AMED ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ- DEM Parti Amed İl Eş Başkanı ve İl Seçim Komisyonu Eş Sözcüsü Abbas ŞAHİN ile yerel yönetimleri ve yerel seçimleri konuştuk.

Gazeteci Hamza Özkan'ın sunumuyla “8. Gün" programına konuk olan, DEM Parti Amed İl Eş Başkanı ve İl Seçim Komisyonu Eş Sözcüsü Abbas Şahin, yerel yönetimleri, yerel seçimleri ve güncel gelişmeleri değerlendirdi.

Ataş: Van’daki politik hafızada çok önemli bir yer tutuyor o il binamız Ataş: Van’daki politik hafızada çok önemli bir yer tutuyor o il binamız

Hamza ÖZKAN: Sayın ŞAHİN, Mayıs ayında bir erken seçim oldu ve pek çok parti gibi sizin partiniz de tabandan eleştiriler aldı. Partiniz seçimden hemen sonra toplantılar, konferanslar gerçekleştirdi; daha sonra da bir genel kongre yaptınız. Bu toplantı, konferans, kongre ve eleştiri süreçlerine ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Abbas ŞAHİN: 14 Mayıs’da bir genel seçim, 28 Mayıs’da da Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Bu seçimin nasıl bir ortamda, hangi koşullarda yapıldığını bilmek gerekiyor, süreci daha iyi tahlil edebilmek için. Biz seçimden sonra halk toplantıları, buluşmalar, konferanslar gerçekleştirdik; binlerce, onbinlerce insanımızla halk toplantıları gerçekleştirdik. Tabii ki demokratik siyasetin bir özelliği vardır; halka dayanmadığı sürece hiçbir karşılığı olmayacaktır. Bizler de halkın partisi olduğumuz için halkımızla birlikte bazı kararlar almamız gerekiyordu. Tabii ki süreç içinde bizlerin de hataları olmuştu. Bu hataları ortadan kaldırmak için halkımızla beraber çeşitli toplantılar yaptık, öneriler aldık, raporlar hazırladık, değerlendirmeler yaptık. Sonuçta yepyeni bir sürece hazırlık yapmış olduk. Genel seçimlerle yerel seçimler arasında çok uzun bir süre olmamasından kaynaklı olarak bu süreci hızlı bir şekilde gerçekleştirdik. Tabii çok büyük bir getirisi oldu bizim açımızdan. Şu anda söylenen şu; parti hiçbir zaman özünden ayrılmadı ama halk daha fazla kendini partinin yanında ve içinde hissetmeye başladı bu süreçle birlikte.

Hamza ÖZKAN: Sayın ŞAHİN, gelenek olarak yani kapatılan partilerden yola çıkarak, ilk olarak 1999’da 37 belediye ile ilk belediyecilik, daha sonra 2014’e gelene kadar 105 belediyeye kadar artış oldu. 2014’den sonra 2016’da belediyelerinize kayyum atandı, 2019’da yine kayyum atandı. Bu sürece ilişkin neler söyleyebilirsiniz? Bir de 2014’e kadar parti olarak seçime girdiniz, yani ittifaklar yapmadınız, ne yerelde ne de genelde. Buna ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Abbas ŞAHİN: 1999’da seçime girmeden önceki siyasal süreci görmek gerekiyor. 90’ların OHAL koşullarında, faili meçhul cinayetlerin yaşandığı, DGM’lerin sürekli cezalar verdiği, cezaevlerinin dolup taştığı bir süreci yaşıyorduk. Demokratik siyasetin hiçbir şekilde alan bulamadığı bir süreç içinde; onbinlerce faili meçhul cinayetin işlendiği, basın-yayın organlarının bombalandığı, milletvekillerimizin öldürüldüğü, sokaklarda aktivistlerimizin öldürüldüğü bir sürecin sonunda 1999’da artık demokratik siyasetin içinde daha fazla var olmaya başladık. Burada almış olduğumuz belediyeler bir sonraki sürecin de habercisi oldu. Demokratik bir siyaset ortamının olduğu yerde halkın kendisini yönetim içinde ciddi anlamda göstermesiyle oldu. 2014’de 105 belediyenin alınması boşuna değildi; daha önce verilmiş olan bedellerin, demokratik siyasette ısrarın sebebiydi.

