Ostend, 13 Mart 2018<br /> <br /> Bir fare deliğine gizlenmenin hayalini kurar.<br /> Gazete okumak zorunda kalmayacağı bir delik...<br /> Dünyanın, siyasetin hallerinden uzak, bir fare deliğinde yaşamayı özler.<br /> Neresi olabilir diye sorar kendi kendine...<br /> O, dünyayı dolaşarak kaçar.<br /> Zincirlerinden birer birer, kimseye acı vermeyecek biçimde sıyrılır.<br /> Ama bu bir yanılsamadır.<br /> Zincirler daha da sıklaşır.<br /> Gitgide ıssızlaşıyorum diye yazar.<br /> Ve ekler:<br /> <br /> Vahşetin karşısında söz zayıf düştü!<br /> <br /> Bir karar yılı gelip çatmıştır.<br /> Çünkü yayınevi de kitaplarını artık yayınlamamaktadır.<br /> Yıllar içinde inşa ettiği bütün her şeyi silip atmak güçtür.<br /> Dile kolay koca bir ömür.<br /> <br /> Yeni bir hayata başlayabilecek mi? Köklerinin bulunduğu ülkeye geri dönebilecek mi?<br /> <br /> Zweig, Roth, Koestler, Kesten, Kisch, Münzenberg, Toller ve Keun; dünya siyasetinin bir esintisiyle bu kumsala savrulmuş hikaye anlatıcıları. Ya da çöküşe karşı hikaye anlatanlar...<br /> <br /> Ostend, 1936 yazı.<br /> Stefan Zweig.<br /> <br /> Kuzey Denizi'nin kıyısındaki büyük balkonlu dairesinde oturmuş denize bakıyor.<br /> Az sonra yine aralarına katılacağı kaçaklar topluluğunu düşünüyor, acı, korku ve sevinçle karışık...<br /> Joseph Roth.<br /> Yurtlarına dönebilecekleri günü bekleyenlerden biri daha...<br /> Dünya farklı bir yöne dönsün diye, bu konuda nasıl bir katkı sağlayacaklarına dair her gün kafa patlatanlardan biri.<br /> Ve daha başkaları:<br /> Arthur Koestler, Herman Kesten, Egon Erwin Kisch, Willi Münzenberg, Ernst Toller, Irmgard Keun.<br /> Dünya siyasetinin bir esintisiyle 1936 yılının temmuz ayında bu kumsala savrulmuş hikaye anlatıcıları. Ya da çöküşe karşı hikaye anlatanlar...<br /> Joseph Roth yolun sonuna gelmiştir.<br /> Kitapları, Almanya'da Nazilerin 1933'de iktidara el koymalarından hemen sonra yasaklanmıştır.<br /> "Cehennem hüküm sürüyor" diye yazmıştır Stefan Zweig'a:<br /> Düşmana ödün verilemez.<br /> Nazi Almanya'sıyla<br /> iş yapanlar,<br /> Almanya'yla<br /> herhangi bir biçimde<br /> bağını koruyanlar,<br /> birer canavardır.<br /> <br /> Joseph Roth başarılı bir gazetecidir. Dünya akıllı uslu bir yer olsa, ona nihayet zenginlik ve ün kazandırabilecek olan Eyub ve Radetzky Marşı gibi romanlarını yazdığı sırada kitapları yasaklanıp yakılır.<br /> Ve Roth sürgüne gider.<br /> Talihsiz bir insandır, basiretli ve öfkelidir.<br /> Selameti geçmişte arar.<br /> <br /> Stefan Zweig ve Joseph Roth.<br /> Stefan Zweig ve Joseph Roth.<br /> <br /> Irmgard Keun, Yahudi değildir, yine de kitapları Almanya'da yasaklanmıştır.<br /> Mayıs başında trene biner.<br /> Onun için artık önemli olan kahverengi vebanın, hukuksuzluğun, kitap yasaklayanların ülkesinden çekip gitmektir.<br /> Deniz kıyısını ister.<br /> Denizin fikirleri genişlettiğini düşünür.<br /> Ostend'e gitmeye karar verir.<br /> Ve yola çıkar.