<p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><b>İDAMI GERİ GETİRMEK! (Mİ?)</b><a href="file:///C:/Users/PC/Downloads/0EDAM2022.doc#_ftn1#_ftn1" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[*]</span></sup></a></span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p align="right" style="text-align:right"><span style="font-size:16px;">SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER</span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p align="right" style="text-align:right"><span style="font-size:16px;">“Yalnızca despotlar</span></p> <p align="right" style="text-align:right"><span style="font-size:16px;">otoriteyi sağlamak için</span></p> <p align="right" style="text-align:right"><span style="font-size:16px;">ölüm cezasını gerekli görürler.”<a name="_ftnref1"></a><a href="#_ftn1" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[1]</span></sup></a></span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Coğrafyamızın her kriz momentinde, temcit pilavı gibi ısıtılarak tekrar tekrar devreye sokulan “idam cezası” popülizmi yeniden ve bir kez daha gündemde…</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">En son idam cezası 25 Ekim 1984 tarihinde infaz edilmiş olsa da Cumhurbaşkanı’nın idam cezasını geri getirme söylemi, -olası?- 2023 seçimleri öncesi popülist bir manevrayken; dört bir yandan da, “İdam isteriz!” haykırışları yüksel(til)iyor.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Bu eski(tilemeyen) bir hikâyedir! Örneğin önceleri Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, “Hain ve katiller için idam cezasının geri getirilmesi gerekiyor,”<a name="_ftnref2"></a><a href="#_ftn2" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[2]</span></sup></a> demiş ve bir hayli de ilgi görmüştü!</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Oysa idam, telafisi olmayan ceza infaz yöntemken; 1960’dan, idam cezasının kaldırıldığı 2004’e kadar tam 390 kişi hakkında idam cezası verilen coğrafyamızda; idama çarptırılanlardan 129’unun cezasının infazı için yasa çıkarılmıştı.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">1960’dan sonra idam cezasına çarptırılanlardan 261’inin idam dosyası TBMM’den geçmediği için infazları da yapılamadı. Ancak çoğu siyasi hükümlülerden 129’u o kadar şanslı olmadı. TBMM kayıtlarında yıllara göre idam edilenlerin sayısı şöyle: 1960 (13), 1961 (18), 1962 (22), 1963 (10), 1964 (2), 1967 (2), 1968 (3), 1970 (6), 1972 (3), 1975 (2), 1976 (2), 1977 (2), 1978 (4), 1979 (3), 1980 (6), 1981 (10), 1982 (10), 1983 (9), 1984 (2)...</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Bugünlerde idam tartış(tırıl)malarına ilişkin olarak, “Önüme gelirse imzalarım,” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde, miting meydanlarında, idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nun son mektubunu okuyup ağladığı ve Erdal Eren’in yaşının büyütülüp idam edilmesini eleştirdiği herkesin bilgisi dahilindedir.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Anayasanın, Kişinin Dokunulmazlığı; maddi ve manevi varlığı başlıklı 17. maddesinin 4. fıkrasındaki “Mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hâli ile...” ibaresi 07.05.2004 tarih ve 5170 sayılı kanunun 3. ve 15. maddenin 2. fıkrasındaki “ölüm cezalarının infazı” ibaresi de aynı kanunun 2. maddesi ile madde metinlerinden çıkarılmışken; idam popülizmi gündemleştirilip, kalabalıklar “idam” diye bağırdığında “muhalif” geçinen burjuva akımlar “Hayır bu yanlış olur” diyemiyorlar.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Oysa iktidarın siyasal manipülasyonları yanında, toplumun tepkisini çeken suçlar nedeniyle ölüm cezasının yeniden gündeme geldiği tabloda, toplumsal öfkeye karşın soğukkanlılıkla düşünülmesinde yarar vardır.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Kaldı ki Türkiye, idam durup dururken kaldırmadı, kaldırmak zorunda kaldı. Türkiye’nin kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi, 1983’de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ek 6 No’lu protokolü kabul etti. Bu protokole göre, savaş ve yakın savaş hâlleri dışında, idam cezası yasaklanıyordu. Arkasından 2002’in Şubat’ında AİHS’ye ek 13 No’lu protokolü kabul ederek, ölüm cezasının her koşulda kaldırılmasını düzenledi.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Bu çerçevede Türkiye, 6 No’lu protokolü 2003’de, 13 No’lu protokolü ise 2005’de imzalamıştır. 13 No’lu protokolün 3. maddesi ile taraf devletlere “Çekince koyma yasağı” getirilmiştir. Anayasanın 38. maddesindeki idam yasağı ve 90. maddesindeki “Uluslararası sözleşmelerin yasalardan üstünlüğü” ilkesi nedeniyle de idamın yeniden mevzuata konulması mümkün olamaz.