2014’den sonra 2016 yılında bir darbe süreci yaşandı ki ondan önce biliyorsunuz şehirler yakılıp yıkıldı. 2014 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nda bir karar alındı. Bu karar bir çöktürme planıydı. Çöktürme planının ekonomik, sosyal, siyasal ayakları vardı. Tamamen Kürt siyasal hareketini yok etmek, Kürt halkının statüsünü ortadan kaldırmak ve geleceği ile ilgili plan yapamaz duruma getirmek için bu plan hazırlandı. Bu planda ne kadar siyasetçinin gözaltına alınıp tutuklanacağı, ne kadar insanın öleceği, ne kadar insanın yerinden edileceği -yani yüzbinlerce insandan bahsediliyor-, kaç şehrin yıkılacağından... Hepsi hesaplanmıştı. Yalnız hesaplamadıkları bir şey vardı. Bu halkın köklü bir geleneği ve tarihi var, sonradan oluşturulmuş bir ulus değildir Kürtler. Kürtler derin tarihsel bağları olan bir halk oldukları için bu süreçte gelen baskı ve tehditlere karşı koyabilecek güçteydi. Ancak 2016 yılında darbe süreci ki Kürt sorunundan bağımsız değildi, beraberinde birçok insanın cezaevlerine girmesine sebep oldu. Sorun AKP-Cemaat arasında pastadan pay alma anlaşmazlığı gibi görünse de asıl amacın danışıklı dövüş olduğunu, temelinde de Kürt halkının ve ötekileştirilmişlerin haklarını gasp etmek için geliştirilmiş bir süreç olduğunu düşünmeye başladık. Şunu gördük, demokratik siyasetin çıkmaza sürüklenmesi için her türlü yol ve yöntem denendi. 2019 yerel seçimleri ile belediye sayısındaki düşüşten bahsedilir. Şunu görmek gerekiyor, bu halkın iradesinin kayyumlar ile gasp edildiği, baskılarla yok edilmeye çalışıldığı bir sürecin sonunda halkın biraz daha demokratik siyasetten uzaklaştığını, güvenin azaldığını gördük. Çünkü yıllardır dağda değil ovada siyaset yapın söylemi vardı. Bunu devlet ve siyasetçiler söylüyordu. Faili meçhullerin mimarı olan Ağar’ın da söylediği bir sözdü. Ova koşullarında bu halka ızdırap çektirenler bunun silahla çözülemeyeceğini, demokratik siyasetle çözüleceğini söylüyordu. Ovada siyaset yapma anlayışını devam ettirdik ve şöyle bir şey ortaya çıktı: 2015 7 Haziran seçimlerinde demokratik ortam ne kadar güçlenirse statükocu yapıların tamamen ortadan kalktığını gördük. Ötekileştirilmişler, Kürtler, Aleviler, Ermeniler ilk defa kendilerini yönetimlerde aday olarak gördüler. Bu sürecin sonunda şehirlerin yıkıldığını, insanların öldürüldüğünü -bebekten yaşlıya- gördük. Bunların cezasızlıkla nasıl korunduğunu gördük. Bu sürecin sonunda yapılan yerel seçimler ve atanan kayyumlar sonucunda halkın demokratik siyasetten uzaklaşmasını fırsat bilen dönemin AKP faşist iktidarı bu süreci götürebileceğini sandı. Belediyelerde bir düşüş oldu.

