AMED - Masa başında hazırlanan raporlarla doğanın talan edildiğine dikkati çeken Amed Barosu’ndan Av. Ahmet İnan, tahribatların önlenmesine karşı yerel örgütlenmenin önemine değindi. 

AKP’nin “güvenlik” adı altında Kurdistan’da yol ve baraj yapımları, ekolojik talanı derinleştiriyor. Doğanın talan edildiği Amed’te, Pasûr (Kulp), Farqîn (Silvan) ve Hezro (Hazro) ilçeleri arasında kalan Geliyê Goderne’de ağaç kıyımı sürüyor. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınan Hevsel Bahçelerini besleyen ve bölgeye can veren Dicle Nehri’nde ise bir yandan kum ve çakıl çıkarılıyor. Öte yandan Dicle Üniversitesi çevresinde bulunan ormanlık alanlar imara açılmak isteniyor. Yine Amed’in Licê ilçesi ile Çewlig’in Dara Hênê ilçesi arasında bulunan Sarım Havzası da Hidroelektrik Santrali (HES) ve güvenlik barajları tehdidiyle karşı karşıya. 

Bölgede yaşanan ekolojik tahribatlara ilişkin suç duyurusunda bulunan Amed Barosu Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu’ndan Ahmet İnan, yaşanan ekolojik kıyımları ve yargı süreçlerini değerlendirdi.

Hevsel Bahçeleri’nde ağaç kesiminin yapıldığını, Dicle Nehri kıyısından çakıl ve kum çıkarıldığını, Dicle Üniversitesi arazisi içerisinde yer alan ormanlık alanın imara açılmak istendiğini, Geliyê Godernê'de “güvenlik” gerekçesiyle ağaçların kesildiğini ve Sarım Çayı’na HES yapılması yönünde Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu verildiğini belirten İnan, bu projeleri “hukuksuzluk” olarak değerlendirdi.

SUÇ DUYURUSUNA TAKİPSİZLİK 

Geliyê Godernê’de süren ağaç kesimlerine ilişkin Amed Barosu ve Ekoloji Derneği’nin savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını kaydeden İnan, başvurunun takipsizlikle sonuçlandığının bilgisini paylaştı. Başvuru reddinin “Halkın özel mülküdür. İzinli kesiliyor” şeklinde bir cevapla olduğunu ifade eden İnan, “Hâlbuki kamunun ortak alanıdır. Yüzde 80-90’ı da tapulu alanlar değildir” diye belirtti.

Sarım Çayı Havzası’na yapılması planlanan HES projesine karşı iptal davası da açtıklarını aktaran İnan, yargı sürecinin Bölge İdare Mahkemesi’nde sürdüğünü söyledi. Dicle Nehri kıyısından kum ve çakıl çıkarımına ilişkin savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını kaydeden İnan, Dicle Üniversitesi’ndeki ormanlık alanla ilgili imar plan sonucunun açıklanmasıyla beraber hukuki süreç başlatacaklarını dile getirdi.

‘MASA BAŞINDA ISMARLAMA RAPORLAR’

ÇED raporlarının Türkiye ve Kurdistan’da amacına uygun hazırlanmadığını ifade eden İnan, raporlar hazırlanırken birçok etkenin göz önünde bulundurulmadığına dikkat çekti. Çewlig’in Dara Hênê ve Amed’in Licê ilçesi sınırlarındaki Sarım Havzası’nda yapılmak istenen Birsu HES projesine verilen ‘ÇED olumlu’ raporunda bölgenin habitatına ilişkin hiçbir değerlendirmenin yapılmadığını söyleyen İnan, “İngiltere Doğa Koruma Derneği, Rize Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi akademisyenlerine bir mektup yolladı. ‘Sarım Çayı’nda nesli tükenmekte olan Batman Çöpçü Balığı var mı?’ şeklinde bir rapor talep ettiler. Rize Üniversite’sinin akademisyenleri geldi. Kendilerini bölgeye götürdük. İncelemeler yapıldı ve o balık burada tespit edildi. Dünyada en çok aranan üç balık türünden biridir. Fakat ÇED raporunda bu balıkla ilgili en ufak bir ibareye dahi değinilmedi. Doğanın ve halkın çıkarı değil, tamamen özel şirketlerin çıkarları düşünülüyor. Yani hiçbir bilimsel tarafı yok. Tamamen masa başında hazırlanan ısmarlama raporlar” ifadelerini kullandı.

‘ÇED AŞAMASINDA FORMALİTE TOPLANTI’ 

ÇED raporlama aşamasında gerçekleştirilen Halkın Katılım Toplantıları’nın “formalite” olduğunu sözlerine ekleyen İnan, yurttaşların görüşlerinin dikkate alınmadığını vurguladı. İnan, “Halkın yüzde 100’ü ‘istemiyoruz’ dese bile, bunun ne bakanlıkta ne de mahkeme aşamasında en ufak bir karşılığı olmuyor. Sadece belli bir prosedürü gerçekleştirmeye yönelik bir durumdur. Fakat şöyle bir ayrım var. Burada Sarım Çayı özelinde Halkın Katılım Toplantısı hiç kimse gidemesin diye sokağa çıkma yasağına denk getirildi. Toplantıya katılmaya çalışan insanlara gözaltı yapılıp, müdahale edildi” diye konuştu.

‘ASKERİ AMAÇLI DOĞA KIYIMLARI’ 

Doğa kıyımlarına ilişkin yapılan suç duyurularının takipsizlikle sonuçlandığını paylaşan İnan, bölgede askeri amaçla yapılan doğa kıyımları, baraj ve santrallerin iptal edilme olasılığının olmadığının altını çizdi. Kurdistan ve Türkiye’de yaşanan doğa kıyımlarına karşı yerelden örgütlenmenin önemine vurgu yapan İnan, “Burada yerel halkın istememesi, tepkisel yaklaşması, kendi doğasını, suyunu ve yaşam alanını korumaya çalışması çok önemlidir. Bu yerelden başlar. Biz Diyarbakır Barosu Çevre ve Kent Komisyonu olarak gidip Sarım Çayı’nda, Sarımlılar adına ‘buraya karşı iptal davası açıyoruz’ diyemeyiz. Hem bir destekle karşılaşmayız hem de zaten orada ikamet eden kişiler dava ehliyeti var. Yerel boyutta insanların bir tepki oluşturması, ‘biz istemiyoruz’ demesi en önemli noktadır. İş buradan başlar. Bundan sonraki aşamada baronun, STK’ların ve basının dahil olması çok önemlidir. Önce yerelden tepki oluşması, sonra evrensele doğru bu tepkinin genişlemesi ve ulusal boyuta erişmesi önemlidir. En sağlıklı ve sonuç alınan örgütlenme metodu budur” dedi.

MA / Welat Ekin