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Öte yandan idam cezasını kaldıran protokol, Avrupa Konseyi’nin 47 üyesinden 44 devletçe imzalanmış ve hakları tanımıştır. Türkiye de bu 44 devletten biriyken; ölüm cezasını geri getirmesi için, TBMM’den kanun geçirmesi yetmez. TC Anayasası’na göre kanun niteliğinde sayılan bu protokolden çekilmesi gerekir. Böyle bir çekilme ise bugünkü koşullarda Avrupa Konseyi üyeliğine veda etmek demektir.</span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><b>İDAM CEZASI NEDİR?</b></span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">İdamın bir cezalandırma yöntemi olarak çağdaş hukuktan kovulması ise insanlığın bir kazanımıdır.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">XXI. yüzyılda idamı hâlâ caydırıcı bir ceza olarak gören zihniyet, “Sallandıracaksın iki üç kişiyi, bak bakalım bir daha yapabilecekler mi!” ilkelliğinin günümüzdeki kalıntısıdır. Kan kültürüdür bu!</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">İdamın artık tartışılması bile ayıp çağdaş bir tanımı var: İdam, devlet eliyle işlenen cinayettir...</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Hem de tasarlanarak, yani taammüden işlenen bir cinayet.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Yıllardır coğrafyamızda hukukçular, üniversite çevreleri, eğitimciler, ölüm cezasının hiç ama hiçbir caydırıcı niteliği olmadığını; ölüm cezasının, Albert Camus’nün ifadesiyle, “Devlet eliyle işlenmiş cinayet” olduğunu ortaya koydular ve hep amansız bir direnişle karşılandılar...</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Örneğin Aydınlanma düşünürleriyle tanışmış olan Cesare Beccaria, ölüm cezasının tek sebebinin, tanrıların öfkelerinin kanla bastırıldığı pagan dönemlerinde insanların kurban edilmeleri olduğunu belirtirken; “Bütün cezalar içinde en faydasızı ve iğrenci ölüm cezasıdır. Ölüm cezası, insanlara verdiği canavarlık örneği nedeniyle de yararlı olmamaktadır,” der.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Albert Camus’ye göre “Ölüm cezası kanun dışı bırakılmadıkça ne kişilerin vicdanları ne de toplumun töreleri huzura kavuşabilir.”<a name="_ftnref3"></a><a href="#_ftn3" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[3]</span></sup></a></span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">İdamın suçu engelleme konusunda hiçbir değer taşımadığı unutulmamalı; kısasa kısas mantığıyla şekillenen bir hukuk insanı ıslah etmez, aksine daha vahşi kılar.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">İdamın faydalarından yararlananlar sadece politikacılardır; intikam duygusunu parlatıp onaylar ve toplumun hassasiyetlerini suiistimal ederler.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Diğer yandan da egemen oldukları politik arenada muhaliflerine karşı çok güçlü bir hukuki kozu ellerinde tutarlar.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Bülent Tanör, ‘Türkiye’de İnsan Hakları Sorunu’ başlıklı yapıtında coğrafyamızda sivil yılların infaz ortalamasının yaklaşık olarak 2, askeri yılların ortalamasının ise 13.5 olduğuna işaret etmesi<a name="_ftnref4"></a><a href="#_ftn4" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[4]</span></sup></a> bile hukuku ve iktidarı böylesine sorunlu bir ülkede, idamın yeniden ağıza alınmasına karşı çıkılması için yeterli bir gerekçedir.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">“Nasıl” mı?</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra Başbakan Adnan Menderes ile bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilmesi sonrası pişmanlık ve trajediydi.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">12 Mart 1971 askeri muhtırasından sonra Meclis’te “Üç bizden üç sizden” bağırışları arasında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edilmesi de rezalet ve trajediydi.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra biri daha 17 yaşında olan 50 insan idam edilmesi ise utanç ve trajediden başka bir anlam taşımıyordu.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Konuya ilişkin olarak Karl Kraus, “İdam belki caydırıcı olabilir; ama yargıçlar için caydırıcı olduğu hiç görülmemiştir,” derken Thomas More de meselenin aslî çerçevesini şöyle çizer:</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">“Ölüm cezası böyle durumlarda hem haksız, hem yararsızdır. Öldürmek hırsızlığı cezalandırmak için çok ağır, hırsızlığı önlemek içinse çok hafif bir cezadır. Her çalan ölümü hak etmedikten başka, açlıktan ölmemek için çalan adama en korkunç işkenceleri de yapsanız yine çalar…</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">“Hırsızlara en ağır cezaları verecek yerde, toplumun bütün üyelerine yaşama olanaklarını sağlasanız ve kimse kellesi pahasına çalmak zorunda kalmasa daha iyi olmaz mı?”