Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım: Nehir Onur kimdir, kendini hayatta nasıl konumlandırıyor?

1986 yılında Diyarbakır’da doğdum. Yaşamımın bir kısmı orada geçti. Daha sonra Ankara’ya taşındık. Üniversite eğitimimi tamamladıktan sonra çalışma hayatına girdim. Şu anda özel bir firmada temizlik departmanında çalışıyorum. Boş zamanlarımı da yazarak, okuyarak, araştırarak değerlendiriyorum.

Yazmaya nasıl başladınız? Yazmak sizin hayatınızda nasıl bir anlam taşıyor?

Yazmak çocukluğumdan edindiğim bir alışkanlık değildi. Çocuk gelişimi okuduğum yıllarda bu alanda yazılmış çocuk hikayeleri ilgimi çekmeye başlamıştı. O dönemden sonra başladım yazmaya. Eski çağlardan beri insanlık ölümsüz olmanın arayışı içerisinde olmuştur. Bir kesim insanlar yaptıkları işlerle, bir kısım da bıraktığı eserlerle ölümsüz olmanın yoluna ulaşmıştır. Sanatın bir yetenek olduğunu, bu alanla ilgilenenlerin de Yaradan tarafından seçilmiş olduğunu düşünüyorum. Çünkü Allah onlara ölümsüz olmanın kapılarını açmıştır. Ben de ölümsüzlüğün kapısından geçtim. Kendimi şanslı hissediyor, bana bu sansı veren Allah’a minnettarlığı dile getirmek istiyorum. William Shakespeare’in șu sözüyle devam etmek istiyorum: “Kitaplarım bana yetecek kadar büyük bir krallıktır”. Biz de kendimizden sonrakilere, ışığıyla herkesi aydınlatan, bütün dünyayı içine alan bir krallık bırakıyoruz. Ölümsüzlüğün vermiş olduğu haz, toplum için üretmek fikri ile birleşince yazmak ruhuma iyi geliyor.

Zor bir çocukluk geçirdiniz pek çok Kürt gibi. Nelere tanıklık ettiniz, hafızanızda neler yer etti? Kürt olmak Nehir Onur’un hayatını nasıl etkiledi?

Çocukluk dönemimizde Kürtçe yasaklı bir dil olmasına rağmen aile büyüklerimiz bu dili evin içinde konuşuyordu. Okul hayatımızda rahat bir eğitim geçirmemiz adına aile içinde çocuklarla Türkçe konuşulurdu. Kürt olmanın sıkıntısını daha çok batıya yerleştikten sonra yaşadım. Çalışma hayatımda psikolojik baskılara ve mobbing’e maruz kaldım. Bu baskılara orada yaşayan bir kısım Kürtler’in de eklenince olaylar bende dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Ben tektim. Oysa ki Kurtuluş Savaşı’nda dedemi şehit vermiştim. Şehit verdiğim topraklarda böyle bir muamele görmek psikolojimi ziyadesiyle zedelemişti. Halen bile bu travmaları atlatabilmiş ve normal bir hayata tam anlamıyla dönebilmiş değilim. Çok zorlu bir süreçti benim için.

Kürt dilinden bahsedelim biraz. Kürt dili; Kürtçe eğitimde ve kültüründe nasıl bir yer kaplıyor, Kürtçe ve lehçeleri kafalarımızın karışık olduğu bir konu; nedir Kürtçe?

Kürtçe; Kurmancı, Sorani, Gorani ve Zazaki olmak üzere dört lehçeden oluşuyor. Maalesef ki gerekli önlemler alınmadığı taktirde önümüzdeki yüzyılda bu dil yok olma riski ile karşı karşıya kalabilir. Bunun önüne geçmenin yolu devlet tarafından özel bir statüyle koruma altına alınması ve kurumlarda eğitim dili haline getirilerek sürekliliğinin sağlanmasıdır. Bir anne için evladı ne ise bir yazar bir sanatçı için de eseri odur. İnsanlığa hizmet etsin maksadıyla yazdığımız eserlerin bu dilde (Kürtçe) yazıldığı için tarihin saklı kalıntıları içinde can vermesine gönlüm razı değil. Benim görüşüme göre; dil de eser de dokunulmaz olmalı, kimsenin tekelinde olmamalı, geleceğe öylece akmalıdır. Bunlar bütün insanlığın ortak kültür mirasıdır. Kürtçe eğitimin önündeki engeller ortadan kaldırılmalı, bu dilde yazılan eserler hakkettiği yerde olmalıdır.

