Yayıncılık sektöründe çalışan editör, redaktör, düzeltmen, dizgici, tasarımcı ve telif hakkı sorumluları, geçen yılın sonlarında bir platform etrafında birleştiler: Yayınevi Emekçileri Platformu. En bata ekonomik sorunlar, mobbingler, manüplasyonlar… Platform tüm yayınevi çalışanlarına, bu sorunları hep birlikte çözebilmek için bir araya gelme ve dayanışma çağrısı yapıyor.

Platform, 10 Şubat 2024 tarihinde 21.21’de başlayan ve #sendedurumnedir etiketiyle yapılan sosyal medya kampanyası başlattı. Platform üyeleri, hazırladıkları etiket çalışmalarını kitabevi raflarındaki kitapların yanlarına bırakarak yayınevi emekçilerinin asgari ücrete mahkûm edildiğini, sigortasız ve güvencesiz çalıştırıldığını, faturalarını ve kiralarını ödeyemediklerini belirtti.

Yayınevi Emekçileri Platformu’nun üyeleri, Semih Atiş, Bekir Demir, Elif Okan Gezmiş, Rojhat Turgut’la konuştuk.

EMEK SÖMÜRÜSÜYLE MÜCADELE

“Yayınevi emekçileri” deyince sıradan okurun aklına ilk olarak muhtemelen “editör” ya da “yayın yönetmeni” gelir. Öyle midir? Kimdir/kimlerdir yayınevi emekçileri?

Semih Atiş: Yayınevi emekçileri dizgiciden depo çalışanına çok farklı meslek gruplarını kapsayan bir kavram aslında. Bizler de bir araya geldiğimizde yayıncılık alanında çalışan tüm emekçiklerin sesi olmak istedik. Ancak kendi içimizde yürüttüğümüz tartışmalar sonucunda, mevcut şartlarda örgütlenme çalışması yürütmenin zorluklarını göz önünde bulundurarak, ilk etapta daha dar bir çerçeve çizmeye karar verdik. Çevirmenlerin ve grafik tasarımcıların kendi örgütleri zaten var. Bu bağlamda, öncelikle editör, redaktör, yayın yönetmeni/koordinatörü, yayına hazırlayan, derleyen, düzeltmen, son okumacı, dizinci, dizgici, telif hakları sorumlularını temsil etmeyi hedefliyoruz. Ancak elbette asıl ve büyük amacımız, yayıncılık alanındaki emek sömürüsünün bütünüyle mücadele etmek.

Ortaya çıkışınız nasıl oldu? Kimler öncüsü oluşumunuzun?

Bekir Demir: Editörler daha önce de örgütlenmeye çalışmışlardı ama bu girişimler çeşitli sebeplerle sonuçlandırılamamıştı. Dolayısıyla fikir ve çaba yeni değil, ama belki bu defa zamanı gelmişti. Bir araya gelmemiz aynı zamanlarda ortak kaygılarla dertlenen birkaç farklı oluşumun girişiminlerinin ve sektörde uzun yıllardır böyle bir platformun eksikliğini hisseden emekçilerin bir araya gelmesiyle oldu. Yine bir yayınevinde yaşanan haksız işten çıkarmaların kamuoyunda ses getirmesinin ardından Çevirmenler Meslek Birliği’nin yaptığı dayanışma çağrısıyla bir araya gelmiş olduk. 5 Ekim 2023’teki ilk toplantının ardından yine yüz yüze ve çevrimiçi toplantılarla süreci ilerlettik.

Henüz çok yeni oluşumsunuz. Tepkiler nasıl?

Elif Okan Gezmiş: Giderek artan bir ilgi olduğunu söyleyebiliriz. Elbette her yeni oluşum gibi bize de bazı insanlar ilk başta merakla, çekinceyle, bazen de şüpheyle yaklaşabiliyorlar ama faaliyetlerimiz görünür hale geldikçe dayanışmanın büyüyeceğinden kuşkumuz yok. Türkiye’de örgütlenmenin çevresindeki korku bulutuna rağmen ilk çağrımızdan bu yana aramıza katılmak istediğini söyleyerek bize ulaşan çok sayıda arkadaşımız oldu. Şu an bu arkadaşlarımızın bazıları çalışma gruplarımızda da bilfiil emek veriyor.

Yola çıktığınız günden bugünü düşündüğümüzde, kaç kişi saflarınıza geldi?

B.D.: İlk toplantımıza elliye yakın kişi katılmıştı. Şu an yüzlerce destekçimiz var, hemen her gün “Ben ne yapabilirim?” diye soran yeni arkadaşlar katılıyor aramıza. Bu da bizi çok mutlu ediyor.

Sektörün diğer paydaşları ile iletişim halinde misiniz?

Rojhat Turgut: Bugünlerde enerjimizi büyük oranda dernekleşme sürecine yöneltiyoruz; bu yıl içinde resmi bir kurumsal çatı kurabilmek için yapmamız gereken epeyce bir iş var. Sonrasında yapacağımız şeylerden biri elbette sektörün paydaşlarıyla temasa geçmek olacak.

Sanıyorum oluşumun üyeleri farklı farklı yayınevlerinin kadrolu çalışanları. Yayınevleri yetkilileri, bu oluşumun içerisinde olduğunuzun bilincinde mi? Bilincindeyse herhangi bir sorun yaşayan oldu mu aranızda?

