BAYBURT- Fakir Baykurt Kültür ve Sanat Derneği (Fakir-Der) tarafından Burdur'da düzenlenen anma etkinliği Fakir Baykurt kavşağında bulunan büste katılımcılar tarafından karanfil bırakılması ile başladı. Katılımcılar daha sonra Fakir Baykurt kavşağından Belediye Konferans Salonuna kadar 'Fakir'e saygı' yürüyüşü yaptı.

ANKA'nın haberine göre; Burdur Belediyesi Konferans Salonu amfi bölümünde devam eden anma programında Fakir-Der Başkanı Necdet Tekin ve Burdur Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz tarafından açılış konuşmaları yapıldı. Müzik dinletisinin ardından CHP Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya, Eğitimci yazar Hasan Kıyafet ve Avukat Eğitimci yazar Nusret Gürgöz tarafından Fakir Baykurt hakkında söyleşi gerçekleştirildi.

“AKÇAKÖY’LÜ FAKİR’İN NE BİLEĞİNİ BÜKEBİLMİŞLER NE DE KALEMİNİ KIRABİLMİŞLERDİR”

Açılış konuşmasını yapan Fakir-Der Başkanı Necdet Tekin, şunları söyledi:

  • Hapisler, cezalar, sürgünler, linç girişimleri, tehditler karşısında hem başını hem de kalemini dik tutan Akçaköy’lü Fakir’in ne bileğini bükebilmişler ne de kalemini kırabilmişlerdir. Fakir Baykurt, şiir, öykü, roman dalında her biri birbirinden değerli yüzlerce eser vererek 70 yıllık yaşamını yoksullara, köylülere, öğretmenlere, gençlere, çocuklara okuma hevesi, mücadele gücü, örgütlenme bilinci ve cesareti vermeye adamıştır. Fakir-Der yönetim kurulu üyeleri olarak 11 Ekim 1999 yılında aramızdan ayrılan yoksul bir çocuğuna okuma olanağı sağlandığında neler yapabileceğini, insanlığa ne kadar faydalı olabileceğinin en güzel örneklerinden biri olan Fakir Baykurt’u ölümünün 23. yıl dönümünde saygıyla, sevgiyle ve özlemle anıyoruz. Işıklar içinde rahat uyu güzel insan. Yıldızlar yoldaşın olsun.

“FAKİR BAYKURT’UN VE TÜM DEĞERLERİMİZİN GELECEK NESİLLERE DOĞRU ANLATILMASI İÇİN ETKİNLİKLERDE GÖREVE HAZIRIM”

Burdur Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz ise şöyle konuştu:

  • Öncelikle biraz önce Fakir Baykurt’un hayatını kıymetli hocamız bizlere hatırlatırken Anadolu yaşantısının, köy yaşamının yalın bir dille bizlere aktarıldığı geçmiş yüzyılın nasıl şekillendiği, sosyal sınıf mücadelesinin ve Köy Enstitülerinin bir Cumhuriyet projesi olarak Türkiye tarihini nasıl değiştirdiğinin aslında kısa bir özeti olarak dinledik. Yaşanan ve yazılanlara baktığımızda Fakir Baykurt’un önce sınıf mücadelesi içerisinden çekip çıkartılan ve ardından da bir öğretmen olarak aydınlanma mücadelesi için Anadolu’yu karış karış gezdirilen o genç öğretmen kuşağından birisi olarak ve düşüncesinden ötürü artık dışlanmaya başlanılan Türkiye geçmişinde çekilen acılar, sendikal mücadele ve yaşamının son günlerini maalesef Almanya’da sürdüren bir hayattan söz edildi. Aslında bir arpa boyu yol gidilmedi. Dönüp bakıldığında acılardan ders çıkartılmadı. Bu ülkenin kaderinin eğitimden geçtiğini, eğitilmiş iş ve insan gücünden başka bir şey olmadığını maalesef biz yeterince öğrenemedik.
     
  • Bugün nicelikleri konuşurken nitelikleri hiç yarıştırmadık. Bugün dünyanın ilk 500 üniversitesinde neden üniversitemiz yok sorusunu sormak yerine ki tırnak içerisinde söylüyorum karşı olduğum için değil sadece planlamanın doğru yapılmadığını ve planlamaların doğru yapılmasına inanan bir kişi olarak daha fazla üniversite açmanın daha çok nitelikli eğitim vereceğini düşünmeyenlerdenim. Zaman alacaktır mutlaka. Ancak bugün bu salondaki yaş ortalamasına bakıldığında daha çok gencimizin bu alanlarda olması gerektiğine inanıyorum. Tabi bilgiye bu kadar çok ulaşılan bir dönemde gençlerimizin her birinin elinde o akıllı telefonlarla, o sosyal medya üreteçlerinin içerisinden doğru yanlış her bilgiyi alabildiği bir dönemde çocukları alıp, getirip bir yerlerde doğru bilgiyi vermek çok kolay değil. Bu anlamda da eğitimcilerimize, öğretmenlerimize çok büyük görev düşüyor. Biz az önce Yıldırım hocamla konuşurken bir fikir geliştirirken aklımdan şöyle bir şey geçti; Fakir Baykurt’u, Hasan Hüseyin Korkmazgil’i, Köy Enstitülerinin, Cumhuriyet projesinin, Cumhuriyet insanlarını nasıl yarattığını anlatan tiyatro oyunları yapabilir bizim gençlerimiz. Onları bu işin içerisine dahil edip daha geniş kitlelere ulaştırıp bunu anlatabiliriz. Fakir Baykurt’un ve tüm değerlerimizin Hasan Hüseyin Korkmazgil’in ve nicelerinin öykülerinin gelecek nesillere doğru anlatılması için herhangi bir etkinlikte göreve hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

