Psikoloji ABD-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ; Amerika Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsüne göre herhangi bir yılda, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki yetişkin nüfusun yüzde 6,7'si bir majör depresif dönem geçiriyor. Bu grubun dışında kalanlar için depresyondaki birinin yaşadıklarını tam anlamıyla kavramak mümkün olmayabiliyor.






 

 

Psikoloji









Ruhsal hastalıklarla ilgili farkındalık ve eğitim eksikliğinin yanı sıra medyadaki hatalar da kaçınılmaz olarak yanlış bilgilenmelere sebep oluyor. Umuyoruz ki bu yazıdaki gerçekleri takip etmeniz depresyonla ilişkilendirilen bazı mitleri açıklamaya ve depresyondaki birine neler söylememeniz gerektiğiyle ilgili yardımcı olacaktır.







Depresyon Hakkında 6 Önemli Gerçek







1. Depresyondan üzüntüden daha fazlasıdır.

Herkes hayatlarının belli dönemlerinde üzüntülü ve kederli zamanlar yaşar. Fakat herkes klinik depresif dönem geçirmez. Yaygın bir beyin hastalığı olan depresyon, üzüntünün ötesinde bir acıdır. Depresyon, bireyin her anını etkiler. Yıpratıcı ve intiharın birincil nedeni olarak ölümcül bir hastalık olabilir.

Biri depresyondayken, duş almak gibi basit bir şey bile ona bir sosyal etkileşim kadar zorlu bir görev gibi gelebilir. Sıklıkla kişi kendisi hakkındaki görüşlerini o kadar çarpıtır ki ailesi ve arkadaşları dahil tüm dünya ve içindekileri kendine düşman olarak görebilir. Elbette onlar zekalarıyla sevildiklerini ve dünyanın onların karşısında olmadıklarını bilebilirler, ancak zeka depresyonda çok az rol oynar.

Depresyonda büyük rolü, açıklanamayan suçluluk duyguları, çaresizlik, ve derin umutsuzluk oynar. Bazen hüzün olabilir, bazen hiç bir his bile olmaz - sadece donukluk, uyuşukluk, hissizlik ve her şeyin iyi olacağının imkânsız olduğu düşüncesi vardır.

2. Depresyon zayıflık değildir.

Kanser ya da diğer hastalıkların güçlü olmak ve karakterle bir alakası olmadığı gibi depresyonun da kesinlikle bunlarla alakası yoktur. Arkasında genetik kombinasyon, biyolojik, çevresel ve psikolojik pek çok faktör bulunmaktadır.

Kalp problemi olan birine muhtemelen "Bir sonraki anevrizmayı önlemek için olumlu düşün, pozitif ol" demezsiniz. Birine "Kendine gel!" (bizim toplumda sık kullanılan "Her şey sende bitiyor.", "Her şey kafanda bitiyor.", "Biraz toplum içine çık.", "Herkesin problemleri var." gibi) söylemlerde bulunmanız ya da özyüklenirlik (hastalıktan hastayı sorumlu tutmak) içeren cümleler kurmanız damgalanmanın, ayrımcılığın, tedavi edilmemiş depresyon ve diğer ruhsal hastalıkların yaygınlığının devam etmesine sebep oluyor.
Kalp hastası olan birine söylemediklerinizi depresyonda olanlara da söylemeyin!

 

3. Depresyon bir birinci dünya problemi değildir.

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre dünya çapında 350 milyon insan depresyonla mücadele ediyor. Bu dünya popülasyonun yüzde 5'ine denk geliyor. Gelişmekte olan ülkelerde kadınların yüzde 20 – 40’ı doğum sonrası depresyon yaşıyor. Bu gelişmiş ülkelerdeki oranın neredeyse iki katı.

Mental hastalıkları fark edilmiş ve rapor edilmiş ya da profesyonelce tanı konulmuş kişi sayısı kültürler arasında çeşitlilik gösterebilir. Ancak, depresif bozukluğun gelişmesi riski altında olanlar ulusla, dış görünüşle, ırkla, yaşla, dinle, sosyoekonomik durumla ya da eğitimle belirlenmez.

Depresyon ayrımcılık yapmaz. Dış koşulların depresyon gibi beyin hastalıklarının yayılmasında tek katkı sağlayan durum olduğu fikri genetik, biyolojik ve diğer pek çok faktörün göz ardı edilmesine sebep olur.

Yanlış bilgileri yaymadan önce istatistikleri inceleyin.