E.O.G.: Sadece kadrolu çalışanlar değil aslında. Çünkü yayınevi emekçilerinin ciddi bir kısmı serbest çalışanlardan oluşuyor. Sorunuza gelirsek, henüz kulağımıza bu tür bir olay gelmedi ama çoğu arkadaşımızın bizi sessizce desteklemesinin nedeni tam da bu tür zorbalıklar; mücadele etmeye çalıştığımız koşulların başında da bu geliyor. Örgütlenme faaliyetlerinde her zaman bu risk vardır ama daha önceki deneyimlerden bildiğimiz üzere emekçiler cesur davrandığı ve haklarını almakta ısrarcı olduğu sürece bu tür tehditlerin zamanla esamesi okunmamaya başlıyor.

‘NİCE HAK İHLALİ VAR’

Elbette sorun ekonomik. Ama yalnızca ekonomik mi? Yayınevi emekçilerinin sorunlarını sıralayacak olursak, neler söylersiniz?

B.D.: Kuşkusuz tek sorun emeğin karşılığını maddi olarak alamamak değil. Maaşların veya parça başı ödeme tarifelerinin düşüklüğüne ek olarak sigortanın asgariden gösterilmesi, maaşın bir kısmının elden geri alınması gibi nice hak ihlali var ne yazık ki. Serbest çalışanlar sosyal güvenceden bile yoksun. Editörlük, redaktörlük ciddi bir donanım ve tecrübe gerektiren işler olmasına rağmen patronlar neredeyse okuma yazma bilen herkesin bu işi yapabileceğine inandığından iş güvencesi yok; yıllarını bu mesleğe vermiş kişiler bir sabah kendilerini işsiz bulabiliyorlar. Bunlara bir de ayda şu kadar kitap çıkmasına yönelik baskıyı, mobbingi eklediğimizde ne yazık ki pek çok arkadaşımız bu koşullara dayanamayıp sektör değiştirmek zorunda kalıyor. Okurların nitelikli kitaba ulaşamamasının temel sebeplerinden biri de bu zaten.

‘BAZI ŞEYLER DEĞİŞMELİ’

Çağrınız yalnızca yayınevi çalışanlarına mı?

E.O.G.: Çağrımız öncelikle yayınevi çalışanlarına, ama ayrıca sektörün tüm paydaşlarına ve elbette okurlara. Yayıncılık sektörünün “prestijli” perdesinin arkasında olup bitenlerin daha fazla gizli kalmasını istemiyoruz. Bazı şeyler artık değişmek zorunda. Biz bunun için mücadele ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz, ama başarmak için herkesin desteğine ihtiyacımız var.

‘DERNEK KURACAĞIZ’

Oluşum olarak mı kalmayı planlıyorsunuz, yoksa daha kurumsal ve örgütlü bir yapıya evrilecek misiniz?

S.A.: Yine kendi aramızda yürüttüğümüz tartışmalarda şu aşamada bizim için en ideal seçeneğin süreci bir dernek çatısı altında devam ettirmek olduğunu gördük. Dolayısıyla bu doğrultuda çalışıyoruz, derneğin kuruluş müjdesini birkaç ay içinde vereceğiz. Resmi prosedürlere ek olarak hak ihlallerinin raporlanması, asgari tarifelerin oluşturulması ve elbette örgütlenme/tanıtım faaliyetleri gibi farklı alanlarda çalışmalarımız sürüyor.

İlerleyen günlerde sendikalaşma gibi bir yola girerseniz, sizce bu bir çözüm olacak mı?

R.T.: Dernekleşme ihtiyacı tam da bu sendika meselesinden doğdu esasında: Yayınevleri farklı iş kollarında göründüğünden, yayınevi çalışanları aynı sendika altında bir araya gelemiyor, bir sebep bu. Diğeri ise çoğu yayınevi çalışanının, editör, redaktör ve dizgicinin serbest çalışması ve sigortalarının olmaması. Dolayısıyla bir sendikaya da üye olamıyorlar. Bununla ilgili de gerekli adımları atacağız, yalnızca yayınevi çalışanları da değil, farklı sektörlerde çalışan birçok emekçi serbest çalışma sistemi nedeniyle sendikalara üye olamıyor. Bunun için sendika temsilcileriyle de görüştük, toplantılar yaptık, nihayetinde sendikal örgütlenmeye engel olmayacak, hatta güç verecek bu tür bir örgütlenmenin herkes için yararlı olacağına kanaat getirdik.

10 Şubat’ta bir sosyal medya çalışması yaptınız. Önümüzdeki günlerde neler yapmayı planlıyorsunuz?

E.O.G.: Çok çalışmaya ve sesimizi duyurmaya devam edeceğiz. Hak mücadelesinin uzun bir koşu olduğunu unutmamak gerekiyor. Kısa sürede büyük çıkışlar yapmak kolay ama işlevsiz; önemli olan aylarca, yıllarca bu mücadeleyi sürdürebilmek. Biz de bu mantık doğrultusunda hareket ediyoruz. Önümüzde çok iş var. Bu çalışma koşullarına daha fazla tahammül etmek istemeyen, hakları için mücadele etmeye gönüllü tüm yayınevi emekçilerini bize destek vermek üzere aramıza katılmaya davet ediyoruz.

Kaynak: https://www.cumhuriyet.com.tr/kultur-sanat/yayinevlerinde-hak-ihlallerine-guvencesiz-calismaya-ve-em