“FAKİR BAYKURT’UN KÖYDEN ÇIKIP DÜNYAYA IŞIK OLMASI ÇOK KIYMETLİ”

CHP Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya ise konuşmasında şunları söyledi;

  • Fakir Baykurt’u anmak ve onun mücadelesini yaşatmak için burada olmak bizim için çok kıymetli ve çok önemli. Geçmişten geleceğe, yarınlara eğer bir siyaseti kuracaksanız ne geçmişinizi unutacaksınız ne gününüzü ne geleceğinizi karartacaksınız. Bunların tümünü bir arada yapmak zorundasınız. Burdur eğitim tarihi açısından çok önemli bir kent ve eğitim tarihinin en önemli yerlerinden biri olması Burdur’un bir avantajı. Fakir Baykurt’un bir köyden çıkıp sadece Burdur’a değil tüm ülkeye değil dünyanın birçok ülkesine ışık olması çok kıymetli.

“EĞİTİMLE TİCARETİ İÇ İÇE GEÇİRMİŞ BİR MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ BURDUR’UN EĞİTİMİNE KATKI SUNAMAZ”

  • Ama geldiğimiz noktada biz Fakir Baykurt’ları yaşatacağız, onların ideallerini yaşatacağız derken Burdur’umuza sahip çıkabilecek miyiz dönüp buna bakmamız lazım. Geçenlerde Burdur’da zihinsel engelli bir çocuğumuza tacizde bulunan ne yazık ki bir öğretmene tanıklık ettik. Burdur Valisi olaya hemen müdahale etti, açığa aldı. Yetmez. Burdur Valisi burada eğitim öğretimi eğer düzlüğe çıkartacaksa Fakir’in kentinde Burdur’un çocukları eğitimde çok başarılı biliyorsunuz. Yani Türkiye’de ilk beş içerisine giren bir kent ama son dönemlerde bundan yoksun bırakıldı. Bir eğitimci var kitaplarıyla, mücadelesiyle bugüne ışık tutuyor, yarına da ışık tutacak. Onun yoldaşları 85 yaşına gelmiş Hasan Kıyafet hala Fakir Baykurt’u anlatmaya başladığında heyecanla anlatıyorsa bilin ki Fakir Baykurt Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında da gençler tarafından çok iyi anlaşılacak ve anlatılacak. Burdur’da eğitimci diyemeyeceğim ama eğitimin başına getirilen bir Milli Eğitim Müdürü var.
     
  • Hala Milli Eğitim Müdürü olarak görevin başında duruyor. Buradan Burdur Valisine bir çağrı yapıyorum; zihinsel engelli bir çocuğu taciz eden birini açığa aldığın için seni alkışlıyorum. Ama sayın Vali, şimdi eğer Nesrin Kakırman İl Milli Eğitim Müdürlüğüne devam ettikçe senin bu ilde eğitim öğretimi yönlendirme şansın yok. Çünkü Nesrin hanım, Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürüyken bir şirket ortağı, ticaretle uğraşıyor. Eğitimle ticareti iç içe geçirmiş bir Milli Eğitim Müdürü Burdur’un eğitimine katkı sunamaz. Burdur’un öğretmenine rehberlik edemez. Fakir Baykurt, ‘öğretmen el açmaz, öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen ders verir’ diyor ya siz bilinçli olarak, bilerek ve isteyerek Fakir Baykurt’un kentinde bu Milli Eğitim Müdürünü görevde tutamazsınız. Bir an önce Milli Eğitim Bakanlığı’nın el atmasını beklemeden bir İl’in Valisi olarak bu konuda adımını atmalısın. Bu adımı atmazsan daha çok bu tür olayları yaşayacağız. Çünkü bu arkadaşın Milli Eğitim Müdürlüğü ile uzaktan, yakından alakası yok. Bu işleri yapmadığını görev yaptığı tüm yerlerden biliyoruz. İşi gücü ticaret. Ticaretine saygı duyarız. Para kazansın, tamam gitsin. Parayı Burdur’da kazanmasın. Gitsin nerede kazanıyorsa kazansın ama bu ülkeyi karanlıktan aydınlığa çıkarabilecek, bizim aydınlanma ışığımız olan Burdur’da, Fakir Baykurt’un kentinde yapmasın. Başka yerde de Milli Eğitim Müdürlüğü yapamaz, yapmamalı.

