“Ser veripte Sır vermeyenin haykırışı düşer Mayısa. Kuşkusuz ki bu; İbrahim Kaypakkaya’dan başka kimse olamazdı.

Mayıs,


Mayıs ayı, baharda açan çiçeklerin ve bereketin ayıdır. Dolu ve yağmurun yağdığı , toprağın döşünü beslendiği ve yeşerdiği aydır.
Bu mevsimde kuşlar, bir başka öterler.

Başaklar, bu ay içerisinde filizlenerek dara dururlar. 
“Bir yanımız bahar bahçe, bir yanımız yaprak döker…” der şair Mayıs ayı için. 

Böyle güzel bir mevsimin ayında, her yanımız canlanırken bir yanımız ise soğuk, zemheridir yani! 
1 Mayıs ile başlar kan kızılımsı günler…Emek ve emekçilerin ayak sesleriyle inler memleketim.
Ve yine böyle bir zamanda üç fidanı uğurladık Ankara Mamak’ta. 
6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan halklarımızın geleceği uğruna mayıs ayın döşüne uğurladık.
Bitti mi?
Bitmedi, Munzur baharın coşkusuyla aktı Dicle’nin bağrına. Günlerden 18 Mayıs idi.
AMED zindanları ilk tanıklık edecekti işkencede parça parça edilen kırmızı bir GÜLÜ. 
“Ser veripte Sır vermeyenin haykırışı düşer Mayısa. Kuşkusuz ki bu;
İbrahim Kaypakkaya’dan başka kimse olamazdı. Ve sonrasında ordu halinde dizilen daha niceleri takip edecekti Kaypakkayayı… 

Varlığımız, kimliğimiz ve haklarımızla birlikte insan oluşumuza dair en güzel sözleri söyleyip geçtiler önümüzden-ömrümüzden. Ondandır ki; geçmişle gelecek arasında duruyor Mayıs’ta yitirdiklerimiz. Geleceğimizi tiranlara ve zalimlere bırakmayalım…