Gazeteci Hamza Özkan, bugünkü köşe yazısında "Kürtlerin dünyadaki halklarla birlikte yaşama ilkeleri" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Kürtlerin dünyadaki halklarla birlikte yaşama ilkeleri

Kürtler, tarih boyunca yaşadıkları zorluklar ve mücadelelerden kaynaklanan deneyimlerle şekillenmiştir. Kürtler, kendi topraklarında ve farklı coğrafyalarda çeşitli medeniyetler kurmuş ve farklı topluluklarla etkileşim içinde olmuşlardır. Medler, Şeddadiler, Mervaniler, Eyyubiler gibi devletler ve hanedanlar, Kürtlerin tarihteki varlıklarının önemli kanıtlarıdır.

Kürtlerin birlikte yaşama kültürü, dayanışma, yardımseverlik ve hoşgörü üzerine kuruludur. Farklı kimliklere ve inançlara saygı gösterme anlayışı, Kürtlerin temel ilkelerinden biridir. Tarih boyunca yaşanan savaşlar, sürgünler ve asimilasyon politikalarına rağmen Kürtler, kültürel kimliklerini koruyarak birlikte yaşama idealini sürdürebilmişlerdir.

Kürtler ve Türkler arasındaki tarihi ilişkiler de birlikte yaşama ilkelerinin önemli örneklerinden biridir. Selçukluların Malazgirt'e gelmesiyle başlayan bu ilişki, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de devam etmiş ve Cumhuriyet'in kuruluşunda Kürtler ve Türkler arasındaki ittifak yeniden güçlenmiştir.

Cumhuriyet döneminde, Kürtler bir kez daha birlikte yaşamak için Türklerle ittifak kurdu. Bu ittifak, o dönemde kararlı bir mücadele sonucunda yeni bir rejimin kurulmasına olanak sağladı. Babadan oğula geçen rejimlere ve tekçi zihniyete karşı laik cumhuriyet kuruldu. Böylece 1920 ruhu, Kürtler ve Türklerin ittifakıyla dünyaya duyuruldu. Başta Kürtler ve Türkler olmak üzere tüm kimlikler, Mustafa Kemal Atatürk'ü Cumhuriyetin kurucu önderi olarak kabul ettiler. Laik cumhuriyetin kararlı bir şekilde devam etmesi için mücadele ettiler.

Ancak, cumhuriyet rejimine karşı olan bazı kesimler, tekçi ve eril zihniyetler anti-cumhuriyetçilik yaptılar. Cumhuriyet karşıtları, hem Kürtler hem de Türkler arasında bölünmelere neden oldular. Bu zihniyetlerin amaçları özgürlük değil, halkları köle olarak kullanmak ve kendi saltanatlarını yaşatmaktı. Bu zihniyete katılanların dini ve kimlik inançlarından kaynaklı safça katılanları tenzih ederim.

Cumhuriyeti savunanlar, laik cumhuriyeti yeterince anlatamadılar, eşitçe yaşamı pratikleştirmediler. Onlar da geçmişte Kürtlerle yapılan ittifakı unuttular mı, uzak mı durdular, güçleri mi yetmedi; ne yazık ki cumhuriyet rejimi 1920'den sonra yıllar geçtikçe yerinde saydı.

Günümüze geldiğimizde ise, tıkanan bu rejime yeni bir soluk getirmek amacıyla Sayın Abdullah Öcalan, Oligarşik Cumhuriyet'e karşı  1999'da Demokratik Cumhuriyet tezini sundu. Kimi Kürtler bu öneriye karşı çıksalar da, Demokratik Cumhuriyet bugün tıkanan rejime kalıcı bir yaşama nefesi sunmaktadır.

Demokratik Cumhuriyet, başta Kürtler ve Türkler olmak üzere, yeniden 1920 ruhunu canlandırmak ve tüm inançların, kimliklerin ve cinsiyetlerin özgürce birlikte yaşamasını sağlamak için bir çözümdür. Laik, anti-laik, Kürt, Türk, sol, sağ ve 28 Şubat gibi nedenlerle yıllardır süren kutuplaşma politikalarına ve önyargılara son vermek için herkesin birbirine saygı duyması gerekmektedir. Kürt sorunu, laik-anti-laik çatışmaları ve toplumsal cinsiyet eşitliği sorunları, Demokratik Cumhuriyet aracılığıyla çözülebilir. Cumhuriyet'in 200. yılında, tüm halklar, inançlar ve cinsiyetler arasında kalıcı ittifaklar oluşturulması, demokratik cumhuriyetin inşasıyla olur.

Kürtler, Halepçe Katliamı, İran-Irak Savaşı sırasında Saddam Hüseyin'in 1986-1988'de Başûr'da Kürtlere karşı düzenlediği El-Enfal Harekâtı adlı kanlı operasyon olarak bilinen bu ağır gaz saldırısıyla katliam yaşamışlardır. 1990'dan 2010'a kadar iç göç ve 2015'ten 2024'e kadar devam eden dış göç olmak üzere iki göç dalgası yaşamışlardır. DAİŞ'in Kobani'ye saldırması ve Rojava'daki Kobani sürecinde Kürtler, sahiplenme çabalarıyla birlikte mücadele etmişlerdir.

Bu göçler, Kürtler arasında bir kimlik mücadelesi kazandırmış ve birçok kişi köy yaşamından kent yaşamına ve AB ülkelerine yerleşmiştir. Ancak bazıları, saf ve temiz duyguları istismar ederek onları yozlaştırmışlardır. Özellikle 90'ların başında, birçok sömürgeci avukat ve diğer meslek grupları, köyleri yakıp işkence gören insanların yaralarını sarmamış, daha da yaralanmalarına sebep olmuşlardır. Sömürmeyen avukatları tenzih ederim. Bu durumun sorumluları tüm mesleklerden insanlar olmuştur.

Bugün AB ülkeleri, Kürtlerin yaşadıkları ülkeleri sömürmek ve yozlaştırmak için bir sömürgecilik dayatmaktadırlar. Unuttukları bir şey var ki, o da Kürt inadı. Kürtler, her koşulda kendilerini savunur ve mücadele ederler. Halepçe katliamıyla başlayan göç, 90'larda yaşadıkları OHAL, Rojava'daki DAİŞ'e karşı mücadele, 2011 Van Depremi, Malatya ve diğer 11 ildeki depremler, 2023'teki sel ve yangınlar gibi doğal afetler ve son olarak Amed, Çınar ve Mardin Mazıdağı'ndaki orman yangınlarına karşı nasıl bir araya geldiklerini ve yaralarını nasıl sardıklarını gösteriyor. Dünya yanımızda olsa da olmasa da, kendi yaralarımızı sardığımız gibi sizin yaralarınızı da sararız. Tarihin geçmişinde Kürtlerin diğer halklara ve inançlara yaptığı insani katkılar devam etmektedir.