<a name="_ftnref5"></a><a href="#_ftn5" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[5]</span></sup></a></span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><b>BİRAZ TARİH!</b></span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Tarihi Sümerler’e kadar giden ve M.Ö. VII. yüzyılda Antik Yunan’da Drakon Kanunları’na göre elma çalmaktan adam öldürmeye kadar her suçun tek cezası olarak kabul edilen idam, Avrupa’da da kanlı bir geçmişe sahiptir.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Avrupa, XI. yüzyıldaki I. William dönemi hariç çok sayıda idama şahit oldu. XV. yüzyılda VIII. Henry İngilteresi ve XVIII. yüzyıl Fransa’sında ağaç kesmek, tavşan çalmak gibi küçük suçlar dahi ölümle cezalandırıldı.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Fransız İhtilali sonrası, 1789-1799 kesitinde özellikle siyasi sebeplerden ötürü idam edilenlerin sayısı 40 bini buldu. 1793-1794 döneminde Fransa’da 16 bin kişinin giyotine gönderildiğinden söz edilir.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">İdamın sorgulanması XVII. yüzyılda Montesquieu, Voltaire, Bentham gibi düşünürlerle başlar. Düşünürlerin etkisiyle cezası idam olan suçların kapsamı pek çok Avrupa ülkesinde daraltıldı. Bu konudaki en önemli etkiyi ise “Devletin can alması hiçbir şekilde meşrulaştırılamaz” diyen İtalyan hukukçu Cesare Beccaria’nın 1767’de kaleme aldığı ‘Suçlar ve Cezalar Hakkında’ başlıklı eseri yaptı.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Bunun etkisiyle 1786’da Toskana’da ilk kez kalıcı olarak idam cezası kaldırıldı. İdam sorgulamaları ve karşıt örgütlenmelerin çoğalmasıyla 1867’de Portekiz’de, ardından Hollanda’da; I. Dünya Savaşı sonrası İsveç ve Danimarka’da; II. Dünya Savaşı sonrası da İtalya, Finlandiya ve Avusturya’da idam cezası resmi olarak kaldırıldı.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">İngiltere, İspanya, Lüksemburg, Fransa, İrlanda, Yunanistan ve Belçika gibi ülkelerde ancak XX. yüzyılın ikinci yarısında kaldırılmasına rağmen idam, bu tarihin öncesinde de ya çok nadir uygulanmakta ya da fiilen bulunmamaktaydı.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Avrupa’da idamın kaldırılma sürecinde dikkat çeken nokta ise cezanın referandumla değil daha çok mecliste yapılan tartışmalarla kaldırılmış olması. İdamın kaldırılma sürecindeki tartışmaların baş konusu ölüm cezasının “İnsanlık onurunun pekiştirilmesi ve insan haklarına saygı” prensibiyle çelişen bir ceza olduğuydu.</span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><b>HAKLAR PARANTEZİ</b></span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Tarih boyunca sınıflı sömürücü toplumlarda Max Horkheimer’ın ifade ettiği üzere, “Çoğunluk her zaman ve istisnasız olarak azınlığın haklarını çiğnemiştir.”</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Gerçekten de yeryüzü ve gökyüzü egemenliklerine karşı borçlu bırakılmış, biat etmediğinde ise suçlu kılınmış insanı ve hakları nasıl yazmalı?<a name="_ftnref6"></a><a href="#_ftn6" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[6]</span></sup></a></span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">İnsanı, onurunu ve haklarının ayaklar altına alındığı bu rezil kapitalist dünya da hakikât nasıl dile gelmeli?</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Sürdürülemez kapitalizm şahsında insan(lık)ı, onurunu ve haklarını unutmaya başladığımız yerküredeyiz.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Ve de insan(lık) hakları mezarlığına dönüşmüş yerkürede, insan(lık)ın tek var oluş imkânı geleceğini kazanma mücadelesidir.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Kaldı ki bu doğrultuda insan(lık)ın kazandığı tüm haklar, iktidara karşı başkaldırının eseri olmuştu; 26 Ağustos 1789’da yayımlanan ‘Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nde olduğu gibi…</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Fransız halkının hükümet karşısındaki haklarını sıralayıp, 17 maddeden oluşan bu bildirge dikkat çekerek, öne çıkan noktalar şunlardı:</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">• İnsanlar haklar yönünden özgür ve eşit doğar ve yaşarlar.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">• Özgürlük, başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">• Her insan suçlu olduğuna karar verilinceye kadar masum sayılır.