8 Mart’ın Öngününde Depremin Gösterdiği

Asrın Felaketi mi Asrın Devrimi mi?

2023 yılı 8 Mart’ı gelirken Türkiye ve bölgeye baharı muştulayan bir şiarla nefes alıp veriyorduk: Jin Jiyan Azadi! İran’da genç bir Kürt kadının, saçı görünüyor diye, “Ahlak Polisi”nce işkenceyle öldürülmesinin tutuşturduğu isyan ateşi, tüm dünyada yankılanmıştı. Ateşi en fazla bize yansıyacaktı. Aslında şiarın ana fikri ve anavatanı burası sayılırdı. İran’da her milliyetten kadını sarsan ve “kadınlara özgürlük” talebinde buluşan ve aylar boyu süren isyan, illeri, eyaletler aşıp çevredeki tüm ülkelerde kadın hareketine yeni bir yön vereceğine dair önemli görüngüler sundu. Ortadoğu’nun ortasında dört parçada Kürt kadın hareketi bir kez daha insanlığın önünde görkemli bir isyana evsahipliği yapmaktadır. 21. yüzyılın kadın yüzyılı/ kadın devrimleri yüzyılı olacağı iddiasını doğrulamasını en başta o gösterdi.

2023’ün 8 Mart’ına doğru bizler bunu görür, düşünür ve eylerken 6 Şubat’ın ilk saatlerinde gece yarısı depremle yıkıldık, yandık, öldük. Asrın talan yalan ve şiddet iktidarı “Asrın felaketi” dedi ve kendini kurtaracak bir lütuf gibi sarıldı. Felaketten menfaat toplamaktan başka bir şey bilmediğini, insana dair hiçbir birikime sahip olmadığını, insana elini uazatmayacağını hızla gösterdi. Depremle yıkılan ülke ve halk karşısında arsızsızlık, hayasızlık ve saldırganlıktan başka bir yeti de gösteremedi. Yeniden beton dökme dışında bir yola girmeyeceğini bağıra çağıra ilan etti. Saray, beşli çetesinin duble yolları, havaalanları çatırçatış yıkılmışken onun bu tavrı herkesi çileden çıkardı. Çadırları satan Kızılay’ı, deprem merkezlerinde iki- üç gün görünmeyen AFAD’ı ve deprem yerine görevli gelen emniyet müdürü lanetlerin en büyüğünü yedi, hırsızlıklarıyla suçüstü yakalandılar.

Depremzede halk, buz gibi havada enkazların başında yakınlarını kurtaracak devleti boşuna beklediğini çabuk gördü. Çaresiz kalmışken yanında devrimcileri, sivil toplum kurumlarını, gönüllüleri, sosyal demokratları ve ölümüne düşman edildiği HDP’yi gördü. “Terörist bildiklerimiz bize bir tas çorba ulaştırdı” diyen MHP’li bir vatandaş andaki yaşamın bu özünü dile getiriyordu. “Dayanışma halkların inceliğidir” belgisi, devrimciliğin bu değerli mirası düzene direnişçiliğin elinde kolektif bir halk seferberliğinin şiarı oldu. Haftalardır da böyle bu. İktidar deprem gerçeği karşısında halkın sırtında ağır bir yük olduğunu gösterirken halkın örgütlü, gelecek düşlü güçleri, acı kadar, yaşamın yeniden inşaasınında da yanında ve rehberi ve en girişken, en fedakar emek gücü olduğunu kanıtladı.

Bu gelişmelerin içinde İran’da başlayan kadın isyanının siluetini görebiliriz. Devletin bütün gaddarlığıyla ve sistemsizliyle çöküşü yanında, kendini değil, başkalarının çocuklarını kurtarmaya koşan sağlıkçı kadınları gördük. Hastanedeki hemşire, kucağındaki bebeğini enkazdan uzatan kadın ve daha niceleri bir gerçeğin altını çizdi; kadın cinsi kendi hayatı pahasına önce insanlık diyor! Yıkım ve yokoluş karşısında çaresizce çökmüş erkeklerin yanında direnen- didinen, yaşlı ve çocuklara, aşa ekmeğe sahip çıkan kadınlardı. Sarıp sarmalayan, olağanüstü yoklukları yenme kudretiyle harekete geçen kadınlardı. Yardım konvoylarının malzemelerini toplayıp kolileyen, deprem bölgesindeki kadınların ihtiyaçlarını dillendiren ve heryerde onların teminiyle uğraşanlar kadınlar oldu. Ve nihayet Mor Tırlar, mor çadırlarla yardım kuvvetleri oluşturarak yola çıkanlar da onlardı. Kurulan çadırlarda erkeklik alışkanlığını sürdürüp oturan erkeklere “deprem bir tek size mi” diye isyan edenler de depremzede kadınlar oldu. Ve ilk kez bu kadar çok kadın her tür yardım -destek işinde seferber olup bölgeye gitti. Geleneksel işleri aşıp arama kurtarma ekiplerinde yer aldı. Siyasetin merkezindeki kadın tutsaklar en kesin en yetkin yazılarını deprem üzerine, kadınlara yazdı, kadın aklını ve gücünü büyütmenin yollarını gösterdiler. Depremde çok can kaybeden, kızını da yitiren Elif Torun düzene her dem öfkenin ve direnişin sesi oldu. HDP ve bileşenleri Kadın Meclisleri, deprem bölgelerini kent kent, köy köy dolaşıp dertlere merhem, sorunlara çözüm, geleceği hep birlikte kurma umut ve güçlerini büyüttüler. Emek ve Özgürlük İttifakı’ından Kadın Platformlarına, kadın vekillere kadar her kadın her her platformda öncelikle kadın depremzedelerin sesi soluğu oldu.

