürürüz diye yapıyor. İHA’larla SİHA’larla bunu yapıyorlar. Bunu kimler üzerine kullanacak, Kürtler üzerine kullanacak.  O yüzden kaybediyor. Bugün ekonomik krizin nedeni de bu. Neden Rojava ile barış sürecini yürütmüyor. 2015’teki çözüm sürecinde tahtını kaybettiğini gördü. Meclis konuşmalarımız önünüzde var. Türkiye'de 30 milyona yakın Kürt yurttaş var. Bu yurttaşların anadilde eğitim, örgütlenme talebi görülmüyor. Kürtler bağımsızlık da isteyebilir. Hiçbir talep terörizm ile bağdaştırılamaz. Savcı bey bunları yazmış mütalaada. Peki savcı bey bunu yazdı diye Kürtler bu taleplerden vaz mı geçecek? Akıl yoksunu bir yaklaşım ile karşı karşıyayız. Tayyip Erdoğan’ın geldiği noktada kendisine karşı olan bütün Kürtler terörist. Bu ülkede herşey olabilirsin ama Kürt olamazsın. Kürt olduğun an terörist oluyorsun. Irkçılığı bizzat geliştiren AKP iktidarının kendisidir. Suç işliyorlar. Bu topluma karşı suç işliyor, toplumu birbirine karşı kışkırtıyorlar. Bu tehlikeli bir durum. birilerinin buna dur demesi lazım” sözlerini kullandı.

‘Bu görüşmeleri tek başımıza mı yaptık’

Sürecin yürütücülerinin dışarıda elini kolunu sallayarak gezdiğini kendilerinin ise yargılandığını belirtti. Çözüm süreci yürütücülerinin yeniden görev aldıklarını belirten Ayla Akat Ata: “7 Haziran’da masa devrildi. AKP ilk defa iktidardan düştü. Seçim bitti. Toplumun yarısına bırakılan miras bu kutuplaşma oldu. Erdoğan’ın, ilk konuşmasında kitlesine düşmanlaştırıldık, idam istendi. Daha sonra Stoltenberg’in yanında konuştu. Burada, ‘Millet olarak bu güçlü birlikteliği yeniden tesis etmemiz gerekiyor. Geçmişteki hatalardan ders çıkararak istikbali inşa etmeliyiz. Gün bir olma günüdür. Barışmanın yollarını arayalım’ dedi. Bunlar içi boş sözler değil. Biz burada nasıl yargılanıyoruz? O dönem görüşmeleri yapan insanlar bu dönem bakan olabiliyor. Biz nasıl yargılanıyoruz? 52 insanın katili olarak yargılanıyoruz. Bu ülkede her an her şey olabilir. Bizim tutuklanmamızın gerekçesi yoktur. Bu dosya toplumda bir karşılığı varsa biz de burada siyasetçiler olarak söz kurmak zorunda kalıyoruz. Bu bin yıllık kardeşliğinizi haksız hukuksuz yere yargılayamazsınız. İsyanın gerekçelerini ortadan kaldırmak varken, masa devrildikten sonra hiç yaşanmamış bir karanlığı Kürtlere yaşatmak doğru değildi. Türkiye toplumu çok kültürlü bir toplumdur. Ya buna uygun politikalar yürütülecek ya da bunlar zahiri zaferlerdir. Erdoğan’ın en büyük başarısızlığı Kürt sorununu çözememektir. Bu dosya bir intikam dosyasına dönmüştür. Bu salonda ne hukuk ne adalet vardı. Daha önce ‘Hukuk yoksa vicdanınız vardır’ demiştim. Ne yazık ki bunun da karşılığını göremedim. Bugün neden İmralı’ya gidilemiyor. Bize gidin dendi. Oslo sürecinden devlet ile temaslarımız oldu. Bunları tek başımıza mı yaptık? Bunların hepsinin müsebbibi bir tweet ve tweeti paylaşan bir milletvekili” şeklinde konuştu.