<br /> <br /> Ardımda bir ülke,<br /> önümde ise<br /> bütün dünya...<br /> <br /> Irmgard Keun<br /> Irmgard KeunSevinçten uçmaktadır.<br /> Kaçtığı için son derece mutludur. Nazi ülkesinin dışında olduğu için mutludur.<br /> Sürgünler dünyası onu beklemektedir.<br /> Ostend başlangıçta biraz tenhadır, henüz pek fazla sürgün gelmemiştir.<br /> Hava soğuk, sisli, rüzgarlıdır.<br /> Irmgard Keun sıklıkla bistro teraslarından birinde oturur.<br /> Kendisiyle baş başadır.<br /> Ve durmaksızın yazar.<br /> Avansını almış olduğu Almanya romanını yazmaktadır.<br /> Adı Nach Mitternacht (Gece Yarısından Sonra) olacaktır, şöyle yazar:<br /> <br /> Sokakta duruyorum;<br /> gece benim evim.<br /> Sarhoş muyum?<br /> Deli miyim?<br /> Çevremdeki sesler ve<br /> gürültüler bir manto gibi<br /> sıyrılıp düştü üzerimden,<br /> üşüyorum.<br /> Işıklar ölüyor.<br /> Yalnızım.<br /> <br /> <img src="http://t24.com.tr/files/20180412220532_4720.jpeg" alt="Ernst Toller" /><br /> <br /> Ernst Toller, bir konuşma yapar:<br /> <br /> Diktatör, yazardan<br /> egemen görüşün borazanı<br /> olması istiyor.<br /> Diktatörlerin bu taleplerinin<br /> iyi bir yanı varsa,<br /> o da bizleri aklımızı başımıza<br /> toplamaya zorlaması,<br /> sıklıkla kötüye kullanıldığı için<br /> küçümsediğimiz manevi değerleri yeniden önemsememizi öğretmesidir.<br /> <br /> Bunları söyledikten sonra da haykırır:<br /> <br /> Özgürlüğünü<br /> bir kez yitiren,<br /> onu gerçekten<br /> sevmeyi öğrenir.<br /> <br /> Ernst Toller ağır deprasyonlar geçirmektedir.<br /> Artık hayattan usanmıştır.<br /> Yaşama gücünü yitirecek kadar kötümserdir.<br /> Yazamadığı, hiçbir şey yazamadan beyaz sayfanın başında azap çektiği zamanlar olur.<br /> <br /> Ernst Toller<br /> Ernst Toller<br /> <br /> Dünya barış içinde yaşamak için uyumak istemektedir ve küçük Ostend grubu bu acizlikten nefret eder<br /> <br /> Hepsi Ostend'da, Cafe Floreal'da oturmaktadır, yurtlarından uzakta, dostlarıyla birlikte.<br /> Elbette bir gün dönecekler.<br /> Ama ne zaman?<br /> Ostend sürgün cemaatinin 1936'ya dair bir korkusu vardır.<br /> Ya dünya, Berlin Olimpiyatları dolayısıyla Nazi rejiminin barışçıl niyetleri konusunda Goebbels tarafından kandırılırsa?<br /> Ya Goebbels dünyayı uyutursa?<br /> Ya Nazi Almanyası'nın zararsız olduğuna ilişkin inancı pekiştirirse?<br /> Dünya barış içinde yaşamak için uyumak istemektedir.<br /> Ve küçük Ostend grubu bu acizlikten nefret eder. Çileden çıkacak kadar nefret eder.<br /> Çek Yahudi gazeteci Stefan Lux, Milletler Cemiyeti'nin Cenevre'deki genel kurul toplantısı sırasında hayatına kıymıştır. Nazi Almanya'sının ağır suçları karşısında, cemiyetin ve dünyanın eylemsizliğini protesto etmek için intihar etmiştir.<br /> Dehşet verici!<br /> Kötü şeyler olacağına dair uyarı niteliğindeki bir intihar bile bu dünyanın umurunda olmaz.