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Burada durup yaşam hakkına veya ihlâli kapsamındaki idam cezasına ilişkin olarak şunun da altını özenle çizerek hatırlatalım:</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">“Mafên kesane ne girêdayê (referandûm) dengdanê gel e; piranî nikare mafên hindikayiyê bi dengên xwe tune bike. Peywira mafan a polîtîk, hindikayî li hemberî zordestiya piraniyê parastin e. Û em ji bîr nekin ku hindikayiya herî biçûk takekes bi xwe ye./ Bireysel haklar halk oylamasına tabi değildir; çoğunluk, bir azınlığın haklarını oylarıyla yok edemez. Hakların politik fonksiyonu azınlığı çoğunluğun baskısından korumaktır. Ve unutmayalım ki en küçük azınlık bireyin ta kendisidir,” der Ayn Rand…</span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><b>BİR KAÇ ŞEY</b></span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Bilinmeli, görülmeli, unutulmamalı, hatırlatılmalı: “İnsan hakları yasası insanın elinden düşeli çok olmuştur,” diyen Georges Politzer sonuna dek haklıdır!</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Kaldı ki sınıflı sömürücü toplumların tarihi boyunca “Kısıtlı olmayan tek şey, her tür yasaklama, engel ve müdahaleydi,”<a name="_ftnref7"></a><a href="#_ftn7" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[7]</span></sup></a> geçmişinden kapitalist bugününe dek insan(lık)ın…</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">O hâlde insan hak(sızlık)ları meselesi, onu var eden ekonomi-politik denklem çözülmeden hâlledilemez!</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">Öyleyse, “Kalkın ayağa/ Kırın zincirlerinizi/ siz çoksunuz, onlar az!/ Cahil, duygusuz ve sağır yöneticiler,/ Yapışmışlar sülük gibi ülkenin üzerine./ Aç ve çıplak, ezilen ezilen ve ezilen bir halk,/ Kim baştaysa onun uşağı, onun kulu kölesi bir ordu./ Ölümsüz bir ışık doğacak yarın bütün bu mezarlardan,/ Boğacak aydınlıklara kasırgalı günlerini çağımızın,” dizelerini telaffuz etme zamanıdır Percy Bysshe Shelley’in; ısrarla ve cesaretle!</span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;">14 Temmuz 2022, 11:53:32, Çeşme Köyü.</span></p> <p style="text-align:justify"></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><b><i>N O T L A R</i></b></span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><a name="_ftn1"></a><a href="file:///C:/Users/PC/Downloads/0EDAM2022.doc#_ftn1#_ftn1" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[*]</span></sup></a> Kaldıraç Dergisi, No:253, Ağustos 2022…</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><a href="https://mail.google.com/mail/u/0/#_ftnref1" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[1]</span></sup></a> Anatole France.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><a name="_ftn2"></a><a href="https://mail.google.com/mail/u/0/#_ftnref2" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[2]</span></sup></a> Alican Uludağ, “Topluma İdam Tehdidi”, Cumhuriyet, 6 Ağustos 2018, s.4.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><a name="_ftn3"></a><a href="https://mail.google.com/mail/u/0/#_ftnref3" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[3]</span></sup></a> Albert Camus-Arthur Koestler, Ölüm Cezası Üstüne Düşünceler, çev: Ali Sirmen, Alan Yay., 1986, s.71.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><a name="_ftn4"></a><a href="https://mail.google.com/mail/u/0/#_ftnref4" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[4]</span></sup></a> Bülent Tanör, Türkiye’de İnsan Hakları Sorunu, BDS Yay., 1991.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><a name="_ftn5"></a><a href="https://mail.google.com/mail/u/0/#_ftnref5" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[5]</span></sup></a> Thomas More, Ütopya, çev: Sabahattin Eyyüpoğlu-Vedat Günyol-Mina Urgan, İş Bankası Kültür Yay., 2006, s.11.</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><a name="_ftn6"></a><a href="https://mail.google.com/mail/u/0/#_ftnref6" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[6]</span></sup></a> “Hayvan haklarını da insan hakları kadar destekliyorum. Tam bir insan olmanın yolu budur.” (Abraham Lincoln.)</span></p> <p style="text-align:justify"><span style="font-size:16px;"><a name="_ftn7"></a><a href="https://mail.google.com/mail/u/0/#_ftnref7" title=""><sup><span style="text-decoration:none">[7]</span></sup></a> Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın Kesik Damarları, çev: Attila Tokatlı-Roza Hamken, Sel Yay., 2015.</span></p> <p style="text-align:justify"></p>