Sözün ağırlığında kaybolan ve hücrelerine kadar hisseden dengbêjler, tarihin tozlu sayfalarında her zaman toplumsal özgürleşmeye derin bir soluk katanlar olarak yer almıştır.

Dengbêj, sese nefes ve yaşam verendir.

(Mehmet Uzun )

SESİN VE SÖZÜN USTALARI; DENGBÊJLER

 

Tarih, yazıyla değil sözle başlar. Yani sözün hükmü insanlık için çok daha derin köklere uzanmaktadır. İncil’in ünlü aforizması; ‘’önce söz vardı’’. Kulaklarımıza fısıldandığı an içimize dokunur. Bu kadim aforizmanın tılsımında hepimizin derinlere dalmasının eminim ki bir anlamı olmalı.

İnsanlığın doğuşu, sözün kudretiyle tarihsel belleğinin kocaman bir bölümünü günümüze kadar ulaştırabilmiştir. Tarihçiler yazının Sümerlerle başladığını söylerken, yazıya nakşedilmiş uygarlığın, tarihin küçük bir karesine denk düştüğünü de beraberinde ifade etme gereksinimi duyarlar. Çünkü milattan önce üç binlere dayanan yazının serüveniyle yapılacak bir yolculuk sekter kalır. On binlerce yıllık bir geçmişe yaslanmış, insanlığın gizemsel tarihine yürüyüş başlarken sözün rehberliği hayati derecede önemlidir. Sözün ağırlığı yazının icadıyla sönümlenmemiş günümüze kadar yol arkadaşlığı etmiştir. Yazıyla uygarlaştığını iddia eden insan aynı zamanda eşi benzeri görülmemiş savaşlara, soykırımlara ve talanlara kanlı mührünü vururken, kendi elleriyle tarihe not düştüğü yazıyı hiç acımadan yok edebilmiştir. İşte bu korkunç gerçekliğin karşısında insanlık kültürünü ve onurunu geleceğe taşıma ihtiyacı duyan aydın kişilikler sözün gücüne hep dört elle sarılmışlardır. Kelamın kutsallığına tanrısal derecede önem vermişlerdir.

İlk insanın boy attığı Mezopotamya toprakları ilk sözün yankılandığı yerdir. Mezopotamya’nın hemen yanı başında bulunan Anadolu toprakları da dengbêjî kültürüne beşiklik eden coğrafyalardan biridir. Mezopotamya ve Anadolu topraklarının yanında Dünyanın farklı coğrafyalarında da bu kültürel değer farklı şekil, metot ve ritüellerle de olsa yaşam alanı bulmuştur. Zaten insanın dokunduğu her yer, aynı zamanda sözün filizlendiği yerlerdir. Çok eski dönemlerde ölüm ve yaşam diyalektiği karşısında ayinsel bir pratik olan tanrısal yakarmalardan tutalım, tragedyalara oradan günümüze kadar dengbêjî kültürü farklı versiyonlarla var olmuştur.

Sözün yakıcı gerçekliği kendi sözcülerini yaratırken yaşanmışlıklar karşısındaki tavır ve sözün beyinde ve yürekteki yankısına değer biçmiştir. Söze yüreklerinin sesiyle biçim verecek olan bu şahsiyetlere dengbêj yani sesiyle söze biçim verenler denilmiştir. Dengbêj, sesi kelam, kelamı kılam, türkü haline getirendir, söyleyendir, anlatandır, der Mehmed Uzun. Tıpkı yazılı edebiyatın ilk dengbêjî Homeros gibi, tıpkı ilk söz ustası Homeros’un İlyada’ya başlarken söylediği gibi; “Söyle, tanrıça, Peleusoğlu Akhilleus’un öfkesini söyle. Acı üstüne acıyı Akhalara o kahreden öfke getirdi, Ulu canlarını Hades’e attı nice yiğitlerin, Gövdelerini yem yaptı kurda kuşa…”

Tarihin tanık olduğu birçok büyük savaş dengbêjlerin yaşadığı topraklar olan Mezopotamya üzerinde gerçekleşti. Büyük İskender’in istilasından Sasanilere, Farslar üzerine yapılan İslami fetihlerden Emevi ve Abbasilerin kanlı savaşlarının tümüne tanık olan bu coğrafya aynı zamanda batıya yapılan seferlerde de bir köprüydü. O coğrafyada savaşlar zaman zaman dursa da çatışmalar hiç eksilmedi. Bu yıkım ve savaşların tümü o coğrafyayı tahrip etmiş ve geriye derinden etkilenen bir halk ve o halkın ağıtını yakan dengbêjler bırakmıştır. Söz konusu bu halk Mezopotamya’nın en kadim halklarından biri olan Kürtler’dir.