“KÖY ENSTİTÜLERİNİ KAPATARAK BUGÜNÜ KARARTMAK İSTEDİLER”

  • İsmail Hakkı Tonguç. 11 Mart 1940’ta Köy Enstitülerinin kurulmasına karar verdikten sonra Köy Enstitülerini şöyle tarif ediyor, diyor ki; ‘köy çocukları burada okuyacaklar, mutluluğu gerçeklerde bulmanın düşlerde araştırmaktan daha kolay olduğunu anlayarak yetişecekler, mutlu olmanın, özgür ve bağımsız yaşamanın yoksul düşmemenin gizlerini bulacaklar’ diye söylüyor. Fakir Baykurt’ta TÖS’ün bir toplantısında özellikle kendisini anlatırken şöyle söylüyor; ‘Köy Enstitüsü benim için olağanüstü bir fırsat oldu. İlkokulu bitirdikten sonra gidebileceğim başka hiçbir okul yoktu. Ailemin gücü yetmezdi. Ben okumak istiyordum enstitü benim gibi köy çocuklarını çağırıyordu’ diyordu.  Köy çocuklarını çağıran enstitünün kapısına kilit vurulması karanlıktan aydınlığa çıkışın işaret fişeği olan Köy Enstitülerini kapatarak bugünü karartmak istediler. Biliyorsunuz Cumhuriyet’in temeli eğitim devrimleriyle atıldı. Cumhuriyet devrimlerinin 100 yıldır yaşıyor olmasının bir tek dayanağı var o da eğitim devrimleri. Eğitim devrimlerini yok ederseniz Cumhuriyet devrimlerini yok edersiniz. Cumhuriyet devrimlerini yok ettiğinizde de Cumhuriyeti yok edersiniz.

“10 YILLIK KÖY ENSTİTÜSÜ HAYATI 100 YILIMIZI BİZE YAŞATTI”

  • Siyasal iktidarın önüne aldığı görev Cumhuriyet’in temeli eğitimle atılmış o zaman biz Cumhuriyet’i yıkmak istiyorsak temele dinamit koyacağız. Şu binanın çatısına dinamit koyduğunuzda bu binanın sadece çatısını uçurursunuz. Ama binanın temeline dinamiti yerleştirirseniz Cumhuriyetle hesaplaşmayı işte o zaman gerçekleştirirsiniz. Şu anda karşı karşıya kaldığımız tablo Cumhuriyetle hesaplaşma tablosudur. Mücadele bunun mücadelesidir. 10 yıllık köy enstitüsü hayatı 100 yılımızı bize yaşattı. Eğer Cumhuriyet bugünlere kadar Cumhuriyet devrimleri ve eğitim devrimleri ayakta duruyorsa köy enstitülerinin verdiği mücadeledir. Yani İsmail Hakkı Tonguç’ların, Hasan Ali Yücel’lerin, Fakir Baykurt’ların, Ali Bozkurt’ların ve Kaftancıoğlu’nun bize bıraktığı mirastır.

“ÖĞRENMEYİ BIRAKTIĞIMIZ ANDAN İTİBAREN FAKİR BAYKURT’U YAŞATAMAYIZ”

  • Ben bugüne kadar ne üretmişsem Niyazi Altunya’dan öğrendiklerimle ürettim. Sokak mücadelesinde ne ürettimse, neyi becerebildimse Fakir Baykurt’un çizgisinden öğrendim. Bunu yaşatmaya çalışıyorum. Bunu yaşatmaya çalışırken de öğrenmeye devam ediyorum. Öğrenmeyi bıraktığımız andan itibaren Fakir Baykurt’u yaşatamayız. Ben buradan Belediye Başkanımıza çok teşekkür ediyorum. Dedi ki, ‘bu dernek tiyatro topluluğu kursun, biz belediye olarak ne gerekiyorsa yapalım. Fakir Baykurt’u tiyatro ile anlatalım’ dedi. Ben ikinci bir öneri daha yapmak istiyorum; belediyemiz, derneğimizle, sendikalarımızla birlikte her yıl 11 Ekim’de Fakir Baykurt’u anma etkinliklerinde lise öğrencileri arasında şiir, öykü, roman yarışması düzenlesinler. Ama sadece lise öğrencileri arasında olsun bu. Bu salonu gençlerle doldurmanın başka yolu yok. Bu salonu doldurmanın yolu, o çocuklar yarışmaya katılıp, ödül almaya annesiyle, babasıyla, dedesiyle, ninesiyle gelecektir. Dolayısıyla biz çocuklara eşekli kütüphaneyi nasıl köylere taşıyanlar olduysa; çocuklara Fakir Baykurt’u, eğitim mücadelesini ve eğitim devrimlerini başka türlü anlatamayız.
Editör: Haber Merkezi