Hamza ÖZKAN: Partinizden seçilen 2 belediye başkanı iktidara geçiş yaptılar. Burada da seçilen aday profiline bir eleştiri vardı. Yine Mardin’de bir meclis üyesi MHP’ye geçmişti, biri de Batman’da partiden istifa edip bağımsız kaldı. Buna ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Abbas ŞAHİN: Demokratik siyasetin yolları çetrefillidir, herkesten aynı tavrı bekleyemeyiz. Seçtiğimiz insanlar veya ittifak yaptığımız anlayışların sürecin ruhuna uygun hareket edemeyecekleri durumlar olabilir ki yaşandı zaten. Binlerce meclis üyesi seçiyorsunuz, atamasını yapıyorsunuz, eş başkanlar seçiyorsunuz. İçinden birkaçının kendi  siyasal yaşamına sahip çıkamayacak, özveri gösteremeyecek yapıda olması normaldir. Çok fazla normalleştirmeden bu süreçte bunların önlemleri de alındı tabii ki. Kayyum atamalarına baktığımız zaman o kadar büyük bir baskı uygulandı ki; insanların cenazeleri 7 gün karın altında kaldı, çocuklar sokak ortasında öldürüldü. Ama Kürt siyasi hareketi demokratik siyasette ısrar etti. 2019’dan sonra kayyumlar gene atandı ama bu kayyumların toplumda hiçbir zaman meşruiyeti olmadı, her zaman sorgulandı. Neden? Çünkü temelinde kayyum zihniyeti irade hırsızlığıdır, irade gaspıdır; uygulamaları da hep gasp ve hırsızlık üzerine oldu. Halkın değerlerini, mallarını satmak, rant sağlamak, yandaş geliştirmek halk tarafından artık kabul edilemeyecek noktaya gelince bizler de 14 Mayıs seçimlerinden sonra yaptığımız toplantılarda halktan gelen değerlendirmeleri raporlaştırdık, bunlar üzerinde çok ciddi çalışmalar yaptık. Ve geldiğimiz noktada yüzlerce aday eş başkanlığa başvurdu.

Hamza ÖZKAN: Sayın ŞAHİN, 31 Mart’ta yapılacak 2024 yerel seçimi için partiler adaylarını açıkladılar. Siz de parti olarak radikal bir karar aldınız: Adayları halk belirleyecek. 25 Aralık’ta aday başvuruları sona erdi. Başvuru süreçlerine ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Abbas ŞAHİN: Çok ciddi bir adımdır ön seçim yapmak ve yaparken de demokratik bir ortamda yapmak da önemlidir. Burada yaptığımız çalışmalar bundan sonraki sürecin belirleyicisi olacaktır. Ön seçimleri belirlerken çok geniş bir yelpazeye yayılan delege sistemi oluşturuluyor. Bu delege sistemi içinde parti çalışmalarında bulunanlar, parti yöneticilerimiz, parti üyelerimiz, kurum temsilcilerimiz... Hepsinin içinde olacağı bir sistem. Radikal bir karardır bu. Çünkü var olan siyasal yaşam içinde böyle bir karar almak önemlidir. Demokratik siyasette bu kadar bedel vermiş bir parti olarak halkımıza çok güveniyoruz. Halkımızla birlikte belediyeleri alacağımızı, halkımızla birlikte belediyelere sahip çıkacağımızı, sahip çıkmak için de burada halkın olması gerektiğini her zaman söyledik. Bizler 2019 yılına kadar resmi ve fiili OHAL sürecinde biz bu kararı aldıktan sonra partilerimiz kapatıldı, isimleri değiştirildi, yargı içinde vesayet sistemi olduğunu gördük. 33 yıllık bir süreç içinde demokratik siyasette isim değiştirebiliriz ama anlayışımız hiçbir zaman değişmedi. Özüne uygun devam etti.

Başvuru sürecinde 5’er günlük süre uzatmaları yapıldı. İlk etapta herkeste bir tedirginlik vardı; gerçekten ön seçim yapılacak mı veya aday olunduğu zaman baskı ile karşılaşacak mıyız diye. İlk başvurular alındıktan sonra 9-10 Aralık kayıtlarında başvuru sayısı bugünkü sayının yarısı kadardı. Halkta şu oluştu gerçekten demokratik bir süreç işleyecek... Bu bizim için de çok öğretici oldu. Verdiğimiz mücadeleyi daha kararlı sürdürmemizin önünü açıyor. Biz burada halkımızla birlikte sadece seçimi değil seçim stratejimizi, alacağımız belediyelere nasıl sahip çıkacağımızı da belirliyoruz. Toplumsal uzlaşı dediğimiz bir süreci yaşıyoruz, toplumun duyarlı her kesimiyle ortak hareket edip halka ait olan belediyeleri kayyumcu zihniyetten alıp halka verme süreci yaşıyoruz.

