Kim Var imiş Biz Burada Yoğ iken

Karacaoğlan’ın bu dizesiyle ilk defa Yılmaz Çelik’in o dem ve tok hançeresiyle terennüm edişiyle tanışmıştım. “Karacaoğlan der ki sözüm bilene/Ömrümün yarısı gitti talana/Sual eylen bizden evvel gelene/ Kim var imiş biz burada yoğ iken,” dörtlüğünün fikri ve hissi arkeolojisini yapmayı hanidir arzuluyordum. Bu suali kendimce, dilim dimağımca yanıtlamaya davet edildim. Ben de şevk ve şehvetle bu davete icabet etm

Yaşamın yaşayanlardan çok ölenlerin olduğunu bilen bir içgörüyle sual eyliyor Karacaoğlan. “Kim var imiş biz burada yoğ iken?” sualinde bir hafıza talebi, hafıza direnişine davet, hafıza siyasası saklı. Bu ışıltılı soru, her daim ciğergâhıma işlemişti. Bu soruda fevkalade bir letafet mahfuz. Şimdi ve burada olmayanlara, ancak bir zamanlar buralarda olanlara dair bir meram, merak mevcut. Dertli, sızılı, özlemli, sahici bir soru bu. Buraları yaşanılası kılanlara, buralara imzalarını atanlara, kendimizi biraz da kendilerine borçlu olduklarımıza dair latif, zarif bir bilme teşebbüsü, teşekkür, minnet var. Başkalarının acısına, başkalarının gelmişine geçmişine dair bir iştiyak var bu söylemde. Bir yetinmezlik içkin bu dizede. Başkalarının acısına, şimdinin öncesine, öncenin şimdi üzerindeki hakkı üzerine titizlenme var. Unutkanlığa itaatsizlik, nisyana isyan var Karacaoğlan’ın nefesinde. Nisyana yargılı ve yazgılı hafıza-ı beşere bir diklenme ve itiraz var. Karacaoğlan şüphesiz elemli, efkârlı, gamlı yaslı koşmasıyla evvel zamanın yankılarını yakalamaya gayret ediyor. Gelecekten ziyade yüzünü mâziye, böylece tarihe dönüyor. Tarihin ayak izlerini, mâzinin kelimelerini topluyor heybesinde. Sıradan olandaki sıradışılığı, başka bir söyleyişle alelade olanda gömülü olan alelacayipliği deşiyor.

  1. Emre, “Biz bu ilden gider olduk, kalanlara selam olsun,” diye ölüm arifesinde kalanlara, yaşamakta olanlara bırakır hançeresini. Ancak Karacaoğlan, “Kim var imiş biz burada yoğ iken?” diye kalanlara gidenleri soruşturmayı tembih eder ve kalanların kucağına gidenlerin ellerini bırakır. Cemal Kafadar’ın da dediği gibi o, şimdi ve burada yaşamayanlardan çok, bir zamanlar burada yaşayanlarla alakadardır. Karacaoğlan sanki bugünü, şimdiyi, zamaneyi daha etraflıca müdrik olabilmek için geçmişi kavramak istiyor gibidir. Geçmişin geçmediğini, geleceğin de asla gelmeyeceğini bilen bir farkındalıkla mısralarını diziyor sanki Karacaoğlan. Şayet geçmiş dediğimiz ancak asla geçmeyen o tecrübeleri idrak edebilirsek şimdiyi çok daha yaşanılası kılabiliriz ona göre. Elbette Karacaoğlan her çiçekten bal alan bir maymun iştahlılığı bize önerecek değil. O, bazı acılardan alır ilacını. Kimi tecrübelerden devasını devşirir. Mâzinin tecrübeleri ona bir kılavuz, kandil oluverir böylece.

Karacaoğlan her ne kadar, “Kahpe felek vermez benim muradım, viran oldum mor sümbüllü bağ iken,” dese de hayatiyet doludur. Elbette kâh dorukları sisli karlı bir dağdır, kâh sümbüle laleye kesmiş, eteklerinde geniş sağrılı, kara yeleli, delişmen atlar koşturur. Bir yüzü efkâra, bir yüzü neşeye, sevince dönüktür Karacaoğlan’ın. Felek ile hiç arası hoş değildir. Kahpe felek ile kastı elbette bezirgânların, muktedirlerin çevirdiği düzenektir, dolaplardır. Dünya sanki güneşin etrafında değil de ihtirasların, tamahkârlıkların yörüngesinde dönüyordur. Albert Camus’dan ilhamla söyleyebiliriz ki, top hiçbir zaman beklediği yerden, beklediği şekilde gelmez Karacaoğlan’a. Sanki onu avlamak için bir gaflet ânını bekliyor gibidir kahpe felek. Duru pınarlardan içmek dururken ağular içmiştir tas tas, avuç avuç. Ne de olsa yaşamak denilen bu tehlikeli oyun, adaletsizce, eşitsizce kurulmuştur. Birileri birilerinden daha eşittir, birileri eşitler içinde en eşittir. Yaşama uğraşı da hal böyle olunca bir ağrıya, sancıya dönüşür Karacaoğlan için.

İşte Karacaoğlan kendisine dar edilen vadilerden, ovalardan, düzlüklerdense hürriyet içinde kanatlanacağı yükseltileri, şahikaları mesken tutar ve ezgisini kendinden sonra gelenlere miras bırakır. O halde bizden selam ve kelam olsun ona. Dost mahfillerimizden ve meclislerimizden adı, ezgileri eksik olmasın. Yaşayanlarda yaşasın, yaşatılsın.

Editör: Haber Merkezi