İnsanoğlu ve toplumlar için en korkutucu durum; belirsizlik, ne olacağını öngörememektir.  Çünkü; olumsuza da, olumluya da karşı bir adaptasyon yaşar. Ve bildiğine karşı tedbir geliştireceğini düşünür. 

Değişime Direnmek!

İnsanoğlu ve toplumlar için en korkutucu durum; belirsizlik, ne olacağını öngörememektir. 
Çünkü; olumsuza da, olumluya da karşı bir adaptasyon yaşar. Ve bildiğine karşı tedbir geliştireceğini düşünür. 
Ancak belirsizlik, ne yapacağını, nasıl davranacağını öngörememek, önünü göremediğini düşünmek, yıpratıcı bir süreçtir. 
Örneğin; kış mevsiminin nasıl geçeceğini bildiği için, yazdan, kış ayları için yiyecek hazırlar. Bu, çaresizlik duygusunu azaltır. Güçlü ve korunaklı hissettirir.
Korunaklılık ve güven duygusu, insanı ve toplumu içinde bulunduğu olay örgüsüne alıştırır ve bu kısır döngüyü terk etmek istemez. 
Değişen koşullara uyum sağlamak yerine insan ve toplum statükoyu korumaya çalışır. 
Konfor alanından çıkmak istemez. 
Bahsi geçen konfor; iyi koşullarda yaşamak, sıkıntısız yaşamak anlamında anlaşılmasın. Buradaki konfor; alıştığıyla güven alanı arasında ilişki kurmasıdır. Bir müddet savaşır belki ama, dayatılan ve oluşturulan algıyla beraber, çabukça yenik düşer. Bu algı sürekli beslendikçe de, artık teslimiyet vazgeçilmez olur. Sonunda da statükoya çok derin bir yerden alışır. 
Konfor alanı; yani güvenli alan, insan ve toplum için, ne hata yapılırsa yapılsın kabul gördüğü yuvası gibidir. 
Tıpkı bir ana kucağıdır. 
Yanında kaldığı sürece güvendedir. Ancak maalesef ki, gelişemez, dönüşemez. Bir müddet sonra, öğrenilmiş bir çaresizlik içine girer, rasyonel olmayan bir düşünce ve inanç gelişir. 
İnsanlar da, toplum da genellikle bu iki seçenek arasından lehine olsa bile, gelişmeyi, değişimi ve dönüşümü değil, güvende olmayı seçer. 
Çünkü değişim korkutucudur…
Değişim; güvenlik duygusunu tehdit eder, bilmenin yoksunluğunu getirir. 
Her değişiklik çoğunlukla belirsizlik içerir. Doğru, iyi ve tatmin edici bir yerden anlatılamamış, içeriğine dair tatmin edici bir aydınlatma gerçekleştirilmemiş değişiklik, insanlarda ve toplumda korku ve güvensizliğe sebebiyet verir. 
Bu belirsizlik ve bilgisizlik değişime olan direnci artırır. 
Bu nedenledir ki; değişiklik korkutucu, ürkütücü, çekingen kalınan bir duruma dönüşür ve genellikle de değişime direnilir.
İyi veya kötü fark etmeden, insan ve toplum, bildiğine daha çok talep gösterir. 
Hele de toplumlar, kaotik bir ortamda yaşıyorsa, her türlü sıkıntı içinde debeleniyorsa, ek olarak öğretilmiş, benimsetilmiş bir düşünce yapısı içinde yaşamaya entegre edilmişse, hep bildiğinden vazgeçmemeyi, öngörüsü olduğuna sarılmayı, en kolay çözüm yolu olarak görür ve tercih eder.
Bundandır ki; bildiğinden şaşmama düşüncesi, hep çok etkili ve etkindir, insan ve toplum üstünde…
Olumsuz dahi olsa; bildiği olduğu için bildiği ile kolaylık arasında bir olumlama yapar. 
Yani; “ Mantık terimi anlamıyla: arzu ettiği bir şeyin gerçekleştiğine kalpten inanarak, bilinçaltında o pozitif imgenin hayata geçtiğine inanır ve rasyonel olmayan bir düşünce yaratır..”  
Çünkü olumlama, bir hâl olarak ele alınır, bu hâl de bilmek, tanımaktır ve öngörebilmektir. 
Değişim ise; bilmenin, öngöremenin yokluğudur. 
Bu yokluktur işte korkutucu olan.