İSTANBUL - Bir gün 24 saat fakat hafta sonları lüks bir otelde çalışan Ayşe, günün 21 saatini çalışarak geçiriyor. Çay ve kahve makinesi önünde başlayan sohbetin ardından Ayşe’nin de tıpkı milyonlarca emekçi gibi sadece insani çalışma koşullarına ve emeğinin karşılığını almaya ihtiyacı olduğunu anlıyoruz.

Geçtiğimiz aylarda Taksim’de bulunan beş yıldızlı otellerden birinde Kadın Zirvesi düzenlendi. Toplantının yapılacağı salonda içecek ve atıştırmalıklardan oluşan ikramlar vardı, bir de ikramları konuklara sunan çoğunluğu kadın olan garsonlar… Garsonlar hazır ve nazır beklemede, çay alacak olsanız sizden önce davranıp çayınızı hazırlayıp neredeyse içindeki şekeri karıştıracak kadar “hizmete hazır” iş başında... Sürekli ayakta bekleyen ya da bir işe koşuşturan garsonların bu beş yıldızlı otelde çalışma koşulları nasıl acaba diye düşünürken yine Kadın Zirvesi için gittiğimiz başka lüks bir otelde Ayşe ile karşılaşıyoruz haftalar sonra. Çay ve kahve makinesinin önünde bir yandan içecekleri servis ederken bir yandan da çevresini sarmış kadınlara yaşam mücadelesini anlatıyor Ayşe.

Hafta içi tekstil firmasında, hafta sonu otelde çalışıyor

3 çocuk annesi, eşini 2 yıl önce kaybetmiş genç bir kadın Ayşe. Çocuk yaşta evlenen Ayşe, geçinebilmek için çift iş yapıyor. Hafta içleri Gazi Mahallesi’nde bir tekstil firmasında kalite kontrolde çalışıyor 12 saat, bazen mesaiye kaldığı da oluyor. Ancak oradan aldığı para hiç bir şeye yetmiyor… Asgari ücretin altında bir maaşla tek başına bir evi geçindiren Ayşe’ye nasıl yetsin? O da iki senedir yarı zamanlı olarak otelde garsonluk yapıyor. Hafta sonları çalıştığı bu otelde rahatsız olduğu koşulları sorduğumuz Ayşe, ilk olarak başörtüsünü çıkarmak zorunda kaldığını belirtiyor ve ekliyor : “Bunun dışında bir rahatsızlığım yok.”
Oysa Ayşe sabahın 06.00’sında geldiği otelden gece 03.00’te çıkıyor. Yani bir gün içinde 21 saat çalışıyor ve kısa bir dinlenmenin ardından tekstil işine gidiyor.

‘Şuradan çekil de geçeyim!’

“Peki, garsonluk yaparken nelerle karşılaşıyor Ayşe?” müşterilerin sözlü veya fiziki herhangi bir saldırısına maruz bırakılmadığını söylüyor. Bunun en önemli nedeninin otelin müdürü Ayşe’ye göre, “O da bir kadın ve kadın çalışanlarını herhangi bir saldırıda korumak önceliği.” Ancak garsonların özellikle lüks, şaşaalı yerlerde karşılaştığı kötü muamele pek çok yerde olduğu gibi burada da var. Ayşe birkaç örnek veriyor; “Bir şey içer misiniz diye soruyorum. ‘Git sonra gel’ diyor. Masaya geliyor, ‘Sandalyemi çeker misin, oturacağım’ diyor bir başkası. Ya da ‘Şuradan çekil de geçeyim!’ diyebiliyor.”

Bir tabak düşse yere…

Ayşe uzun ve yorucu saatler çalışıyor, haliyle aşırı yoruluyor ve çok doğal bir sonuç olarak, işini her saat aynı verimle yapamayabiliyor. Bu durumda tabak, bardak düşürmek gayet olağan aslında. Böyle durumlarda ise Ayşe “Hayvan önüne baksana!” gibi cümleler duyabildiklerini anlatıyor. Yani Ayşe bu otelde çalışmanın kendisine yarattığı sorunu başörtüsünü çıkartmak zorunda kalması olarak tanımlasa da uzun çalışma saatleri, gelen müşterilerden gördükleri kötü muamele ve ağır çalışma koşulları bu yükü büyüyor. Taşıması ise emekçiye kalıyor…

Ayşe’nin emeğinin karşılığını almaya ihtiyacı var!

Ayşe’nin 3 çocuğundan en büyüğü üniversiteye hazırlanıyor ama kendi imkânları ile çünkü yardımcı destek ayrı bir masraf anlamına geliyor. Diğer ikisi yani ikiz olanlar ise lisede okuyor ve onların da masrafları oluyor. Ayşe’nin anlatımlarını dinleyen pek çok kadın dayanışma teklifinde bulunuyor. Fakat Ayşe’nin tıpkı milyonlarca emekçi gibi sadece dayanışmaya değil, insani çalışma koşullarına ve emeğinin karşılığını almaya ihtiyacı var…

kaynak:https://jinnews.com.tr
Editör: Haber Merkezi