Yazı Sümerlerde yani Mezopotamya coğrafyasında bulunmasına rağmen, yazı ile birlikte gelen kültür burada ki toplumları daha geç etkisi altına almıştır. Sözlü kültürlerde taşıyıcı olma özelliği taşıyan Dengbej’lik geleneğinin hala yaşatıldığı Kürt coğrafyasında ise sözlü kültürden yazılı kültüre geçiş dönemi henüz tamamlanmış değildir. Bundan dolayı sözün gücü ve kutsallığı yazılı eserlerden daha yoğun olarak işlenmiştir. Kürt tarihi ve kültüründe kelam, toplumsal mayalaşmada etkin bir yer tutar Söz ağırlığını her alanda hissettir. Değişen sosyal sistemlerde belki de değişmeyen tek olgu sözün yani kelamın toplumsal tabakalaşmada saygınlığını hep korumasıdır. Söze sesleriyle derin bir anlam veren dengbêjler, sosyal ve siyasal yıkımlara karşı yazı dünyasında oluşan boşluğu önemli ölçüde sözün aktarımı yoluyla doldurdukları görülür. Kürtlerin tarihten süregelen devletsiz toplum oluşları, yazın dünyalarına ait büyük edebi ve tarihsel eserlerin çoğunluğu egemen güçlerce itlaf edilmiştir. İşte bu konsepte karşı dengbêjî kültürü önleyici rol üstlenmiştir. Geçmişin ağır trajedileri ve kahramanlıklarının günümüze aktarılmasında toplumu dinamize etmiştir. Aynı zamanda bilge dengbêjlerin usta anlatıları toplumsal tutkal görevi görmüştür.

Tarihteki Kürt bey ve emirliklerine baktığımızda her beyin ve mirin yanında bir dengbêjin bulunduğunu, önemli tarihsel olayları ve savaşları hafızalarına kaydettiklerini ve sanatsal bir dille şevbûhêrklerde aktardıklarını görürüz. Bu özgün şahsiyetler, beyliğin tarihsel bilgi akışını ustaca atadan oğula taşırabilmişlerdir.

Peki, bu kadar önemli konumu olan dengbêjler kimdir? Dengbêjler; aydın, araştırmacı, sorgulayan, coğrafya ve tarih bilgisine sahip kimselerdir. İyi bir retoriğin yanında muhalif karakterleri söze anlam biçmelerine ve toplumsal öncülüklerini ön plana çıkarmıştır. Dönemin siyasi gerçeklerini hafızalarına kaydedip, kitlelere muazzam ezgisel bir anlatımla aktarmaları donanımlı bir propagandist olduklarını gösterir. Kuşaklar arası yakın dönemin iyi birer analizcileri olduğu görülür. Örneğin Miradê Kinê’in yaşadığı dönem ve coğrafyaya bakalım. Mirado;1940’lı yıllarda Dargeçit’in bir köyünde Tor diye tabir dilen bölgede doğup büyümüştür. Haliyle klamlarında Tor ve çevre bölgelerinin toplumsal ve siyasi olaylarının usta bir dille anlatıldığı görülür.

Eserlerini dinleyenler hevêrkan Sultanları olarak bilinen Mala Haco, Elîkê Betê isyanını, Mala Eliyê Unîs direnişini, Bişarê Çeto, Emînê perîxanê v.b 1900’lü yılların Tor ve Xerzan bölgelerindeki önemli olayları ve şahsiyetleri sanatsal ve muhalif bir dille aktardığını görürüz. Keza Agirîli Şakiro’nin klamları Serhat bölgesinin iyi bir belleğidir. Homeros İlyada ve Odysseia ile Antik Yunan’ı tarihsel ve toplumsal gerçeklikleriyle günümüze ulaşmasındaki ustalığı o dönemin söylencelerini şairane bir üslupla yazmıştır. Anadolu’nun halk ozanları olan Pir Sultanlar, Yunus Emreler, Köroğlular dönemin yoz iktidarlarına karşı mazlum Anadolu halkının yoksulluğunu, sazı söze katan deyişleriyle ifade etmişlerdir.

Sonuç olarak sözün ağırlığında kaybolan ve hücrelerine kadar hisseden dengbêjler, tarihin tozlu sayfalarında her zaman toplumsal özgürleşmeye derin bir soluk katanlar olarak yer almıştır. Sözün kutsallığında paklanmış yürekleri, her türlü sapkınlığa karşı durmalarını emretmiştir. Günümüzde her ne kadar popüler kültürün cenderesinde acı çekse de dünden bugüne hakikat taşıyıcılığı yaptığı gibi bugünden yarınlara aynı onurlu yürüyüşü yapacaktır.

Sesleriyle söze biçim veren ustaların unutulmadığı günler umuduyla…