Yerel yönetimler üzerinde de çok ciddi vesayet sorunu var ve yüzyıldır da bu değişmedi. Halkın kendisini ifade edebileceği bir siyaset sürecinden itibaren bir darbe mekaniği devreye giriyor ve bu hakları halkın elinden almak için her türlü yol yöntem deneniyor. Buna rağmen demokratik siyaset ısrarından vazgeçmiyorlar. Tabii bu da birilerine dert oluyor. Çünkü devletin bütün zor aygıtlarını, imkanlarını kullanan 2 sistem var, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı. Millet İttifakı dağıldı. Cumhur İttifakı yüz yıllık devlet geleneğinin yansıması, özü değişmedi, şekil değişti. Farklı bir siyasal sistemden bahsedilse de devletin kodları yüz yıldır değişmedi. Ve bizim seçimlere girerken son süreçte hedef haline getirildiğimiz görüldü. İktidar ve muhalefet -ki biz muhalefet demiyoruz, iktidar ve türevleri- hiçbir zaman demokratik siyaset yapmamış yapıların saldırıları ile karşı karşıyayız. Bunu mecliste, sokakta; mevsimlik işçilerle Karadeniz’de, Sakarya’da kendi anadillerini kullandıklarında lince maruz kaldıklarında yaşıyoruz. Temeline baktığımızda karşımıza şu çıkıyor: Örneğin, siyaseten miadı dolmuş bir parti liderinin Kürtçe’nin meşrulaştırılmaya çalışıldığını söylemesi aslında her şeyi gösteriyor. Sokaktaki insanların da demokratik siyasete ve Kürt halkına yaklaşımında belirleyici oluyor ve linç kültürünü de beraberinde getiriyor. Bu linç kültürü bir halkı yok sayarken bir avuç statükocuyu da beka sorununu ortadan kaldırarak süreklileştirmeye çalışıyor.

Hamza ÖZKAN: Sayın ŞAHİN, ön seçim tarihleri, hem Amed hem de merkez ve dış ilçeler için program netleşti mi? Hangi gün nerede ön seçim yapılacak? Tüm ilçeler için ön seçim yapılacak mı?

Abbas ŞAHİN: 6-14 Ocak arası ön seçimler yapılacak. Aday adaylarının kendilerini delegasyona tanıtma süreçlerini de belirleyeceğiz. Delegasyon sistemini netleştirip askıya aldıktan sonra aday adayları kendilerini tanıtma süreci yaşayacaklar. O süreci de çok uzatmadan ön seçimler yaparak yeniden yeni bir süreçle seçim atmosferine gireceğiz.

Hamza ÖZKAN: Yöntem olarak ön seçim nasıl yapılacak? Belediye meclis üyeleri sanıyorum 3’de 1 ön seçimle gelecek. Eş başkanlar nasıl olacak?

Abbas ŞAHİN: 3’de 2 halk, 3’de 1 parti olacak. Bu şekilde açıklamıştık. Meclis üyeleri dahil hepsi ön seçime girecek. İllerin kendi özgünlükleri dikkate alınarak 6-14 Ocak arası planlama yapılacak.

Hamza ÖZKAN: 31 Mart 2024’de DEM Parti olarak seçime giriyorsunuz. Dem dema esprisi ile halkın içinde olan DEM parti belediye sayısını 2014’deki 105 sayısının üstüne mi çıkarır, altında mı olur?  Bir de Batı’da 37 yerde seçime gireceğinizi açıkladınız. Daha önce bir tek Mersin-Akdeniz’de seçime girmiştiniz. Neler söylersiniz?