‘Bütün yük Kürt halkının sırtına atıldı’

Kobanê Davası’nda yargılanan Aynur Aşan, Kobanê dosyasında barış sürecinin yok sayıldığını kaydetti. Aynur, Savcı mütalaasında barış süreci yok sayılıyor. Bu süreci kim yürüttü? Bu değerli süreç, ‘benim haberim yok’ denilerek ortadan kaldırıldı. Bütün yükü de Kürt halkının sırtına atıldı. Hepimiz de biliyoruz, Türkiye diplomasisinde cumhurbaşkansız kimse bir karar veremez. Biz özgür bir iradeyle hareket ettiğimizden dolayı bugün burada yargılanıyoruz. Cumhurbaşkanı sözleriyle anayasayı ayaklar altına aldı, suç işledi. Ben burada cumhurbaşkanı hakkında suç duyurusunda bulunuyorum: Hepimizi burada 52 kişinin katili olarak lanse etti. Yandaş medyada yer alan yorumcular, Demirtaş’ın katil olduğunu söylemekte ve bunu topluma yüklemeye çalışmaktalar. Bu dosyada yargılanan bütün arkadaşlarım katil, terörist olarak lanse ettiler. Bunun sebebi de savcının mütalaası, sizin bizim üzerimizden yürüttüğünüz tavırlarınızdır. Ben sizi de bu durumdan sorumlu görüyorum. Siz bağımsız karar veremezsiniz” savunmasında bulundu.

‘Kadın özgürlük mücadelemiz yargılanıyor’

Dava heyetinin delileri sürekli reddettiğini söyleyen Sebahat, 7 kez müebbet cezası verilmek istenilmesine rağmen hakikatlerin açığa çıkması için mücadele ettiklerini kaydetti. Sebahat,  “Bu mesele siyaset meselesidir, cübbenizi çıkarın gelin konuşalım. Bu iddianameyi kabul etmeniz yüz karasıdır. Kadın özgürlük mücadelemiz yargılanıyor, ekoloji mücadelemiz yargılanıyor, dayanışma yargılanıyor. Bütün bunlardan suç çıkarılabilir mi? Bütün suç Kürtlerin krimalize edilmesidir. Kürt sorunu mahkeme salonlarından çözülmez, binlerce Kürdü yargıladınız. Yeni bir yasa çıkardınız, bu iktidar tecavüzcüleri çıkarıyor ama Kürtleri cezaevinde tutuyor. Paralel yargılama yapıyor, 14 kadın arkadaşımız tahliyesi gelmesine rağmen idare ve gözlem kurulu tahliye etmiyor. Örtülü af çıkardı, ama söz konusu Kürtler olunca, cezası bitmiş ama cezaevi önünde yeniden tutuklanıyor. Bunları anayasa ile anlatabilir miyiz. Adalet Bakanlığı’na yazıyoruz hukuku gösteriyor zaten biz de hukukta bu yazıyor yanlış yapıyorsunuz diyoruz ama yine aynı. Bugün her kurum iktidara bağlıdır” diye belirtti.

Kobanê direnen kadınlarındır paylaşımı suç sayıldı

Kobanê Davası’nda yargılanan Gülfer Akkaya’nın dijital medya hesabında, “Kobanê direnen kadınlarındır” paylaşımı suç olarak gösterildi. Gülfer’in feminizm üzerine verdiği demeçlerde, suç olarak gösterilirken, Gülfer duruma tepki gösterdi. 

Heyetin kadınlara yaklaşımına tepki: Erkeklik taslıyorsunuz

Gültan Kışanak’ın ablasından dolayı mazeret bildirmesi için söz aldığında mahkeme heyetinin mikrofonunu kapatmasına tepki gösteren Sebahat ise heyetin kadınlara karşı erkeklik tasladığını kaydetti. Sebahat, “Bu devlet içerisinde neden çok fazla kadınlar katlediliyor. İşte bu erkeklik yüzünden.  Heyet fırsat buldukça erkeklik gösterisi yapıyor. Bunları kabul etmeyiz, yıllardır bunun için mücadele ediyoruz. Bedel ödüyoruz, ödemeye devam ediyoruz. Sonradan sorun çıkaran biz oluyoruz. Katillerin hepsi de beyefendi ama biz bağıran çağıran oluyoruz. Bir fırsat bulduğunuzda bunu yapıyorsunuz. Sizin gibi dışarıda bir sürü erkek var. Bu değişmediği süre barış da olmaz” ifadelerini kullandı.

Heyet ceza verme çabasında, siyasetçiler ise yargılamaya devam ediyor!

Mahkeme heyeti, karar için duruşmaları kesintisiz olarak sürdürürken, siyasetçiler ise, iddianamenin ve mütalaanın ne kadar boş olduğunu, yargılanan değil, yargılayan olduklarını ortaya koymaya devam ediyor.