Hayat, insana bazen armağan, bazen ceza…


Ya da hayatı kendine ceza da veren sen, armağan eden de sen…
Tıpkı bir kitabı her kişinin farklı okuyup, farklı anlamlandırdığı gibi, senin nasıl anlamlandırdığınla ve nasıl karşıladığınla da gelir hayat sana…
Umut da, hayatı sürdürebilmek için, pes etmemek için, ayakta durmaya destek olmak için gereklidir tabii ki…
Umut, okyanusun ortasında tutunduğun dal gibidir elbet...
Ama umut kahpedir de; ömrün en büyük kazığını atar insana, en büyük hayal kırıklığını yaşatır. 
Umut bazen de çaresizliği besler. 
Gerçeklerden uzaklaştırıp, hayal dünyasında kaybolmana sebep olur. 
O ayakta tuttuğunu sandığın umut, aslında en büyük çelmeyi takar sana ve öyle bir düşersin ki, çok ağır yaralar alırsın, ayağa kalksan bile, zor ve ağrılı kalkarsın. Yaşattığı şey, ince ince sızlatarak kalır bünyende. 
Umudu kaybetmeyeyim derken, kendini kaybedersin bir bakarsın. 
Umut sebeptir yaşamak için çoğu zaman, ama bazen de senin en büyük düşmanındır….
O yüzden bence; içinde bulunduğumuz hikayeyi en az beklenti ile ve olabildiğince tüm hakikatiyle, okumaya çabalamak gerek bu hayatta…
Umut kıymetli tabii ki; ama umudun ayarını kaçırmak, bir ömrü heder etme anlamına gelebiliyor çoğunlukla… 
O yüzden; enseyi karartmayalım diyip, umudun yoğunluğunun uyuşturucu etkisine kaptırıp, tedbiri de elden bırakmamak gerek. 
Hadi o zaman lafımın sonuna gelmişken sosyal bir mesaj da vereyim; Çok sevgili ülkem , umudu da elden bırakma , tedbiri de!!!