4.İlaçlar değil depresyon yaratıcılığı öldürür.

Genelde topluluklar arasında yaratıcı olmak için acı çekmek gerekir gibi ortak bir yanlış yorumlama vardır. Evet, en iyi sanatsal çalışmalarımızın bazıları büyük acıların sonucu olarak ortaya çıkar, ancak sıkıntıların üstesinden gelmenin verdiği ilham ile başarılı 'yaratıcılık için birinin acı çekmesi gerekir' fikri arasında fark vardır.

Brandeis Üniversitesinde 'Birini kaybetmenin yaratıcılık üzerine etkisini' bir sanatçının sevdiği birinin ölümünün ardındaki iki yılda çizdiği resimleri üzerinden inceleyen ekonomi profesörü Kathryn Graddy şöyle diyor:

“Yaratıcı olmak için işkence çekmek zorunda değilsin; aslında,  iyi iş üretmek için de bu pek iyi bir yol değildir.”

Bulgular sanatçıların en iyi işlerini acı çektikleri zaman yapmadıklarını göstermekle kalmıyor, bu dönemde yaptıkları çalışmaların açık arttırmada daha az satıldığını da gösteriyor. Graddynin sonuçları, psikoloji literatüründeki 'ruh hali ve yaratıcılık ilişkisi' çalışmalarıyla tutarlı sonuçlar veriyor.

Yaratıcı olmak için duygusal olarak acı çekme ve tedaviden kaçma fikri sadece absürt değil, ayrıca birinin bunun için tedavi aramayı bırakması da oldukça tehlikeli olabilir.

5. Antidepresanlar sizi bir zombiye çevirmez.

Her ne kadar bu konuyla ilgili yaygın korkular salınmışsa da antidepresanlar sizin kişiliğinizi sizden almaz ve sizi bir zombiye dönüştürmez. Pek çok ilaç gibi antidepresanlar da olası yan etkilerle gelir ve doğru dozu kişinin kendine özgü vücut kimyasında bulmak bir kaç deneme alabilir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte yeni ve etkili ilaç geliştirmede epey yol kat ettik ve bu ilaçların çoğunda yan etkiler minimum seviyede.

Ayrıca, depresyon için ilaç tedavisi her zaman şart değildir bunun dışında başka tedaviler de vardır. Ancak semptomların şiddetine bağlı olarak, özellikle kişide intihar girişimi veya düşüncesi varsa ilaçlar hayat kurtarıcı olabilir. Bu yüzden, birine 'bırak şu ilaçları' demeden önce o kişinin hayatını riske atıyor olabileceğinizin farkında olun.

6. Antidepresanlar bağımlılık yapmaz.

Bazı anti-anksiyete ve uyku ilaçlarının aksine antidepresanlar bağımlılık yapmazlar. İlaç alımını durdurduğunuzda ilacı arzu etmezsiniz ya da arzuladığınız etkiyi arttırmak için dozunu arttırmaya ihtiyaç duymazsınız.

Birisi ilaç almayı aniden bırakınca ortaya çıkabilen geri çekilme etkileri vücudun fizyolojik tepkisidir. Bu bir diyabethastasının aniden insülin almayı bırakmasına benzer. Bu yüzden doktorlar ilacı aniden bırakmak yerine yavaş yavaş bırakmayı önerirler.

A.B.D.’de antidepresanlar ve diğer ilaçlar gerektiğinden fazla mı? Evet. Ancak bu kurtardığı hayatları ortadan kaldırmıyor. İlaç rejimi başlatan herkesin uzun süre devam etmesi gerekmez, ancak yaşam kalitesini artırıyorsa ve intihar riskini azaltıyorsa, neden gerektiği kadar devam edilmesin?

Bu konuda ne yapabiliriz?

Basitçe bizim dilimizden daha sorumlu hale gelmemiz, gerçekleri öğrenmemiz, kendimizi ve başkalarını geliştirmemiz gerekir. Biz de zihinsel hastalığın incelenme ve tedavi etme biçimini değiştirmek için gereken adımları atıyoruz.

Depresyonun ayrımcılık yapmadığını ve sevdiğimiz herkesi de kapsayan, herhangi bir zamanda, herhangi birimizi etkileyebileceğini unutmayın. Bu gerçekleri bilmek hepimize fayda sağlar, böylece damgalama ve ayrımcılık da geçmişin bir parçası haline gelir. ( Kaynak Evrim Ağacı )