Bu saatten sonra, İstanbul gibi bazı kentlerin seçim sonuçlarını, DEM Parti’nin alacağı karardan daha çok, CHP yönetimi ve adaylarının Kürt seçmenin beklentilerine ve yaklaşımlarına nasıl yaklaşacağını belirleyeceğinin üstünü hiçbir şey örtemez.
Her kritik eşikte, her siyasal kriz döneminin klasik sorusu, Kürtler ne yapacak sorusu devreye sokuluyor. Anlamak, kavramak veya kıymet vermek için değil. Kürtleri; Türkleri arkadan hançerleyenler olarak kodlamanın soruları, korkuları bunlar, daha çok da önyargıdan kaynaklı sorular.
Yerel seçimlere iki ay kala, yine son on yıldır olduğu gibi ayarları olmayan kantarla, Kürt seçmeni oyu pazarı kuruldu.
Kürt seçmeni, yeni adıyla DEM Parti kimin işini kolaylaştıracak? Televizyon programlarının, köşe yazılarının, son günlerin en hararetli tartışması oldu.
DEM Parti iktidarın mı, muhalefetin mi kazanmasına hizmet edecek, taktik izleyecek?
Bu tartışmayı köpürtenlerin birçoğunun kendisini AK Parti muhalifi olarak tanımlamaları ise tesadüf değil.
İktidar bu yolla daha çok, muhafazakâr Kürt seçmende siyasal dalgalanma, kafa karışıklığı belirmesi, beklenti ve hedefiyle hareket ediyor. Ana akım Kürt siyasetiyle yeniden bir ilişki geliştirme beklentisi yok.
ZANA NET KONUŞTU
Kürt siyasetinin etkili isimlerinden Leyla Zana’nın Gazete Duvar’dan Vecdi Erbay’a verdiği röportajda “Sayın Cumhurbaşkanı “süreci dondurucuya kaldırdım” diyor. E artık miadı geçmek üzere, bence dondurucudan çıkarıp bu işi esastan ele almak gerekiyor. Zaman kaybetmeden… Ama görülüyor ki böyle bir çabaları yok. Artık zamanı ötelemeye, ertelemeye tahammül kalmadı, anlatabiliyor muyum?” dedi.
Ve “ne CHP’nin ne de AKP’nin koltuk değneğiyiz“ ifadeleriyle, tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta ve anlaşılabilir cümlelerle görüşlerini ifade etti.
Gel gör ki, pespaye bir biçim muhalefetin propaganda aracı olarak çalışan bir kısım görsel medya çalışanı ve popüler kalem erbabı; korkularının, kaygılarının ve birçoğu da ulusalcı ideolojik bagajlarının esiri olarak Kürt seçmeni aşağılayan, ötekileştiren, haksız itham eden yaklaşım sergilemekten geri durmamaktalar.
AK Parti’yi 20 yıldır sandıkta yenememenin beceriksizliğinin, yorgunluğunun ve umutsuzluğunun çırpınışlarıyla, bizzat AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın yoğun çabalarıyla toplumu kutuplaştırarak yönetme veya iktidarını sürdürmesine can veriyorlar.
Kürtlerle toplumun diğer kesimleri arasındaki “duvarları” kalınlaştırıyorlar, mesafeyi açıyorlar. Toplumda “iyi Kürt, kötü Kürt” ayrımı yaratacak algı oyununu sürdürüyorlar.
Örneğin daha önce ana akım görsel medyanın birinde, bugünün CHP görüşlerine yakın olduğunu iddia eden görsel medyada ekran yüzü, 30 yıllık bir gazeteci Leyla Zana’nın yukarıda alıntılanan sözlerinden hareketle, DEM Parti yöneticisine “Selahattin Demirtaş Türkiyelileşmeyi savunurken, Zana Kürt milliyetçiliğini mi savunuyor? Yerel seçimler öncesi Erdoğan’a çözüm süreci çağrısı, muhalefete değil, iktidara destek verme çağrısı gibi geliyor” benzeri cümleler kurabiliyor. Bu, okuduğunu ve duyduğunu anlamamak değil, korkularının ve ulusalcı siyasi bagajının esiri olmanın körlüğünün pespayeliği olabilir. Gazeteci olup olmamakla bir ilgisi yok.