HDP Kadın Meclisleri, Kadınlar Birlikte Güçlü gibi birçok kadın hareketi deprem bölgesini 8 Mart etkinliklerinin merkezi ilan ettiler. Kadın aklı ve kadın iradesi yaşamın nabzının attığı yeri herkesten önce, isabetlice tespit etti. Hayır, deprem bölgesi, kapitalist soygun düzenin ve Saray iktidarının hoyrat doğa yıkımı politikasının eseri bir enkazın yeri olamayacak artık. En başta kadınların aklı ve iradesiyle şimdiden dayanışmanın, umudun, ekolojik özgürlükçü yeni yaşam alanlarının yaratımı yoluna girebilecektir.

Şimdi artık söyleyebiliriz; iktidarın “Asrın Felaketi” öngörüsü kendisi için, nimetlerini tepe tepe kullandığı kapitalist sistem için gerçek olacak.

2022’ye Jin Jiyan Azdi şiarıyla damgasını vuran kadın isyanı ise sürecek, Asrın Devrimi- Kadın Devrimi olacak. Bütün ezilenleri kucaklayarak toplumsal devrimleri ateşleyecektir. Bugünün bütün kirini pasını, demokratikleşemeyen, kollektifleşemeyen ne kadar kurumu, kuvveti ve hatta insan malzemesi varsa hepsini önüne katıp tarihin çöpüne atacaktır.

Çünkü bu deprem bütün gerçekleri her zamankinden daha şiddetle açığa çıkardı; çelişkileri keskinleştirdi.

Herkes bu depremde kurulu düzende ne varsa hepsinin çürümüş, kokuşmuş olduğunu görmedi mi? Uzunca bir zamandır her şeyiyle rejimin krizde olduğu söylenmiyor mu? Alttakiler çoktan beri eskisi gibi yönetilmek istemediğini söylemiyor mu? İktidar bu yüzden şiddet ve düzenbazlık sarmalında boğuşmuyor mu? Siyasetin depremleri tam da bunu yansıtmıyor mu? Kadın siyasetçi Meral Akşener pek gözdeyken ırkçılık ve Kürt düşmanlığı ile karşıdevrim batağına dönmedi mi? Palyatif çözümlere, seçim ipine sarılmakla durumu değiştireceğini söyleyen Millet İttifak’ı bu yüzden zorlanmıyor mı? HDP’siz adım adım atılamayacağı ayırdında kıvranmıyor mu?

Birçok kişi yazdı, ben de hatırlatayım, Reşat Nuri Güntekin’in Deprem romanını ve Şener Şen’li nefis filmi. 19. yüzyıl olayları ve romanları, çürümüş ve çökmekte olan dünya düzenini ve insanlığın yeni arayışlarını anlatır ve zamanın teorisyenleri onlarda toplumsal maddi gerçeğin resmini bulup 20. yüzyıl devrimlerini öngörmezler miydi? İşte durum şimdi bu an. Büyük çöküşlerle büyük mücadeleler birlikte kapımızda. “En bilinçli, en kararlı, en örgütlü, kitle temeli en sağlamı, harekata elverişli zemini en gelişkin” olanı; kadın devrimidir. Ve tümüne kapıyı da o açacaktır artık.

8 Mart boşuna Dünya kadınlarının birlik ve mücadele günü ilan edilmemiştir. Ekim devrimine giden yolu o açmıştı. Selam olsun ona! Yüz yıl sonra selam olsun Kadın Devrimlerine, gelecek yeni hayata!