Cahillik, sorgulama yetisi, birikimi ve cesareti olmayanlara özgüdür. O yüzden eğitimli ve donanımlı insanları reddeder ve onlar onun hedefindedir.

DEĞİŞİMLE YÜZLEŞMEK

İnsan, olmaya cesaret edemediği şeye kin ve kızgınlık duyuyor sanırım. Hayatının birçok karesinde dürüst olmayı başaramayanlar en çok dürüst insana karşı öfke duyarlar. Başarısız insanlar, başarıya kusar öfkesini ve başarılı insanları yerden yere vurur. Bu hep böyle olur demiyorum ama ne yazık ki çoğunlukla böyle oluyor. Her türlü ezilmenin altında kalma ve ters orantıyla dışa vurma halidir bu. Hırsız, çalmayanı, ahlaki değerlerden yoksun insan, ahlaklı insanı sezmez. Kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutan insanlar bilgiye, değişime, dönüşüme, insanları ve toplumu ileriye ve özgürlüğe taşıyan fikirlere mesafeli hatta düşmandır ve bilgiyle donanımlı olanı istemez. Çünkü yönetemez, galeyana getiremez ve istediği gibi onları kandıramaz. Kötülük iyiliği sevmez, iyilik kötülüğü.

Cahillik, sorgulama yetisi, birikimi ve cesareti olmayanlara özgüdür. O yüzden eğitimli ve donanımlı insanları reddeder ve onlar onun hedefindedir.

Bu siyaseten de, bireysel, toplumsal ve sosyal yönden de böyledir.

Babala TV'nin YouTube kanalında Oğuzhan Uğur'un sunduğu "Mevzular Açık Mikrofonu programına katılan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nu sonuna kadar izledim ve her ayrıntıyı dinledim. Kalabalık bir genç katılım vardı. Güzel bir oturum oldu. Konuşabilme ve tartışabilmenin mümkün olabileceğini gösteren bir program oldu. Farklı görüşlere tahammülün bırakılmadığı, birinin öbürünün boğazına sarıldığı görüntülerden uzak, aslında tam da özlenen bir tartışma ortamı vardı. Sayın Kılıçdaroğlu'nun sabırla, dikkatle, samimi olarak, sorulan her soruya cevap vermesi ve kullandığı dil bence çok olumlu ve etkiliydi. Keşke çok önceden yapılsaydı bu program, dediğim de oldu. Ama keşkelerin bir hükmü yok artık. İzlenimlerime dayanarak şunu söyleyebilirim, bu programda Sayın Kılıçdaroğlu'nun bugüne kadar bilinmeyen yönleri bilindi ve tanındı. Sıcak, güleryüzlü, sakin bir tavrı vardı. İktidarın, devletin tüm gücünü kullanarak ve basın organlarının her türlü iletişim ağını sınırsız öne koyarak oluşturduğu birçok yanlış ve olumsuz algı bu sayede kırılmış oldu.

Sorulan her soruya yaklaşımı gayet samimi, etik ve açıktı. Bağırmadan, korku salmadan, sonra ne olacak endişesine yer vermeden, tehdit etmeden, tüm soruları hassasiyetle dinledi, not aldı ve cevapladı. Birkaç şey dışında bence oldukça başarılı bir süreç izledi. (Bahsettiğim o birkaç konuya seçimden sonra yeniden değineceğim) Provokatif düzeyde her soruyu sakinlikle karşıladı. Bugüne kadar bilinmeyen, tanınmak istenmeyen yönleri daha net açığa çıktı. Gayet makul, bilinçli, birikimli ve gelecekle ilgili net bir tutum ortaya koydu. İnanıyorum ki, bu yedi saatlik program, izleyen herkesi öyle ya da böyle düşündürdü ve gelecek kaygısıyla samimi olarak oraya katılan herkesi olumlu yönde etkiledi. En azından bazı önyargılar kırıldı. Demek ki konuşarak anlaşmak, en doğru ve makul fikir beyan etme ve tartışma biçimidir. Tehdit etmeden, tekme atmadan, parmak sallamadan, korku salmadan, saldırmadan, ayrıştırmadan, kırmadan, dökmeden....

Benim asıl merak ettiğim, programın konuğunu veya programı provoke etmek amacı taşımayanların, orda özgürce, korkmadan programın konuğuna sorularını sorabilmesi onlarda nasıl bir etki yarattığıdır.

Bir liderin, saygıya dayalı gelen her türlü fikre, eleştiriye, soruya açık olması gerektiği bilincinin oluşup oluşmadığıdır. Bugüne kadar dayatılan ayrıştırmanın, ötekileştirmenin, nefret dilinin, onlardan değilse tehdit etme, yuhalatma mantığının aslında özgürlükle, siyasetle, liderlikle, particilik anlayışıyla bağdaşmadığını anlamalarının mümkün olup olmadığıdır.

En başında değindiğim gibi insanları ekonomik, siyasal, sosyal, toplumsal ve bireysel çıkmaza sürükleyen her kişiye, anlayışa, ideolojiye, korkuya ve baskıya hayranlık duymamanın, ölesiye tapmamanın gerektiği bilincinin uyanıp uyanmadığıdır.

Şu pespaye hukuk sisteminin ortadan kaldırılıp herkes için eşit ve özgür bir yaşamın temel alındığı bir hukuk ve demokrasi sistemin kurulmasının aslında önce bireyi sonra toplumu ve ülkeyi refah ve yaşanılabilir bir hale getireceğinin amasız koşullarından biri olduğunun bilincinin dirilip dirilmediğidir?

Çoğu soruların, halkların eşitliği ilkesine aykırı, yerleşmiş, kalıplaşmış, değişimden uzak, kırılması zor görünen milliyetçi düşünce ve önyargılardan oluşmuş olmasına rağmen, belki de bundan sonraki süreçte Cumhurbaşkanlarına her soruyu sorma ve cevap alma özgürlüğünün nasıl bir şey olduğunu anlayabilmişlerdir.

İnanıyorum ki, gelecek endişesi taşıyan ve aklını esir alan sorulara cevap bekleyen her genç bir nebze olsun cevap bulma şansı yakalamıştır. En azından yaratılan korku dili, o yedi saat diliminde ruh ve vücut bulmamıştır.

Peki bu olumlu tablo 28 Mayıs'a nasıl yansıyacak, nasıl bir etki yaratacak? 

Bu sorunun cevabı, Pazar akşamı net biçimde alınacaktır.

Yirmi yıldan fazladır hukukun çürüdüğü, sosyal, siyasal, ekonomik, bireysel ve toplumsal çıkmazın hüküm sürdüğü bu karanlık ve kötü atmosferin değişimle test edileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Değişimden asla korkmamak ve vazgeçmemek gerekir. Denenen denenmiştir. Denenmeyeni tercih etmek, aslında tüm sorulara olumlu ya da olumsuz cevaplar bulmak ve geleceği de görmek anlamına gelecektir. Aksi halde çok daha karanlık günlerin gelmesi kaçınılmaz olur. 

Şimdi tam da değişim zamanı.

Pes etmek, peşinen kaybettiğini kabullenmekten başka bir şey değil.

En azından dene, bir kez daha dene, ne kaybedeceksin ki, sonuna kadar mücadele etmiş olmaktan başka...