Özetle Kürtler, “Türkiye bir şey kazanacaksa bizim de bir şeyler kazanmamız gerekiyor” diyorlar. Bunu anlamak ve kavramak zor olmasa gerek.
Her kritik eşikte, her siyasal kriz döneminin klasik sorusu, Kürtler ne yapacak sorusu devreye sokuluyor. Anlamak, kavramak veya kıymet vermek için değil. Kürtleri; Türkleri arkadan hançerleyenler olarak kodlamanın soruları, korkuları bunlar, daha çok da önyargıdan kaynaklı sorular.
Aylardır bu türde ekran yüzleri ve kalem sahipleri; “DEM Parti veya Kürt seçmen CHP’den ve başkan adaylarından ne istiyor ne bekliyor” sorularına, DEM Parti’nin çeşitli yetkililerinin hiç sektirmeden sürekli ve ilk kurdukları cümlenin “Kürt seçmen önce kıymetinin bilinmesini bekliyor” olmasını anlamış ve kavramış değiller. Daha da kötüsü, umursamaz bir tavırla geçiştiriyorlar.
Kürt sorunu dediğimiz, tam da bu yaklaşımdan kaynaklanan bir sorun olsa gerek. Güvensizlik, korku, kendine hak gördüğünü ötekileştirdiğine hak görmemektir.
Bu türden yorumların, tartışmaların ve soruların yerine; adaylara veya partilere “kutuplaşmaya karşı etkili ne türden önemler ve politikalar düşünüyorsunuz. Barışın sağlanması, toplumsallaşması veya Kürt sorununun çözümü için yerel yönetimler olarak nasıl katkı sunacaksınız” gibi soruların cevabının peşine düşülmesi gerek.
Batı kentlerinde yaşayan Kürt seçmenlerin büyük bir çoğunluğu, ölümlerin önüne geçilmesini, evlatlarının cenazesinin gelmemesini daha acil ve hayati görüyor. Kürt sorununun çözümünü, barışı sonra bakılacak bir mesele olarak görmediklerini, 2023 Mayıs seçimleri sonrasında çok yüksek sesle dile getiriyorlar.
Bu saatten sonra, İstanbul gibi bazı kentlerin seçim sonuçlarını, DEM Parti’nin alacağı karardan daha çok, CHP yönetimi ve adaylarının Kürt seçmenin beklentilerine ve yaklaşımlarına nasıl yaklaşacağını belirleyeceğinin üstünü hiçbir şey örtemez.
‘TÜRKİYE BİR ŞEY KAZANACAKSA BİZİM DE KAZANMAMIZ GEREKİYOR’
Leyla Zana’nın sözünü ettiğim röportajının; Selahattin Demirtaş’ın, Gültan Kışanak’ın Kobani mahkemesindeki son ifadelerinin ve DEM Parti sözcüsü Ayşegül Doğan’ın gazeteci Cansu Çamlıbel’e t24 sitesi için verdiği röportajın en önemli ortak noktalarını olduğu çok açık.
Özetle Kürtler, “Türkiye bir şey kazanacaksa bizim de bir şeyler kazanmamız gerekiyor” diyorlar. Bunu anlamak ve kavramak zor olmasa gerek.
Bu saatten sonra, İstanbul gibi bazı kentlerin seçim sonuçlarını, DEM Parti’nin alacağı karardan daha çok, CHP yönetimi ve adaylarının Kürt seçmenin beklentilerine ve yaklaşımlarına nasıl yaklaşacağını belirleyeceğinin üstünü hiçbir şey örtemez.