Kitabınızın konusu 3-6 yaş arası çocuklar. Neden çocukları yazmak bu kadar önemli sizin için?

“Dünyamızı Kurtaralım” okul öncesi çocuk hikayesi formatında yazdığım bir eserdi. Maria Montessori’ye göre: “Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan 6 yașa kadar olan süredir. Çünkü bu bir çocuğun gelecekte olacaği yetişkini inşa ettiği dönemdir. Sadece zeka değil, insanın bütün mümkün becerileri bu dönemde oluşur. Hiçbir yaşta çocuk zekice bir yardıma, bu dönemde olduğu kadar ihtiyaç duymaz.” Montessori 6 yaşına kadar olan dönemin önemine böyle vurgu yapar. 0-6 yaş döneminde gelişme ve öğrenme çok hızlı gelişir. Bu yaş gurubunun zekasının büyük bir kısmını kullandığı, kișilik özelliklerinin kazanıldığı yaș aralığını kapsar. Doğru bir eğitim, doğru metod ve uyarılarla desteklendiğinde sağlıklı bir toplumun temeli bu dönemde atılır. Kolonları sağlam olmayan bir bina yıkılmaya müsaittir. Bana göre de bu yaş aralığı zirveyi görmek adına bir merdiven görevi üstleniyor. Bu süreç etkin ve doğru bir şekilde kullanılmalı, toplum ve devlet iş birliği içinde bu süreci yürütmelidir.

Söz buraya gelmişken, “Dünyamızı Kurtaralım” kitabınıza da değinmek istiyoruz; kitabınız ne anlatıyor bizlere?

Kitabımda küresel ısınmaya atıfta bulundum. Eser, hikaye kahramanı Rojda’nın suyu tasarruflu bir şekilde kullanmasını gerektiğine vurgu yapmaktadır.

Son olarak “Yaşasın Ozon İyileşti (Şıkür Ozon Cebıri)” adlı Kürtçe kitabınız çıktı. Kürtçe yazmak sizde nasıl bir duygu yarattı?

Kürt yazar Ehmedê Xanî döneminde Kürtçe’nin Arapça, Türkçe ve Farsça kadar popüler olmaması, o dönemde yeteri kadar değer görmemesine neden olmuştur. Çünkü Kürtçe’nin diğer diller kadar aktif bir pazarı yoktur. Ehmedê Xanî’ye, “değer gören bir dilde yazmak varken neden Kürtçe yazıyorsun?” diye sorduklarında; “ben bu dilde yazıyorum ki kimse Kürt milleti için eğitimsiz ve cahildir demesin” demiş. Bu durumdan çok etkilenmiştim. Yaşadığı çağa meydan okurcasına direnen, bu dili kaderine mahkum etmeyen, milletini cehaletin pençesine düşürmeyen, gönlümün filozofuna karşı sorumluydum. Ona içten duygularımı şu cümlelerle dile getirmek istiyorum: Bahtsız milletin, taçsız şairi değerli Ehmedê Xanî; Kürtçe’nin diğer diller kadar değer görmediği bir dönemde eserlerinin değersizleştirilme olasılığını göze alarak bu dili kaderine teslim etmeyip kaleminle hayat verdiğin, kişisel çıkarını bir kenara bırakıp bizi geliştirme yolunu seçip bize değerli olduğumuzu hissettirdiğin, bizi kendi halimize bırakmayıp bizden geçmediğin için sana karşı minnettarım. Bıraktığın eserlerinle kalbimin en güzel yerindesin. Bize senin gibi bir ecdada sahip olma lüksü veren Yaradan’a hamdediyoruz. Xanî’ye minnettardım ve ikinci kitabım olan Şikûr Ozon Cebıri (Yaşasın Ozon İyileşti) kitabımı Kürtçe çıkarmaya karar vermiştim. Bu dilde yazmayı bilmediğimden önce Türkçe yazmıştım. Yazar bir arkadaşın çeviri desteğiyle de Kürtçe olarak yayın hayatına girdi. Bu dilde yazmak bana büyük bir haz verdi.

Ötekilerin Gündemi olarak teşekkür ederiz. Başarılarınızın devamını dileriz.

Editör: Haber Merkezi