Abbas ŞAHİN: “Dem Dema Azadiyê ye!” den yola çıkarak belediyeleri özgürleştirme sürecini yaşayacağız. Halkımızla birlikte halkımızın iradesi de gaspedildi. Gaspedilen belediyeler kayyumların elinden kurtarılarak özgürleştirilecektir. Bunu yaparken de 105 belediye değil, bunlara yenilerini de ekleyeceğiz. Bunu şundan dolayı rahatlıkla söylüyorum: Daha önceleri iletişimin bu kadar gelişmemiş olmasından dolayı insanlar bazı şeyleri fark etmeyebiliyorlardı. Veya 10 yılda bir darbelerle insanların hafızaları yokedilmeye çalışıyordu. Ancak öyle bir dönemdeyiz ki 100 yıl önce, 500 yıl önce yaşanan şeyler 7 yaşındaki çocuğa da 70 yaşındaki insana da ulaşabiliyor. Yani bu siyasal sistemdeki kayyumcu, baskıcı zihniyet yaptıklarını örtemedikleri için altında kalacaklarını biliyorlar. Her türlü yol ve yöntemi hileyi kullanacaklar. Biz de diyoruz ki; her türlü hileye karşın biz bu güne kadar size diz çökmedik, bundan sonra da çökmeyeceğiz. Bir zamanlar Cemil Çiçek adında bir zat vardı, ne diyordu: Ermenistan sınırına dayandı! Evet, Edirne’ye kadar da gideceğiz.

Hamza ÖZKAN: Son olarak güncel siyasete ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Abbas ŞAHİN: Güncel siyaset şunu gösteriyor bize: Demokratik siyasetten uzaklaşmadan siyaset yapmak gerekiyor. Toplumun manevi, milli duygularını sömüren yapıların toplumu ne hale getirdiğini bizler görüyoruz. Özellikle seçim süreçlerinde hep şununla karşılaştık: Ya içeride siyasi operasyonlar yapılıyor, ya dışarıda askeri operasyonlar yapılıyor. Şu anda meclis içinde halkın iradesi olan vekillerimize, partimize yönelik linç kampanyası sürdürülüyor. Bu neden sürdürülüyor? Demokratik siyasetin karşısında duramadıklarını devletin zor aygıtları ve 100 yıllık küflenmiş siyasetle engellemeye çalışıyorlar. Bunu başarabiliyorlar mı? Hayır. Sokağa baktığımız zaman onların türevleri de sokakta halkımıza yönelik açıklamalar yapıyor, linç kampanyaları düzenliyor. Kusura bakmayın, bu halk ne bu linç kampanyalarına boyun eğer, ne miadı dolmuş siyasi figürlerin söylemleri ile hareket eder. Bu halk bedeller ödeyerek, değerler üzerine geldi bu siyaseti kurdu. Bu değerlere sahip çıkarak hem kendisine hem Türkiye halklarına hem Ortadoğu halklarına demokrasi dersi vereceği süreçleri yaşıyoruz, yaşamaya da devam edeceğiz. Herkes şunu bilsin ki dem dema azadiye! Azadi bütün halklar içindir. Kürtler özgür olmadıkları sürece Ortadoğu özgürleşmez, Ortadoğu özgürleşmeden hiçbir halk özgürleşmez. Bu kadar kan, gözyaşının olması hiç olağan bir şey değildir. Artık bu siyasetin miadı dolmuştur. Biz bir arada yaşamayı örgütleyip statüsüyle, kendi yapısıyla, kendi diliyle, kendi kültürüyle var olan bir siyaset oluşturmamız gerekiyor. Yani Üçüncü Yol siyasetidir. Üçüncü Yol siyasetinin mimarı olan Sayın Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecride rağmen o kadar büyük bir korku besliyorlar ki. Dışarıya çıkabilecek bir kelimesinin dahi siyaset sürecini nasıl değiştireceğini bildikleri için bir tecrit süreci yaşanıyor. Güncel siyasete baktığımız zaman, İmralı’da bir tecrit sistemi, Türkiye’nin her yerinde bir tecrit sistemi ekonomide siyasette yaşanıyor. Bizler bu tecrit sistemini yıka yıka geleceğiz ve demokratik siyasetle halkların özgürlüğünü sağlayacağız.

Hamza ÖZKAN: Teşekkür ederiz. Başarılar diliyoruz.

Abbas ŞAHİN: Ben teşekkür ederim.

Editör: Hamza Özkan