Hayatı her zaman dik durma çabası içinde, dirayetle karşılamaya çalışsak da, bazı şeyler vardır ki daha az güçlü olursun. Mesela ölümün karşısında…


Ya da bazı şeyler vardır ki; insani zaaflarını, zayıflıklarını ortaya dökmekten çekinmezsin.  Dost ortamı, arkadaş ortamı dediğin yerlerde mesela. Mesela, biri için mücadele ederken, verdiğin değeri anlatabilmek adına, yok sayarsın kendini, hayatta hep güçlü durduğun yerden çıkar, hiçbir şeyi önemsemez, kendini yok sayma pahasına, normalim dediğini önemsemez, sana anormal geleni yapmayı da göze alırsın. 
Yapmak da gerekir aslında, çünkü insan hayatındaki değer verdiği birini, bu ister aile olsun, ister dost olsun, isterse yar olsun, her şeye rağmen değil, her şeyle beraber kabul ettiğinde, gerçek bir beraberlik olur.  Hayatın biraz daha zor olduğunu hissettiğim dönemlerinden birinde, psikolog bir arkadaşıma demiştim: “Ben eskiden daha dirayetliydim galiba, artık kuyruğu dik tutmakta biraz daha zorlanıyorum”, diye. O da bana:  “Çünkü sen hep beton bir duvar olmuşsun” demişti. “Bu ne demek?” diye sorduğumda: “Anlatayım”, dedi. 


“Okyanusun kenarında, beton bir duvarın boydan boya durduğunu düşün. Dalgalar bazen şiddetli, bazen daha zayıf, bazen orta derecede vurup duruyor duvara. Duvar, gelip vuran her dalgada, hiç eğilip bükülmeden dimdik durur hep. Şiddetli de olsa, zayıf da olsa dalga, kıpırdamaz. Ama o dalgalar vurdukça, duvar aşınmaya, eskimeye, içten içe çürümeye başlar. Ve bir gün, çok küçük bir dalga olsa bile, gelip vurduğunda, yıkılır duvar birden bire. Oysa, dalgalara göre yön alabilen, hareket eden bir duvar olduğunu düşün. Dalga geldikçe, şiddetine göre bazen geriye eğilir, sağa sola, ya da öne eğilir ve  gelen her dalganın etkisini mümkün olduğunca azaltır. Sonuçta da, birden bire çökmez. Bizim gibi topraklarda, bize beton duvar olmamız öğretilmiş. Ölüm olur, düşme denir. Ayrılık olur, sen kaybetmemek için mücadele edersin, kendini yok sayma pahasına hem de, zayıflık sayılır, değersizleşirsin. Çünkü bize insan olmanın şartı olan, can acısından doğan dermansızlıklar hak görülmez.  Senin, gövde gösterini görmek isterler, nasıl eyvallah etmediğini, nasıl yansıtmadığını. Birazcık olsun zayıflık gösterdin mi, hemen yargılanırsın, sadece dert anlatan veya hep “ ben” diyen olarak tanımlanır ve keyif kaçıran olursun. 


Çünkü o kadar çok mücadele ve acı varki bizimki gibi topraklarda, kimsenin kimseye tahammülü kalmamıştır. Ve birbirimize acımasız olmaya başlarız. Bencilleşiriz, kıyaslama yaparız. Benim de derdim var, ama bak ben senin gibi yapıyor muyum? demeye başlarız. Rol yapmayı, saklanmayı, açık olmamayı övmeye başlarız. Güç ve güçlü görünmek, çok önemlidir bizim topraklarda.  Dik dur deriz, oysa insanız boynumuzda düşer bazen, bükülür de, kahroluruz da, kimimizde daha az olur belki, kimimizde daha çok, fakat hepimizde olur mutlaka, hepimiz zayıf düşeriz. Dedim ya, o hakkı tanımayız birbirimize ve kazara biraz fazla göstermişsen insan yanını, değersizleşirsin.  Bana göre ise, asıl güç, böyle bir yapı içinde, eleştirileceğini bildiğin halde, belki değersizleştirileceğini de bilerek, yalnız kalmayı dahi göze alarak, korkmadan, öğretilene teslim olmadan, bunu gösterebilmek, bunu yansıtabilmek ve zayıf düştüğün zamanlar olsa da, yine de oradan tekrar yol alacağını bilerek, insana dair olana sahip çıkmaktır.  Ayağa kalkmaya harcayacağın enerjiyi, rol yapmaya, saklamaya, gizlemeye ve bize öğretilen, insan için önemli haksızlıklardan biri olana, teslim olmaya harcamıyorsundur. Sen üstüne düşeni yapmışsındır. 
Gereken mücadeleyi vermişsindir.  Zayıf da düşmüşsündür ama vicdan rahatlığıyla kalkmışsındır ayağa. İşte asıl güç budur.  Bize yaratılan acımasız öğretilere teslim olmadan, ilerlemektir asıl güç… Zayıf görünmekten korkmamaktır… Biz insanız, tek başımıza yapamadığımızı bildiğimiz için topluluklar, toplumlar oluşturduk.  Şimdi ülkeler, devletler, cumhuriyetler, diktatörlükler, monarşiler vb. diye ayrılsak da, ama hep yine bir arada kalmaya çalışıyoruz. Fakat gel gör ki, yalnız kalmamak için oluşturduklarımız, birbirimize olan acımasızlıklarımız, anlayışsızlıklarımız ve kolayca yargılamalarımızdan dolayı, en büyük yalnızlığımız oldu maalesef…”  diye bitirdi lafını arkadaşım… O güç gitmez aslında.  Gücü tekrar kazanmak için, “ahhh” demek de, zayıflık değildir.  Mücadelenin başka bir kısmıdır…