<br /> <br /> <img src="http://t24.com.tr/files/20180412220908_1018316866.jpg" alt="Ãek gazeteci ve Åair Stefan Lux, 3 Haziran 1936'daki Milletler Cemiyeti toplantısında Almanya'da yaÅananlara dikkat çekmek için canına kıyar" /><br /> Çek gazeteci ve şair Stefan Lux, 3 Haziran 1936'daki Milletler Cemiyeti toplantısında Almanya'da yaşananlara dikkat çekmek için canına kıyar<br /> <br /> Ancak inanmaktan<br /> vazgeçmeyerek dünyanın<br /> üstesinden gelebiliriz!<br /> <br /> Bu arada içlerinden birinin sesi duyulur:<br /> Belçikalılarla Fransızların tümü burada, Ostend'de tatil yapabilir, yeter ki Thomas Mann gelmesin!<br /> Bu alaycı reddedişte, Ostend sürgün cemaati birleşir.<br /> Thomas Mann, Avrupa Af Konferansı için bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında, Almanya'daki iktidar sahibi Nazilere, hapishanelerin kapılarını açmaları ve bütün siyasi tutukluların salıverilmeleri için çağrı yapmıştır.<br /> Böylece dünyanın, Almanya'da keyfiliğin değil, aklın hüküm sürdüğünü düşüneceğini eklemiştir sözlerine.<br /> "Thomas Mann delirmiş! Hangi akılmış ki bu" olur birinin tepkisi...<br /> Ostend cemaati, Thomas Mann'ın kendini sürgünlerden biri saymakta bu kadar gecikmesinden dolayı da ona içerlemektedir.<br /> Ayrıca, bunca zamandır Alman pazarını kaybetmemek için Almanya'daki iktidar sahipleriyle arasını bozmamaya çalışmasından dolayı da Mann'a dönük rahatsızlık vardır.<br /> Öte yandan Joseph Roth, Thomas Mann'ın kongreyle ilgili bir haberde adının Yahudi olarak geçtiğini, onun da bunu resmen yalanlattığını anlatır.<br /> Ne kadar korkak bir insan!<br /> Her zaman denge ve tarafsızlık için çaba gösteren Büyülü Dağ'ın yazarının düpedüz yanlış bir isim taşıdığı söyler Joseph Roth:<br /> <br /> Mann (Türkçe adam)...<br /> Ne büyük bir yanlış anlama...<br /> Ben onu hep adamcık olarak algıladım.<br /> <br /> Ve Stefan Zweig'ın şu cümlesi:<br /> <br /> (...) ancak inanmaktan<br /> vazgeçmeyerek dünyanın<br /> üstesinden gelebiliriz!<br /> <br /> Zweig hayale dalar:<br /> <br /> Kitaplar olmasa<br /> dünya<br /> mühürlü kalır!<br /> <br /> Hitler'in 1938 yılı Mart ayında Avusturya'yı işgal ve ilhak etmesinden birkaç gün önce, Avusturya'nın güvenlik işlerinden sorumlu müsteşarı, Joseph Roth'a haber salar:<br /> <br /> Ülkeyi mümkün olduğunca çabuk terk edin.<br /> Hayatınız büyük tehlikede!<br /> <br /> Yaşlanmayacağız bizler,<br /> biz sürülmüşler!<br /> <br /> Birkaç gün sonra Joseph Roth da, Stefan Zweig da "vatansız"dırlar artık.<br /> Joseph Roth, Ernst Toller'ın New York'ta bir otel odasında, 1939 yılı mayıs ayında canına kıydığı haberini Paris'teyken alır ve yıkılır. Birkaç gün sonra o da bir hastane odasında hayata veda eder.<br /> Roth'un ölüm haberini Londra'da alan Stefan Zweig, Romain Rolland'a yazar:<br /> <br /> Yaşlanmayacağız bizler,<br /> biz sürülmüşler!<br /> Onu kardeşim gibi severdim.<br /> <br /> Günlüğüne 1940'da da şu notu düşer Zweig:<br /> <br /> Eyfel Kulesi’nde gamalı haçlı bayraklar! Hayat artık yaşanmaya değmiyor.<br /> Neredeyse 59 yaşındayım.<br /> Önümdeki yıllar korkunç olacak. Bu aşağılanmalara neden katlanayım ki?<br /> Bitti. Avrupa'nın işi bitti.<br /> Dünyamız çökertildi. İşte şimdi tam anlamıyla vatansızız.<br /> <br /> Stefan Zweig, Brezilya'ya doğru yola çıkarken bir arkadaşına şöyle yazar:<br /> <br /> Belki de bu benim<br /> son uzun yolculuğum,<br /> kim bilir?<br /> <br /> <img src="http://t24.com.tr/files/20180412221256_the-eiffel-tower-during-the-nazi-occupation-1940.jpg" alt="Nazi iÅgali döneminde Eyfel Kulesi (1940)" /><br /> Nazi işgali döneminde Eyfel Kulesi (1940)<br /> <br /> Stefan Zweig, Brezilya'nın Petropolis kentinde karısıyla birlikte 60 yaşındayken intihar eder, 22 Şubat 1942'de...<br /> <br /> Bugünün tarihi 13 Mart 2018. Ostend'deyim.<br /> Kapalı, buz gibi bir hava.<br /> Kuzey Denizi'ni seyrediyorum.<br /> Fırtına, fena halde dalgalı.<br /> Elimde de bir kitap:<br /> <br /> Karanlıktan Önceki Yaz,<br /> Volker Weidermann. (*)<br /> <br /> Beni bu kasvetli soğuk kış günü Kuzey Denizi kıyısına bu kitap getirdi.<br /> Yukarıdaki satırları fazlasıyla etkilendiğim bu kitaptan özetledim. Özetlerken kendi üslubumu da kattım. Bazı bölümlerini ise kitaptan aynen aktardım.<br /> 1930'larda Hitler'den, Nazi diktasından kaçan yazarların, sanatçıların, entelektüellerin acılarına dokunmak istedim.<br /> Ostend'de 1936'da oluşan bir "sürgün cemaati"nin iç dünyasına nüfuz etmeye çalıştım.<br /> Dünün dünyasıyla bugünün dünyası arasındaki benzerlikleri hissettim.<br /> İçim acıdı.<br /> Ostend sürgünlerinin "karanlıktan önceki yaz" birlikte oldukları mekanları da aradım.<br /> Hotel de la Couronne.<br /> Cafe Floreal.<br /> Hiçbiri yoktu.<br /> Hepsi 1944 bombardımanında tüm şehirle birlikte yerle bir olmuştu.<br /> Kumsalda kimsecikler yok.<br /> Bir yaşlı kadın köpeğini gezdiriyor.<br /> <br /> <img src="http://t24.com.tr/files/20180412222534_hc.jpg" alt="'Karanlıktan Ãnceki Yaz' kitabının Pushkin Press baskısının kapaÄından" /><br /> <br /> 'Karanlıktan Önceki Yaz' kitabının Pushkin Press baskısının kapağından<br /> <br /> "Ostend'den feribot seferleri tarih oldu..."<br /> Galiba<br /> ben de<br /> tarih oluyorum<br /> <br /> Yarın sabah trenle Londra'ya gideceğim.<br /> 1960'lı yılların ilk yarısında, İstanbul-Sirkeci'den trenle yola çıkar, Ostend'den feribotla Dover'a geçer, oradan Londra'ya, Victoria Station'a varırdım üç buçuk günde.<br /> Dover'a feribot seferleri saat kaçta diye sorunca, resepsiyondaki kadın bana biraz şaşkın baktı.<br /> "Yıllar önce bitti o feribot seferleri. Şimdi Brüksel'den tren var, denizin altından iki saatte gidiyor Londra'ya" dedi ve gülerek ekledi:<br /> "Ostend'den feribot seferleri tarih oldu..."<br /> Galiba ben de tarih oluyorum.<br /> <br /> ***<br /> <br /> "Yazı yazmadığım günlerin hikayesi" adını taşıyan 19 yazılık dizi, bu pehlivan tefrikası bitiyor. Ama bundan sonra yazılarım da benzer üslup içinde, bir günlük çerçevesinde, günümüzün tarihi gibi devam edecek.